Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Hazine ve Maliye Bakanlığı bu hafta IMF-Dünya Bankası Bahar toplantıları için ABD’yi ziyaret etti. Washington'da başlayan temaslar, 22 Nisan tarihinde New York’ta TAİK ev sahipliliğinde düzenlenecek olan yatırımcı görüşmeleri ile devam edecek. Ekonomi yönetiminin önce S&P, Fitch, Moody’s gibi kredi derecelendirme kuruluşları ile sonra da Citibank önderliğinde yabancı fon yönetim şirketleri ile bir araya gelmesi bekleniyor.
Kaynaklarımıza göre ilk temaslardan çıkan 4 önemli konu var:
- Bakan Şimşek önümüzdeki dönemde maliye politikalarının para politikasına hizmet edeceği konusunda güvence verdi.
- Rezervleri iyileştirme motivasyonu olsa da likidite yönetiminden vazgeçilerek enflasyon zora sokulmayacak.
- Yabancı kurumlara swap işlemlerinin esnetilmesi ve Merkez Bankası’nın döviz alım/satım aksiyonlarını şeffaflaştırması kısa vadede gerçekleşmeyecek.
- Büyümeden ödün verilerek acı reçete uygulanmaya devam edilecek.
Mali politika para politikasına hizmet verecek
Son dönemde enflasyon patikasını iyileştirmek için Merkez Bankası’nın güçlü faiz artışları ve sıkı likidite politikası ile istikrarlı bir duruş sergilediğini görüyoruz. Ancak mali politikaların para politikası ile ne denli bir eş güdümle ilerleyeceği hala bilinmezliğini koruyor.
İşte bu noktada ekonomi yönetiminin ABD’de sıkı mali politikaları sözü verdiğini ve özellikle bütçe giderlerini kısmaya yönelik tedbirlerin yolda olduğunu öğrendik. Bunun ilk sinyalleri ise bu hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan geldi: Asgari ücrete bu yıl ikinci zam yok. Emeklilere yapılacak zam ise kanun gereği enflasyon farkı kadar olacak.Bundan sonraki adımlar ise yeni mali tedbirler ve vergi düzenlemeleri ile ilgili olacak. 12 aylık bütçe açığının milli hasılaya oranı %5,5 ancak nakit açığının oranı %3,5. Bunun nedeni deprem için ayrılan ödeneğin tamamının henüz harcanmaması. Yılın geri kalanındaki borçlanma programının daha cimri olacağı ortada.
Dezenflasyon devreye girmeden sıkı para politikasından dönüş yok
TCMB’nin son 5 puanlık faiz artışı ABD’li yatırımcılar nezdinde de takdir görmüş durumda. Yabancı kurumların en büyük soru işareti Merkez Bankası’nın sıkı para politikasının istikrarı ve kurumun bağımsızlığı. Dolayısıyla iktidarda kanadında yükselen tüm popülizm yanlısı seslere rağmen ekonomi yönetiminin yerel seçimler öncesi faizleri artırabilmesi, kredibilitenin geri kazanılması için önemli bir adım olmuş.
TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın da “öncelikli hedefin politika faizini, yeniden para politikasının temel aracı yapmak olduğunu” vurgulayarak, "Ne gerekiyorsa yapacağımızın sinyalini her zaman verdik. Piyasaların beklediğinden çok daha fazla miktarda sıkılaşma yaptık ve dezenflasyon konusunda ne kadar ciddi olduğumuzu gösterdik" açıklaması önemli bir etki yaratmış gibi gözüküyor.
Şu an politika faizi %50 seviyesinde olmasında karşın Merkez Bankası piyasayı faizin üst bandı olan %53 ile fonluyor ve açık piyasa işlemlerinde (APİ) günlük likidite artıya geçmiş durumda. APİ’nin artıya geçmesi likidite ihtiyacı olması demek. Swap işlemleri ile günlük APİ’de 150 milyar TL artıya geçen likidite, piyasanın daha da sıkılaştığını gösteriyor. Bu ay ilave bir faiz artışı beklentisi iletişimi yapılmazken, önümüzdeki dönemde enflasyonun seyrine göre faiz artışlarının devamının gelmesi büyük sürpriz olmaz. En önemli husus Şahap Kavcıoğlu döneminden farklı olarak yabancı yatırımcılara “Faizi artırmak da indirmek de bizim elimizde” mesajı verilmiş gibi gözüküyor.
Rezervleri likiditeden ödün vermeden iyileştirmeliyiz
Türkiye ekonomisini rahatsız eden sorunlar olduğunu, cari açığın ülkeyi kırılgan hale getirdiğini dile getiren Başkan Karahan, enflasyon beklentilerinin yüksek olmasının da yatırım ortamını ortamı açısından olumsuz olduğu” mesajlarını verdi. Kamuya açık konuşmalarında "Bundan sonraki stratejimiz, en büyük önceliğimiz enflasyonla mücadele ve piyasa koşullarına bağlı olarak mümkün olduğu kadar rezerv biriktirmek" diyen Karahan bu sözlerini ABD’deki toplantılarda biraz daha detaylandırmış görünüyor.
Nedir bu piyasa koşulları?
TCMB’nin piyasa koşullarının izin verdiği, yani dolar aleyhine pozisyonların arttığı zamanlarda alıcı olarak piyasa gelmesi ilave bir TL likiditesi yaratıyor. Kaynaklarımıza göre Merkez Bankası ABD’de yatırımcılara “Rezervleri yükseltmek için piyasadan aldığımız dolar karşılığında verdiğimiz Türk Lirası ile likiditeyi bollaştırıp enflasyon yaratacak adımlardan kaçınacağız” sinyalini vermiş. Yani bundan sonra rezervlerdeki iyileşme için yüklü yabancı girişlerine odaklanmamız şart. Aksi halde yabancı olmadan TCMB’nin piyasadan agresif döviz alımları yapmasını beklemek pek rasyonel olmaz.
Son rezerv rakamlarına baktığımızda ise 12 Nisan haftasında net rezervlerin 15,5 milyar dolardan 19,7 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Swap hariç net rezervlerde de benzer toparlanma görüldü ve eksi 65,5 milyar dolardan eksi 57,05 milyar dolara seviyesine gelindi.
Yabancı kurumlarla swap işlemleri hemen esnemeyecek
TCMB’nin geçmiş yıllarda 50 milyar dolara kadar yükselen swap işlemleri şu an 12 milyar dolara kadar gerilemiş durumda. Üstelik zirve seviyelerin olduğu dönemde neredeyse sadece yabancı kurumlar ile yapılan swaplar, son dönemde ağırlıklı olarak yerli tüzel kişilerle yapılıyor. Dolayısıyla mevcut 12 milyar dolarlık swap işlemlerinin içinde yabancının payı yok denecek kadar az.
Bu konuya ilişkin TCMB ile temasa geçen yabancı kurumlar ABD ziyaretinde pek memnun kalmadı. Kaynaklarımıza göre Merkez Bankası’nın swap işlemlerini kısa vadede esnetmeye niyeti yok. Buradaki temel endişe; TL likiditesine erişen yabancı yatırımcıların Türk lirası aleyhine alabileceği olası kısa pozisyonlar. Çünkü bu yönde bir hareket olursa yaşayabileceğimiz kur şokları, enflasyonda düşüş patikasını sekteye uğratabilir.
ABD’deki temaslarda bir diğer talep ise Merkez Bankası’nın döviz alım/satım miktarlarının açıklanması ve kurdaki dalgalanmanın daha serbest olması. Fakat yine yukarıda bahsettiğimiz endişelerle TCMB’nin döviz işlemlerinde tam şeffaflığa ne zaman geçeceği şimdilik belirsiz gibi gözüküyor.
TAİK ABD temaslarında öne çıkan mesajlar neler?
Öte yandan, DEİK/Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) Başkanı Murat Özyeğin, TAİK Medya Komitesi ile 19 Nisan 2024 tarihinde bir araya geldi. Buluşmada, TAİK Başkanı Murat Özyeğin’in ABD Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Senato ve Kongre temsilcileri ile 18-19 Mart 2024 tarihlerinde Washington D.C. ziyaretinde gerçekleştirdiği temasların detayları ele alındı.
Türkiye ve ABD arasındaki ticaret hacminin son rakamlarını aktaran Özyeğin, “İkili ticaret hacmi 2023 yılında 31 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. ABD, 14,8 milyar dolarla en fazla ihracat yaptığımız ikinci ülke konumunda yer alıyor. Türkiye’nin ABD’ye olan ihracatının son 5 yılda yaklaşık yüzde 60 oranında artığını görüyoruz. Ülkemizdeki ABD kaynaklı yatırımlar 14.3 milyar dolar, ABD’deki Türk yatırımları ise 9.7 milyar dolar seviyesine ulaştı. Ülkemizde ABD sermayesine sahip 2.000’den fazla şirket bulunuyor. TAİK olarak, Türkiye ve ABD arasında Sn. Trump ve Sn. Erdoğan ile başlayan 100 milyar dolarlık ikili ticaret hedefine ulaşmak adına önümüzdeki dönemde yoğun çaba sarf edeceğiz” dedi.
Yaptırımları değil ticareti konuştuk
Uzun vadede 100 milyar dolarlık ikili ticaret hacmi için bu yıl 50 milyar dolar ara hedef ve vade belirleneceğinin altı çizildi. Son dönemde iki ülke arasında finansal stratejik iş birliklerinin öne çıktığı vurgulanırken, Rusya ve CAATSA yaptırımlarına ilişkin başlıkların bu ziyarette gündeme gelmediği belirtildi. Savunma Sanayi ve altyapı yatırımlarının öncelikli sektörler olduğu söylenirken, US Eximbank ve DFC’nin Türkiye gibi ülkelerle bu alanlardaki olası yatırımları için yeni finansman modelleri üzerinde çalıştığı vurgulandı.
ABD’de IMF kulisi yapılmıyor
TAİK ,yeni ekonomi yönetimi ile EBRD, IFC ve Dünya Bankası gibi kurumlar üzerinden daha fazla yatırım beklerken, Türkiye’deki projelere uygun finansmanın bu kurumlar üzerinden gelebileceğini vurguluyor. Doğrudan yatırımların artmasının TCMB’nin döviz rezervi durumunu iyileştireceği belirtilirken, bir IMF programına ilişkin ABD kulislerinde olası bir aksiyonun konuşulmadığı söyleniyor.
Önümüzde seçimsiz 4 yıl var ve bu süre zarfında ABD’li iş insanları da Türkiye’den somut yapısal reform adımları bekliyor. Bakan Şimşek ve beraberindeki heyet de belliki bu konuda sözler vermiş. 9 Mayıs tarihinde bir araya gelmesi beklenen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden’ın gündemlerinde ilk sırada yatırımlar ve ticaret olması bekleniyor. Son olarak ABD seçimleri ve Trump’ın yeniden seçilmesine ilişkin iş dünyasında olumlu/olumsuz bir tepki yok. Yeni dönemde iki ülkenin ticaretinin, siyaset üstü yönetilmesinin elzem olduğu konusunda iş insanları hem fikir gibi gözüküyor.