Bu hafta DEİK ve European Business Summit (EBS) iş birliğiyle Brüksel’de ilk kez düzenlenen toplantılara büyük bir katılım oldu. Bakanlık düzeyinde katılımın yanı sıra, Avrupa Komisyonu, EBS Koordinatörü, Türkiye’den Ford, Beko, Karsan, Kibar Holding gibi büyük şirket temsilcileri, Almanya iş dünyası, think tank kuruluşları, STK’lar ve biz gazeteciler oradaydık. Almanya Başbakanı Merz’in Türkiye ziyareti sonrası ilk defa gerçekleşen AB-Türkiye iş dünyası toplantısına katılım yüksekti ve verilen mesajlar oldukça önemliydi:
- Türkiye Made in Europe’un dışında kalamaz. Avrupa Birliği’nde olmayabiliriz ancak Avrupa’dayız, dolayısıyla Gümrük Birliği’ne dahiliz.
- Gümrük birliği revizyonu şart.
- Avrupa ekonomisi başta Almanya olmaz üzere tekliyor. Türkiye’nin Avrupa için stratejik bir üretim, enerji ve güvenlik ortağı olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Türkiye’siz bir Avrupa olamaz.
- Karadeniz güvenliğini Türkiye ile çok yakın iş birliği olmadan düşünmek imkansız.
DEİK Başkanı Nail Olpak:
Gümrük Birliği konusunda, eğer bir müzakere 10 yıldır sürüyorsa, burada yanlış giden bir şey vardır. Bir ortaklıkta bir kayıp varsa, büyük tarafın kaybı daha büyük olur; küçük tarafın kaybı ise daha küçüktür.
Avrupa Komisyonu Genişleme Genel Müdürü Gert Jan Koopman:
Yapıcı angajman devam ederse ve Kıbrıs meselesinde müzakerelerin yeniden başlamasına yönelik ilerleme görürsek Gümrük Birliği'nin modernizasyonuna yönelik çalışmalar da yeniden başlayacaktır. Bu da elbette AB-Türkiye ilişkilerinin tüm potansiyelinin yeniden şekillenmesine yardımcı olacaktır. Avrupa, sadece siyasi bir proje değildir. Paylaşılan bir birlikte yaşama, ortak refah ve barış vizyonudur. Türkiye ise tarihi geçmişi ve dinamizmiyle bu vizyonun ayrılmaz bir parçasıdır.
DEİK/Türkiye-Avrupa İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ: Birlikte küresel ticarette parlak bir başarı hikâyesi yazabiliriz. Daha proaktif olmalıyız. Türkiye, AB için daha fazlasını yapmaya hazırdır. Sizlerden ricam, bu plana nasıl yaklaştığınızı içtenlikle değerlendirmenizdir. Bunu yalnızca geçmişimize değil, gelecek nesillere de borçluyuz. Bu nedenle iş dünyası olarak daha çok çalışmalı, korkusuz olmalı ve en önemlisi hep birlikte ortak bir amaç ve eylem birliği içinde hareket etmeliyiz.
Almanya’nın ekonomik dönüşümü Türkiye için ne ifade ediyor?
Avrupa’nın lokomotifi Almanya, 2025’in son çeyreğine girerken adeta nefes alamıyor. Üst üste iki yıl küçülen ekonomi, bu yıl da yerinde sayarken en iyimser tahminler 2025 yılı için % 0,4’lük cılız bir büyüme öngörüyor. Pandemi sonrası döneme baktığımızda, gelişmiş ülkeler arasında en yavaş toparlanan ülke Almanya oldu. Reel GSYİH hala 2019’un altında geziniyor. Kısacası, Almanya ekonomisi derin bir durgunluk içinde. Peki bu kriz bir fırsatı da beraberinde getirir mi?
Almanya’nın 500 milyar euroluk genişlemesi işe yarar mı?
Bu yıl Mart ayında Almanya, Soğuk Savaş sonrası en radikal mali genişlemeye imza attı. Anayasa değişikliğiyle 500 milyar euroluk özel bir fon yaratıldı. Bu, 2024 GSYİH’sinin tam %11,6’sına denk geliyor. Bu kaynak, 2036’ya kadar demiryolu, otoyol köprüleri, hastaneler, dijital altyapı ve enerji dönüşümü için harcanacak. Odak alanları ulaştırma altyapısı (Deutsche Bahn toplam 148 milyar € talep ediyor), hastaneler, dijitalleşme, eğitim ve enerji altyapısı. Sadece 2025 yılı için ayrılan yatırım tutarı 115 milyar €’yu aşıyor; bu rakam 2024’e göre %55 artış anlamına geliyor.
Avrupa Komisyonu’nun hesaplarına göre bu kaynak, 2029’a kadar Almanya ekonomisine ekstra %1,25, 2035’e kadar ise %2,5 büyüme getirecek. Altyapı yatırımları ile inşaat en olumlu etkilenecek sektör olarak göze çarpıyor. 2026-2027 döneminde söz konusu kaynakların devreye girmesiyle büyüme %1’ler civarına çıkabilir. Reel ücretlerin artması, iç talebin canlanması ve (umarız) ticaret savaşlarının hafiflemesiyle Almanya biraz olsun rahat nefes alabilecek. Fakat dışarıda işler Avrupa için o kadar parlak değil.
ABD’nin gümrük duvarı ve Avrupa’da gerileyen teknoloji yatırımları
Nisan 2025’te ABD’nin AB’ye koyduğu %20’lik ek gümrük vergisi Alman ihracatını olumsuz etkiledi. Ağustos’ta ABD’ye ihracat üst üste beşinci ay düştü, dört yılın dibini gördü. Almanya’nın teknoloji alanında en büyük hayal kırıklığı ise Intel’in Magdeburg’daki 30 milyar euroluk yatırımı askıya alması oldu. Almanya gibi ihracat şampiyonu bir ülke için bu yaşananlar bir kabus olarak nitelendirilebilir.
Türkiye krizi nasıl fırsata çevirecek?
İşte tam bu noktada Türkiye devreye giriyor. AB’nin en büyük beşinci ticaret ortağı olan Türkiye 2024’te AB ile 218 milyar euroluk ticaret hacmine ulaştı. 2025 yılının ilk dokuz ayında ise ticaret hacminde %6 artış görünüyor. Bu artış baz alınırsa 2025 yılında 230 milyar dolar hacme ulaşılabilir.
Almanya ile 2023 yılında 49 milyar euro hacim ile Türkiye-Almanya ticaret rekoru kırılmıştı. 2025 yılında ise tahminlere göre 52 milyar euro gibi rekor bir seviyede ticarete ulaşılabilinir. Almanya’nın toplam Türkiye-AB ticareti içerisindeki payı %20’nin altına düşmüyor. Ülkemizde 8 binden fazla Alman şirketi var. Yeni Şansölye Friedrich Merz’in Ekim ayındaki Ankara ziyareti boşuna değildi; Almanya, Türkiye’nin hem güvenlik hem ekonomi açısından vazgeçilmez olduğunu fark etmiş durumda. Ancak çözülmesi gereken 2 önemli sorun var:
1. Vize serbestisine gelene kadar önce vize kolaylığı sağlayın
Türkiye AB ile hala vizesiz dolaşım hakkına sahip değil. Hatta bırakın vize serbestliğini; iş veya eğitim amacıyla başta Almanya’ya gitmek isteyen Türk vatandaşlarına bile vize verme konusunda büyük zorluk yaşanıyor. Avrupa Birliği, ulusal güvenlik meselesi olarak görülen vize konusunda oldukça sıkı kurallara sahip. AB ile Türkiye arasında Vize Serbestisi Diyaloğu Aralık 2013'te başlatıldı. Bu diyalog 72 kriterin yer aldığı Vize Serbestisi Yol Haritası üzerinden yürütüldü. Türkiye, sürece başlanmasıyla birlikte ilk üç yılda 72 kriterin 65'ini karşıladı. Ancak devamı gelmedi. AB, dünyanın her bölgesinden birçok ülkenin vatandaşına vize muafiyeti uyguluyor. Örneğin 60’ın üzerinde ülkenin vatandaşları Schengen bölgesine vizesiz girebiliyor. Türkiye ile ise bırakın ilerleme kaydedilmeyi, koşullar giderek zorlaşıyor.
2. Gümrük Birliği revizyonu beklerken Made in Europe’dan darbe yemeyelim
Türkiye Gümrük Birliği’nin tarafı ve bir Avrupa ülkesi. Üstelik her ne kadar yakın vadede gerçekleşmesi olası gözükmese de AB’de tam üyeliğe aday. Dolayısıyla şu anda AB’nin “Made in Europe” yönündeki çalışmalarında mutlaka Türkiye’nin tam olarak yer alması gerekli. En çarpıcı örnek ise otomotiv sektöründe. Avrupa’da kullanılan otobüs ve minibüslerin yarısı Türkiye’de üretiliyor. AB eğer “Made in Europe” içerisine Türkiye’yi dahil etmez ise Ford Otosan, Mercedes-Benz Türk, Karsan gibi Avrupa’ya araç üreten Türk şirketleri zorluk yaşayacak. Kaldı ki Avrupa bu araçları üretmeye niyetlenirse maliyet çok artacak ve büyük bir mavi yaka/işçi sıkıntısı yaşanacak. İşte tam olarak bu nedenle bu hafta Brüksel’deki toplantılarda da Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin gerçekten iki taraf içinde artık bir zorunluluk olduğu vurgulandı. Bu, ülkelerin siyasi emellerine kurban edilemeyecek kadar büyük bir konu. AB, eğer bu konuda bir adım atmazsa belli ki kendi de zarar görmeye başlayacak.
Türk sanayisi yıllar içerisinde Avrupa’ya tam entegre oldu
1996 Gümrük Birliği’nden bu yana Türkiye’nin ihracatının yapısı tamamen değişti. Bugün Avrupa’ya ihracatımızın % 91,7’si sanayi ürünü. İki sektörde ise resmen parlıyoruz:
- Otomotiv: Avrupa’nın en büyük beşinci üretim üssüyüz. 2024’te ürettiğimiz araçların %84,5’i Avrupa’ya ihraç oldu. TOGG’un yükselişi, Ford’un Kocaeli’ye yaptığı 2,4 milyar dolarlık elektrikli araç ve batarya yatırımı dikkat çekiyor Türkiye, yavaş yavaş Avrupa’nın elektrikli araç merkezi olmaya aday.
- Elektronik: 2024 ihracatı yaklaşık 15 milyar dolar. Vestel ve Beko, Avrupa’daki televizyon üretiminin önemli bölümünü karşılıyor.
- Makine: 2024’te 15 milyar dolar ihracat. Almanya başlıca pazar.
- Demir-Çelik: 1995 yılında AB’ye yapılan toplam ihracat içerisinde %3,2 olan demir-çelik payı 2021’de %10,9’a çıktı.
- Gümrük Birliği: 1996’dan kalma bir saat gibi duruyor
Ne yazık ki bu muhteşem ekonomik entegrasyonun arkasında oldukça eski, 30 yıllık bir anlaşmaya var. 1996 yılında yapılan Gümrük Birliği anlaşmasında hizmetler, kamu ihaleleri, tarım, e-ticaret ve daha bir çok sektör kapsam dışında bırakılıyor. Daha da kötüsü, AB başka ülkelerle serbest ticaret anlaşması imzaladıkça, biz otomatikman pazarımızı açıyoruz ama karşılığında hiçbir şey alamıyoruz.
Doğrudan yabancı yatırımlara bakıldığında da 2015 yılından bu yana AB merkezli firmaların Türkiye’de yaptığı yatırımlar yıllık ortalama 5 milyar doları geçmiyor. 2025 yılında Hollanda ve Lüksemburg merkezli firmaların attığı adımlarla bir miktar canlanan doğrudan yabancı yatırımlarda uzun vadeli zayıf seyrin toparlaması için gerekli adımların atılması gerekiyor.
Sonuç, Gümrük Birliği anlaşmasında geniş kapsamlı ve modern çağın gereksinimlerini ve ticaret dinamiklerini içeren tam bir güncelleme yapılsa, bu durum AB’ye 2030’a kadar 20-25 milyar euro ek ticaret hacmi kazandırır. Türkiye’nin ekonomik büyümesine ortalama %2 civarında yıllık katkı sağlanır.
Kazan-kazan formülü masada bekliyor
Tek sorun siyasi engeller, demokrasi ve hukuk devleti tartışmaları, Kıbrıs meselesi, Ege’deki anlaşmazlıklar… Kasım 2025’teki AB zirvesinde yetkililer “Kıbrıs’ta ilerleme olursa Gümrük Birliği kapısı aralanır” sinyali verdi. Umut var, ama zayıf.
Almanya dev bir yatırım paketiyle kendi yaralarını sarmaya çalışıyor. Biz ise Avrupa pazarını kaybetmek istemiyorsak, Gümrük Birliği’ni mutlaka ama mutlaka yenilemek zorundayız. ABD korumacılığı dünyayı yeniden şekillendirirken, coğrafi yakınlığımız, rekabetçi maliyetlerimiz ve yerleşik sanayimiz bizi Asya’ya güçlü bir alternatif yapıyor. Bu tren kaçarsa bir daha gelmez. Ticaret hacmi rekor üstüne rekor kırarken, siyasi cesareti gösterip 1996’nın tozlu anlaşmasını 2025’in gerçeklerine uydurmanın tam sırası. Türkiye ve Avrupa için bu sıradan teknik birgüncelleme değil; stratejik bir zorunluluk.