İkinci Dünya Savaşı pek çok açıdan dünyanın dönüm noktası. Teknolojinin üssel büyüme sebebi. Birincisi ile arada sadece yirmi yıla yakın bir süre olmasına rağmen sadece uçaklara bakarak bile nasıl bir kırılma yaşanmış olduğu gözlemlenebilir. Birinde iki üç kanatlı en fazla iki kişinin uçtuğu ve silah kullandığı deri başlıklı, koca gözlüklü, Kızıl Baron’lu ‘tayyareler’, diğerinde saatlerce havada kalıp kıtalar, okyanuslar aşabilecek atom bombası dahil her türlü silahı taşıyabilecek uçaklar. Üstelik dönem de benzerlikler taşıyor. Ekonomik kriz, İspanyol Gribi pandemisi, yeni endüstrinin yeni enerji ihtiyacı. Yeni hammadde ihtiyacı, yeni tedarik zincirleri… Fosil yakıtlara ve belli madenlere sahip olanlarla kullananlar arası ilişkiler… Üstelik savaş, tüketimin zirvesi. Top, tank, mermi, uçak, iş makinesi, üniforma, çizme, ilaç ve sağlık gereçleri, envai türlü taşıt ve onların lastikten palete ihtiyaçları… Ne kadar üretirsen üret çok kısa sürede tükenen yeni ve daha ileri iyileştirilmişinin sürekli üretilme gereği. Özellikle harap olmamış Amerika’nın üretim kas ve reflekslerinin sürekli gelişmesi. Savaş biter bitmez, yer ile yeksan olmuş Avrupa, Japonya. Savaş zamanı durmaksızın çalışan endüstri, barışta hız kesmez aynı şekilde otomobil, çamaşır makinesi, buzdolabı, iş ya da tarım makineleri, kılık kıyafet, radyo hatta televizyon üretmeye devam eder. Ülkeler, şehirler, mahalleler yeniden inşaa edilir. Bu kitleselin de patlamasıdır. Merkeze alınmasıdır. Süreç bellidir. Üret, üret, üret ne kadar çok üretip ne kadar çok satarsan o kadar ölçek ekonomisi yakalanır. Fiyat düştükçe daha çok alınır. Bu kadar çok satabilmenin de tek yolu vardır, standartlaştırma. Standart, yüksek imalat seviyesinin anahtarı. Ayakkabılar 34-39, 40-45 diye numaralanır, evlerde insanlar dört beş metre tavanlardan sonra iki metre otuz santime tıkılır. Vücut ölçüleri bilemedin beş harfe indirgenir. S, M, L ve XL; otomobiller bile iki-üç çocuklu aile standartmış gibi tasarlanır. En çok en iyidir. En olmak yüceltilir. En büyük, en çok satış, gişe, dinleyici, reyting… en istenilen şeydir. Kitlesel hükmeder. Çok olan kazanır. Çokun, çoğunluğun sevdiği, beğendiği, inandığı, dediği tek geçerli olandır. ‘Birey’in hiç ağırlığı, fikri, eğilimi olamaz. Örneğin televizyonda reyting, çoğunluğun tercihidir ve elli yıl boyunca çoğunluğun tercihi, herkese dayatılır. Çoğunluğun tercihi en küçük ortak payda, yani sığlık ifadesidir. Çoğunluk tercihlerinin yüceltilmesi aslında en küçük ortak paydanın herkes için en büyük olmasıdır. İster televizyonda, ister seçim yapılan her konuda. Çoğunluk tanımı da yarıdan ‘bir kıl’ fazlası olunca mediokriteye indirgenmekten başka çare de kalmaz. Birey hiçtir. Aile, mahalle, şirket, kurum, devlet.. hayatı belirler, tanımlar. Bu yirminci yüzyıl için biraz da kaçınılmaz bir gereklilik… idi! Bugün teknolojik dönüşüm mümkün hale geldi ve dönüşüyoruz. O zaman pek çok alışkanlık, ezber ve tabuyu sorgulamak gerek. Dijitalin ya bir ya da sıfır olması, dijitalleşmenin bir anlamda kutuplaşmayı da tetiklemesi olarak da okunabilir eski gözlükle. Yarıdan bir fazlaysan bir, değilsen sıfırsın kabulü dijital düşünce tuzağı olabilir. Herkesin, kurumun, yaşama biçimlerinin, süreçlerin, tarihten eğlenceye hayat tarzlarının tektipleşmesi sonucu kaçınılmaz hale gelir. Arada ‘global’ makyaj da yapılarak.
05.11.2021 04:30
Birey birden büyüktür
Neyse halin….
20 Aralık 2024
Yangından kurtulan mallar
13 Aralık 2024
Çürük
06 Aralık 2024
O “MUZ”
29 Kasım 2024
Tüketiyorum öyleyse tükeniyorum
Tüm Yazıları
22 Kasım 2024