25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
05.11.2021 04:30

Birey birden büyüktür

İkinci Dünya Savaşı pek çok açıdan dünyanın dönüm noktası. Teknolojinin üssel büyüme sebebi. Birincisi ile arada sadece yirmi yıla yakın bir süre olmasına rağmen sadece uçaklara bakarak bile nasıl bir kırılma yaşanmış olduğu gözlemlenebilir. Birinde iki üç kanatlı en fazla iki kişinin uçtuğu ve silah kullandığı deri başlıklı, koca gözlüklü, Kızıl Baron’lu ‘tayyareler’, diğerinde saatlerce havada kalıp kıtalar, okyanuslar aşabilecek atom bombası dahil her türlü silahı taşıyabilecek uçaklar. Üstelik dönem de benzerlikler taşıyor. Ekonomik kriz, İspanyol Gribi pandemisi, yeni endüstrinin yeni enerji ihtiyacı. Yeni hammadde ihtiyacı, yeni tedarik zincirleri… Fosil yakıtlara ve belli madenlere sahip olanlarla kullananlar arası ilişkiler… Üstelik savaş, tüketimin zirvesi. Top, tank, mermi, uçak, iş makinesi, üniforma, çizme, ilaç ve sağlık gereçleri, envai türlü taşıt ve onların lastikten palete ihtiyaçları… Ne kadar üretirsen üret çok kısa sürede tükenen yeni ve daha ileri iyileştirilmişinin sürekli üretilme gereği. Özellikle harap olmamış Amerika’nın üretim kas ve reflekslerinin sürekli gelişmesi. Savaş biter bitmez, yer ile yeksan olmuş Avrupa, Japonya. Savaş zamanı durmaksızın çalışan endüstri, barışta hız kesmez aynı şekilde otomobil, çamaşır makinesi, buzdolabı, iş ya da tarım makineleri, kılık kıyafet, radyo hatta televizyon üretmeye devam eder. Ülkeler, şehirler, mahalleler yeniden inşaa edilir. Bu kitleselin de patlamasıdır. Merkeze alınmasıdır. Süreç bellidir. Üret, üret, üret ne kadar çok üretip ne kadar çok satarsan o kadar ölçek ekonomisi yakalanır. Fiyat düştükçe daha çok alınır. Bu kadar çok satabilmenin de tek yolu vardır, standartlaştırma.  Standart, yüksek imalat seviyesinin anahtarı. Ayakkabılar 34-39, 40-45 diye numaralanır, evlerde insanlar dört beş metre tavanlardan sonra iki metre otuz santime tıkılır. Vücut ölçüleri bilemedin beş harfe indirgenir. S, M, L ve XL; otomobiller bile iki-üç çocuklu aile standartmış gibi tasarlanır. En çok en iyidir. En olmak yüceltilir. En büyük, en çok satış, gişe, dinleyici, reyting… en istenilen şeydir. Kitlesel hükmeder. Çok olan kazanır. Çokun, çoğunluğun sevdiği, beğendiği, inandığı, dediği tek geçerli olandır. ‘Birey’in hiç ağırlığı, fikri, eğilimi olamaz. Örneğin televizyonda reyting, çoğunluğun tercihidir ve elli yıl boyunca çoğunluğun tercihi, herkese dayatılır. Çoğunluğun tercihi en küçük ortak payda, yani sığlık ifadesidir. Çoğunluk tercihlerinin yüceltilmesi aslında en küçük ortak paydanın herkes için en büyük olmasıdır. İster televizyonda, ister seçim yapılan her konuda. Çoğunluk tanımı da yarıdan ‘bir kıl’ fazlası olunca mediokriteye indirgenmekten başka çare de kalmaz. Birey hiçtir. Aile, mahalle, şirket, kurum, devlet.. hayatı belirler, tanımlar. Bu yirminci yüzyıl için biraz da kaçınılmaz bir gereklilik… idi! Bugün teknolojik dönüşüm mümkün hale geldi ve dönüşüyoruz. O zaman pek çok alışkanlık, ezber ve tabuyu sorgulamak gerek. Dijitalin ya bir ya da sıfır olması, dijitalleşmenin bir anlamda kutuplaşmayı da tetiklemesi olarak da okunabilir eski gözlükle. Yarıdan bir fazlaysan bir, değilsen sıfırsın kabulü dijital düşünce tuzağı olabilir. Herkesin, kurumun, yaşama biçimlerinin, süreçlerin, tarihten eğlenceye hayat tarzlarının tektipleşmesi sonucu kaçınılmaz hale gelir. Arada ‘global’ makyaj da yapılarak.

Eks-vaay-zii kuşağı

Ama dönüşüm kavramını iyi okumak gerekir. Teknolojik gelişme önceki yüzyılda aklın alamayacağı pek çok şeyi mümkün kılmakta. En küçük ortak payda bireyin ta kendisidir. Bireyin gereklerini anlamak, ona uygun öneriler ve çözümler hazırlamak da mümkün. Her şeyden bir tane üretmek ile bin tane üretmek arasındaki fark ihmal seviyesine indi. Kişiselleştirme pek çok iş kolu için yegane çözüm olmak durumunda. “Terzi işi” özel ve pahalı bir öneri değil, evden işyerine, otomobilden giyim kuşama, oyun eğlenceden spor ve sağlığa kadar biricik yol olmak durumundadır. Hala segmentasyon, keyplay, persona vb. yöntemlerle müşteri tanımlayan, hala eks-vaay-zii kuşağı ve ‘millenyıllar’dan bahsedenler bundan sonrasının bireye uyum sağlamak olduğunu atlayıp, birey ıskalayanlardır. Alfabenin son harfleriyle aynı on-on beş yıl içinde doğmuş insanları tanımlayıp, her konuda aynı şekilde davranacaklarını beklemek, burçlara göre dünyanın her yerinde insanların on iki grupta olduğuna göre davranmaktan farksızdır.  Büyük veri analitiği kişi bazında tanımlar verirken, kitleye göre kalıplar yaratmak ya tutuculuk ve aymazlık ya da gücü kaptırmama kaygısıdır. İstatistik ortalamalardan, tanımlardan, sapması çok daha küçük gerçeği tam yansıtan veri analitiğine geçmek artık zorunludur. Yoksa hantallık ve yok oluş kaçınılmaz olabilir. Bireyin merkeze alınması ne kadar zorunlu ise o kadar zordur. Önceki yüzyılın gelir yaratma ve artırmaya dayalı yapısından, değerin nasıl paylaşılacağının belirleneceği yapılara geçmek zorunlu olacaktır. Bir yandan “vergi” toplayarak yönetme, gelir dağılımı esaslarını belirleme geçerli iken öbür tarafta tekil gerekler önemli. Bireysel, değerin paylaşılması sistemlerinin de bu yürütecek mekanizma ve yapıların da yeniden belirlenmesini gerektirir. Artık sorunlar ulusal değil. Pandemi, iklim… kimsenin tek başına çözemeyeceği, herkes çözüme katılmazsa, kimse için çözümün olamayacağı bir duruma götürüyor. Parası olan çözse bile, dünyanın yarısı aşıya erişemiyorsa sorun bitmez. Bütün ülkeler iklim için aynı davranmalı ama şimdilik facia hali hazırdaki yönetimlerin seçim dönemlerinde patlamayacak. Yani yumurta ile kapı arasındaki mesafe uzun. O zaman ulusal çıkar için, global top çevirme kaçınılmaz. Çözüm ulusal yönetimlerden çok regüle edebilecek güçte uluslar üstü kurumlarla olabilir. Ama olamadı. Ne Dünya Sağlık Örgütü ne çevre kurumları ne de G20 şimdilik bu güçlü üst konumdan uzak. O zaman birey ile kitle çelişmesi bizi nereye götürür? Blokzincir yapılarıyla, merkezi ve regüle finans sisteminin sorgulanır olması, yapay zeka ve diğer teknolojik gelişmelerle işini kaybedecek insanların nasıl hayatta tutulacağı tam bir labirent. Fayda üretmeyi hedefleyen bir sistemden, değer paylaşmaya yönelen ve bireyi merkeze alan bir yapıya geçebilmek mümkün olacak mı? Yani masayı boşaltıp yeniden kurmak mümkün olacak mı? Nasıl olacak? Devlet bireyin değerini bilip, kabuğa çekilip düzenleyici olur mu? Kazanan hepsini alır oyununda ehvenişer ya da en az istemediğini tercih etmek zorunda kalmaya birey dayanır mı? Dayanır mısınız? Dayanırlar mı? Dayanılır mı? Birey bütün birlerden büyük mü? Ya sıfırlardan?