20 Nisan 2024, Cumartesi
10.09.2021 04:30

Derin öncelik

Pek çok yazışmanın sonu aynı ibareyle biter. Üstelik o yazışma pek çok yöneticiye de yönlendirilmiştir. Bazen kalın yazı ve büyük harflerle daha da sertçe vurgulanır: ACİL! Ünlem işareti bu kelimenin vazgeçilmez parçasıdır zaten. Bazen dereceleri vardır. Çok, ultra, öldürücü, inanılmaz, bugüne kadar olmadığı boyutta… acil! Bunlara alışıldıkça yeni derece tanımları her gün üretilmek durumundadır. Her şey acilden bile daha acildir. Herkes işinin, yolunun, isteklerinin, alacağı hizmetin hep öncelikli olmasını ister. Akşam işten çıkarken acil notuyla iş isteyip sabah gelince önünde bitmiş bulmak ister. Lokantada yemeği, kuyrukta sırası, her türlü siparişi hep öncelikli olsun ister. Gün içinde yapacak şeyler sürekli katlanarak artarken, zaman hep yetersizleşir. Aynı zaman dilimine ne kadar çok şey sıkıştırılıp tıkıştırılırsa o kadar fazla şeye erişmek, halletmek imkan doğacaktır. Hayat o kadar hızlıdır ki kimileri için, zaten hayatın kendisi bile acildir. Hızla yaşanmalıdır. Yapılması gerekenlerle, yapabilecek zaman arasındaki asimetri arttıkça önceliklendirme yapmak kaçınılmaz hale gelir. Seçimler, tercihler ile vazgeçişler arasında bir sarkaç oluşur. “Ders mi oyun mu”dan “Maç seyretmek mi işi bitirmek mi”ye kadar büyür önceleme sorunu. “İstediğimiz sorudan başlayabilir miyiz” klasik sorusu aslında bir önceliklendirme sorunsalıdır. Kolay çözüm, cevaplanabilecekler mi zor zaman isteyen ama daha çok puan getiren mi? “Bari” önceliklendirme sulandırıcısı olarak kullanılır. Hiç yapmamaktansa bari… diyerek ruh temizlenir. Bari hafta sonu birkaç saat çocuklara ayrılır, kitap alınır, çiçek alınır, akşam yürüyüşü yapılır. Bir buçuk bol tereyağlı dönerin yanında diyet içecek istenir. Bari.

Öncelikler sorun

Önceliklendirme sadece zaman yönetimi ile ilgili değil. Hedefi, nihai amacı da vurgular. Önce vatan, önce sağlık, önce iş güvenliği, önce kadın ve çocuklar, önce can… Önceliklendirmenin kime veya neye göre yapılacağı genellikle belirsizdir. Ya teknik ya ahlaki parametreler de devreye giriverir. Pandemide sınırlı yoğun bakım olanağından kimin önce yararlanması gerektiğinin kararını kim verecektir. Yaşama ya da yok olma için tercihini herkes aynı önceliklere göre mi kullanır. Öncelik belirlemek bazen düşünülenden çok daha ağır bir sorumluluktur. İş hayatında da öncelikler başlı başına bir sorundur. Bütçelere göre mi öncelik belirlenir yoksa öncelikler saptanıp bütçe ona göre mi yapılır. Öncelikler patron ya da üst düzey yöneticinin yıllara dayalı tecrübe ve görüşüne göre mi yoksa an be an değişen, dönüşen, evrilen durum ve akışı veriye ve verinin anlamlandırılmasına göre mi yapılır? Kurumsallık adı altında, derebeyliklere dönüşen iş birimlerini ya da departmanları bazen de çelişen kurallar labirentine göre mi? Ya da regülasyonun bin senedir değiştirmediği mevzuatına göre mi? Hala alfabenin ilk dört beş harfinden oluşan sosyoekonomik gruplar üzerinden mi hedef kitle saptanmalı? Yoksa yapay zekanın da sağladığı veri değerlendirme ve anlamlandırma yetenekleriyle onlarca kritere göre yüzlerce hedef kitle alt grubu yaratıp onları önceliklendirmek mi doğru. Bir zamanlar “benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim pamuk üreticim, benim fındıkçım, benim sanayicim, benim dul ve yetimim…” diye sıralayıp tek bir kocaman vaatte bulunurdu. Şimdi her hedef kitlenin kendine özgü ihtiyaç ve talepleri olduğuna göre, ve her bir gruba tek tek ulaşmanın imkansızlığı göz önüne alındığında, hedef kitle önceliklendirmesi her seviyede kaçınılmaz  olur.

Kule görevlisi gibiyiz

Eski yüzyılın kitlesele odaklı yapısı, önceliklendirme konusunda bir hayli zorlanmakta. İşleri ise sadece zaman açısından önceliklendirme yoluna gitmek seçiliyor. İşin son tarihine tercüme etmeden “ölü hat” demek abartılı bir sopa gösterme. Zamana uymayan ölü hatta girer. Dinamik, esnek, sürekli değişebilen öncelikler ya da önceleme kararları yeni dönemin büyük sorunu olur. Hem hızlı, hem doğru, hem verimli, hem yararlı, hem önemli önceliği kısa sürede saptamak gerekecektir. Kurallar her zaman bu gereğe yetişemez. Hepimiz artık havaalanı kulesi görevlisi gibiyiz. Yakıtı bitmiş, doğum yapılan, yüksek devlet görevlisi, kalp krizi geçirmiş… Uçakların olağanüstü öncelikli iniş isteğini değerlendirirkenki heyecanını her gün yaşamak durumundayız. Bir tarihi esere rastladığında milyarlarca dolarlık tünel, yol inşaatının yıllarca ötelenmesi bile toplumsal öncelikleri belirleyecektir. Yanlış önceliklendirmeler çok hayati konuları onlarca yıl öteleyecektir. Peki dünya bu kadar önemli bir dönüşüm yaşarken öncelikler ve öncelik hiyerarşisi belirleme kriterleri neye göre belirlenecektir? Devlete, kurumlara, ekonomiye, birey refahına…? İnsan mutluluk ve huzuru öncelikli olabilecek midir? Uçaklarda, her uçuş öncesi hepimize altın kural hatırlatılır: “Oksijen maskesini önce kendinize sonra yakınlarınıza…” Can öncelikli, canan canın dayanıklılığına bağlıdır. Öncelik çakarlı araba, geçiş üstünlüğü, ayrıcalık, sosyal üstünlük, haksız fark, üstünlük olarak alınması dönüşüme nafile bir direnmedir. Öncelikler yaşama konforu, huzur ve mutluluk doğrultusunda belirlenirse anlamlı olacaktır. Belirleyenler buna inanır mı bilinmez. Sizin öncelikleriniz ne? Siz mi belirlediniz? Öncelikli misiniz?  Kimin için, ne için? Ne kadar acil?