19 Mart 2024, Salı
02.06.2023 04:30

Gerçekten mi?

Her biri tek tek numaralanmış, harflere göre sıra sıra dizilmiş kırmızı koltukların tamamı bomboş ama herkes sahnede. Ayakta. İç içe. Üst üste. Karma. Karışık. Hepsi de yukarı doğru bakıyor. Ense omuz açısı neredeyse doksan derece. Şaşkın gözler tepede sallanan trapezleri takipte. Önceleri trapezlerin boş boş sallandığı zannedilirken, yavaş yavaş bunları tutarak havada salınanlar, takla atanlar, birbirini havada bileklerinden yakalayıverenler sezilmeye başlıyor. Belli belirsiz. Yüzleri fark edilmeden. Taklalar, saltolar, üçlü, beşli… Altlarında ağ yok. Alışıldığı gibi değil yani. Ya düşerlerse? Aşağıdan seyredenler ağ mı olur? Hava yastığı mı? Yoksa birlikte çok hasar görüp hatta pert mi olurlar? İşte o anlardan biri gelmiştir. Trampet tarakası zor ve tehlikeli bir hareketin geldiğinin habercisidir. Seyirciler aşağıdan hem göz hem kafa oynatarak takip ettikleri hareketin tutma anında önce hayret nidaları çıkartır sonra da derin bir oh. O sırada tepeden bir şeyler yağmaya başlar. Uçuşarak. Salınarak. Dağılarak. Herkes zıplayarak bir an evvel bir tanesini kapmaya çalışır. Her yakalayan elinde tuttuğuna hayretle bakar. Elindeki bir maskedir. Ama kendi maskesi. Tıpatıp kendisi. Yanındakilere bakar. Onlarınki de öyledir. Herkesin zıplayıp hoplayıp yakaladığı maske kendi suratı yani kendi maskesidir. Sahne üstünde ışığın vurduğu, görülebilir yerlerdeki herkes kendi maskesini yakalamıştır. Herkes öğretilmiş ve sanki bir yeden komut verilmiş gibi aynı anda kendi maskesini yüzüne takar. Yüzünün üstünde yüzü vardır. Sanır. Etrafına bakar. Herkeste kendi maskesi vardır. Herkes aynıdır. O’dur. Aydınlık olmayan taraftakiler pek seçilmez. Ama onlar farklıdır sanki. Öteki suratın maskesini ya da en azından buradaki gibi olmayanı takmışlardır. Çevresindeki herkes bir anda kendi ya da kendi gibi olmuştur. Ötekiler de öteki gibi. Trampet tarakası tekrar duyulur. Bu sefer ritim daha sert ve hızlıdır. Yukarıdaki hareket daha heyecan verici olacaktır. Trapez uçar, döner, daha yukarı uçar… Ama diğerini tutamaz. Şaşkınlık nidaları patlar. Tam düşerken saatin sesi duyulur. Saat vuruşları guguk sesleriyle ifade edilirken yandan çıkan mekanizmaya bağlı guguk kuşu bir anda yetişir. Trapezci ata biner gibi üstüne düşer. O sırada ne saat gece yarısı olmuştur ne de trapezcinin ayakkabıları kristaldir. Guguk kuşu yere doğru yaklaşır. Onun da yüzünde Joker maskesi vardır. Çevresindeki büyük yarasayı umursamadan sırtındaki trapezciyi iki adam boyu yükseklikten bıraktı. Bir anda yerde yuvarlak bir aydınlık belirdi. Etraftakiler kaçışırken yerde kocaman yusyuvarlak bir ayna göründü. Tepe karanlık olduğu için aynada da fazla bir şey görülmüyordu. Trapezci içine düşerken aynanın kırılacağı düşünülebilirdi. Olmadı. Plof sesi ile her yana sular sıçradı. Trapezci derinliklere inerken su yüzeyinde halkalar büyüyerek yayıldı. Ama tepeden gelen bir esinti suyun üzerindeki halkalardan çalkantılar yaratıyordu. Herkes tekrar yukarı baktı, kocaman kanatları olan kocaman bir piyano hem tepelerinde uçuyor hem çalıyordu. Herkes kendi şarkısını tahmin etmeye çalıştı.

O sırada aşağıdakilerden biri birden aynanın içine balıklama atladı. Sonra başkaları. Maskeler hep aynı olduğu için, kimin atladığı belli olmuyordu ama her atlayan, suyun yüzeyinde aynı maskelerde olan suratın belirmesine, netleşmesine sebep oluyordu. Herkes suyun içine atlayınca kocaman bir odada olduklarını fark ettiler. Etraftaki gösterge tablolarından burasının bir balinanın baş tarafındaki püskürtme odası olduğunu fark ettiler. Buradan çabucak çıkılmazsa balina tekrar dışarıya, metrelerce yükseğe su fışkırtacağı için ya yükselen sularda boğulacak ya yüksekten suya düşme tehlikesi ile karşılaşacaklardı. Kuyruk tarafına doğru gitmek gerekiyordu. Ama orası çok uzaktı. Balinanın içlerine doğru hep beraber yüründü. Omurgaların içinde bulunan tünelde çalışan metroya bindiler. İstasyonlar pek anlaşılmıyordu ama yine de gidiyorlardı. Arada bol bol anons vardı. Onlar da anlaşılmıyordu. Ya da türbülans halinde tavandan düşecek gaz maskelerinin, sevdiklerinizden önce kendinize takılması gerektiğini falan söylüyordu. Maske üstü gaz maskesi olunca olası yeni bir maske takma ihtiyacının doğması halinde ne yapılacağı net belirtilmiyordu. Son olmadığı belli olsa da hep beraber sürü psikolojisi ile inilen durakta herkes yan yana dizildi. Farklı açılardan spot ışıkları vardı. Bir atlıkarınca müziği başladı. Herkes yere vurmuş gölgelerinden birinin ellerinden tutup dans etmeye başladı. Bilmedikleri bir müzikte, bilmedikleri bir dansın üstesinden gelmeye çalışıyorlardı. Yüzlerindeki onca maskenin ortak ve ortalama ifadesi hiç değişmeden. Duvarlardaki panolarda herkesin tek tek ve ayrı ayrı adı yazıyor ve o “level” a kadar kaç para aldığı, ne kadar canı kaldığı yazıyordu.

Bir dahaki oyun seviyesinin ne zaman ve ne olduğunu kimse bilmese de herkes dans ediyordu. Durmadan. En azından uzakta kalmaya çalışarak. Etraflarındaki atlıkarınca atları da dönüyordu. Kimse durup düşmemeliydi. Atları da vururlar mıydı? Oyunun yeni seviyesi olur mu?

Neyse ki her şey zahiri de olsa hakiki idi.
Çok mu saçma? Emin misiniz?