Televizyon yarışmalarında standart olarak bir kesinlik zorlaması vardır. “Emin misiniz? Son kararınız mı? Bu mudur?...” türünden sorularla yarışmacı hem kararını netleştirmeye zorlanır hem de fikir değiştirme kapısı tamamen kapatılır. Bir bilene de sorsa, arkadaşlarıyla da görüşse sonunda nihai bağlayıcı karar vermek zorundadır yarışmacı. Üniversite sınavları da bir yarışmadır ve sonucunda da bir puan elde edilir. Yöntemi, tek doğrunun olduğu ve inandırıldığı sistemi, puan sistemini..., ileride çok daha fazla tartışmak üzere bir kenara bırakın. Eldeki puan ilk on-on beş bin hadi yirmi beş binde değilse, karmaşa başlar. Değil okula başlamak, konuşmayı öğrendiğin günden itibaren “büyüyünce ne olacaksın” sorusu Demokles Kılıcı olarak insanın tepesine dikilir. Sınav puanını alınca da insan o soruyla en acımasız şekilde karşılaşır: “Büyüyünce ne olacağım”. Bu pek de ona kalmış bir karar değildir. Olamaz. Puanın karşılığında “olabilecekleri” tanımlıdır. Onları da şehir, ücret ya da burs vb. parametrelere göre inceltince “olabilecekleri” netleşir. Hatta “olsun da hangisi olursa olsun yeter ki üniversite olsun” demek durumunda kalırlar. Eski yüzyılın “evde kalmış kız kuruları” gibi. Toplum değerlendirmeleri, başarı olarak gördüğünün uzağında kalanlar için bağnaz ve vahşidir. Ama genelde ıskalanan konu bir yeri “kazanmanın” aslında kazanmak olamayacağıdır. Zaten sadece üçte biri makul eğitim verecek akademik donanıma sahip okullardan birine bile girilse, ‘kazanma’nın içi ne kadar doldurulabilir tartışılır. Beklentiler ve olabilecekler arasındaki fark uçuruma doğru evrilmekte. Öncelikle üniversitelerin bir meslek okulu, meslek kazanma yeri olduğu algısı ciddi bir sorundur. Genel kabul bu yönde olsa da, akademia’nın bilim ile uğraşma işlevini bırakmaması gerekir. Ama ağırlıklı olarak bırakır. Hele ne kadrosu, ne yapısı, ne organizasyonu... buna yetmeyen onlarcası aslında meslek kazandırmak konusunda da sığdır, geridedir. Özellikle sosyal bazı konularda yirmi yıl geriden gelir. Bırakın geleceği, günün aktüel konu ve ihtiyaçlarının gerisinde, eski yüzyılın klişeleri tabanlı bir eğitim vardır. Derste, kitapta anlatılanı aynen geri anlatmaya dayalı sınav ve kriterleri net olmayan not sistemi de cabası. Altmış yıldır benzer şekilde ilerlenirken, bu dönemde en büyük kırılma yaşanıyor. Dönüşüm, bir başka şey haline gelmeyi ifade ediyor. Bu defa dönüşüm hayatın neredeyse her anında ve her alanında. Var olanların üzerine kendi sıkıntılarını getiriyor. Üstüne dünya en acayip ekonomik fazlarından geçiyor. Teknolojinin ne yöne, nasıl ve hangi hızda evrileceğinin izlenmesi bile zor. Bu dönüşümü yönlendiren ve çevrelerindeki ülkelerin dışındakiler için ne olacağını kestirmek daha da zor. Bir yandan Nesnelerin İnterneti, Yapay Zeka, Davranışların İnterneti, öte yandan Web 3.0, arttırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, mekansal internet... Ne zaman ne olacağını öngörmek neredeyse imkansız. Her şeyin üstüne bütün dünya pandemiyle boğuşuyor. Zaman dondu. Pandemi bir dönem için zamanı donduracak, durduracak geçiş üstünlüğüne erişti. Pandemi sonrası zaman tekrar akmaya başlayınca belirsizlik dönemi de başlıyor. Global siyasi dengeler, uluslarüstü şirketler, şirketlerde yepyeni organizasyon yapıları, işleyişler... üstüne iklim değişimine karşı yeni iş ve yaşama düzeni. Yatırımların sonuçlarının bile başta iklim olmak üzere çözümlere etkisine göre değerlendirilmesi. Yapay zekanın üstleneceği işler. Verinin merkeze oturmasıyla yapılacaktır. Arttırılmış gerçek eksenli sosyal platformlar, oyun, eğlence ve e-ticaretin yakınsaması, kripto paralar, tek disiplinde uzman bile olunsa kısa kalınacak olması, çok disiplinli olma gereği... Tam bir belirsizlik ortamı. Belirsizlikte yenilikler tehdit olarak görülmeye başlanır, açık olunmaz. Belirsizlik ve ona bağlı kaos ortamı karar vermeyi zorlaştırır, geciktirir, tolerans azalır, özgüven erozyona uğrar. Bu ortamda gencecik insanların geleceği, hayatlarının geri kalanını şekillendireceğini düşündükleri kararları vermesi isteniyor. Öte yandan netleşen bir gerçek var: “Kariyer ufku” artık on beş yıl. Yani bugün var olan, geçerliliği olan işlerin on beş yıl sonradan itibaren neye dönüşeceği bilinmiyor. İnsanların dünyanın on beş yıl sonra geleceği durumu öngörüp, o durumda nerede ne yapmak istediklerine karar vermeleri, buna erişebilmek için de bugün nereden başlayıp ne yapacaklarına karar vermeleri gerekiyor. Belirsizlikte yapılması gereken de belli aslında. Dünya on on beş yılda bir değişiyorsa, herkesin on yıllık dönemlerde yeniden güncellenmesi gerekiyor. Sadece mesleki olarak değil, olan biteni doğru anlamak, uyum sağlayabilmek için kültürel olarak da güncelleme gereği kaçınılmaz. Ama buna ne kurumlar ne akademia ne de sistemler uygun değil. Dönüşümde ve duran zaman çalıştıktan sonra teknoloji ve iklim doğrultusunda yeniden düzenlenmiş iş ve güncel hayatta tutunabilmek buna bağlı. “Geanjşleer” diye kibirle ötekileştirilen, harflere tıkılmaya çalışılan insanların işinin ne kadar zor olduğunun farkında mıyız? Tavsiye bile imkansız. Tavsiye verenler hep dünyanın sabit, sadece öğrencinin hayatının ve seçimlerinin değişken olduğunu varsayıyor. Sizin kariyer ufkunuz ne kadar? On beş yıl sonra tufan mı? Bugün üniversite ve bölüm seçmek durumunda olsanız ne yapardınız? Yoksa dünya da siz de sabit misiniz? Hep?
06.08.2021 04:30
Kariyer ufku
Tüketiyorum öyleyse tükeniyorum
22 Kasım 2024
Dilli kaşar
15 Kasım 2024
O kadar da değil
08 Kasım 2024
Eyavvörs
01 Kasım 2024
GER-ÇEK
Tüm Yazıları
25 Ekim 2024