Kurumsal’, görmezin tuttuğu yerinden fili tarif etmesi gibi, herkese göre farklı algılanan bir kavram. Özellikle iş hayatının tercih, dönüm noktalarında ilginç anlamlar yüklenir. Kurumsalda çalışmak istemek, kurumsaldan kaçmak, kurumsaldan yorulmak, kurumsal hayatın gerekleri… Yan masadaki sohbetin yakınma nakaratı olarak bol bol duyulur, özellikle yüksek plaza tarlalarının girişe sıkışan kafelerinde. Öte yandan pek çok palazlanma hevesli şirketin toplantı masalarında, yönetici söylevlerinde “kurumsallaşma” bir ülkü, ideal, uğrunda telef olunması gereken hedef… anlamında söylenir de söylenir. “Kurum” kavramını çalıştığı yapıya yakıştıranlar ise genelde devlet için çalışır. Et Balık Kurumu, Devlet Opera ve Balesi, TRT… çalışanları iş yerlerinden kurum diye bahsetmeyi tercih ederler. Kuruma katılmak, kurumdan emekli olmak… “Kurumumuzun…” diye başlayan resmi yazışmalar.
Aile şirketinin hayali
Ama devlet şirketi yani kurumu olmak, onlara benzemek kimsenin hayali de değil. “Kurumsal” özellikle aile şirketi, küçük şirket, bölgesel şirket ya da startup olmayan ya kocaman, ya kökü dışarda, ya da kocamanın kontrol ettiği yapıları tanımlar sohbetlerde. Her aile şirketinin hayalidir büyüyünce kurumsal olmak (ya da kurumsal olunca büyümüş olmak.) Kurucuların devre dışı kalıp, yeni nesil kalabalıklaşıp, niteliksel olarak farklılaşınca başlayan görüş, davranış farklılıklarının ilacı olarak görülür. Daha çocukluğun ilk yıllarından başlayan büyük aile çocukları, torunları arası bitmeyen yarış zaman içinde toksik ya da engelleyici hantallaştırıcı hale getirir. Kurtuluş kurumsal olmak denir. Bu da aile üyelerindense profesyonellerin yönetimi anlatır. Bir yandan ‘kişilere bağlı olmadan yürüyebilmek’ kastedilir. Öte yandan kurumlaşmanın ‘kurallaşma’ olduğu düşünülür. Atılacak her adım, işleyişin her aşaması kurallara bağlı olması gerektiği düşünülür. Ne kadar kuralsal o kadar kurumsal! İğKağcılar bu kuralları çeşitlendirip kendi varlık sebeplerini sağlama almaya çalışır. Piramitler, kutular, kutular arası çift taraflı tek taraflı oklarla biten çizgiler, noktalı hatlar… Greydler, kutucuklara dağılımları, oturacakları küpçüklerin boyu, yeni işe girecek insanların ‘beş yıl sonra kendilerini nerede gördüğü’, kuralların temelini oluşturur. Ecayl diye yırtınıp aslında, hıza dayanıklı olmak isterken, statü, toplantı, onay silsileleri yaratıp asfaltta metrelerce iz bırakan fren sistemleri yaratıldı. Yetinilmedi. Üç yerden fiyat almaktan sorumlu satın alma birimleri departman haline geldi. En ucuz domatesi almak için dahi uygulamalar varken bitmez tükenmez prosedürlerin formların olduğu ağırlaştırıcı, zaman kaybettirici pazar gereklerine reaksiyon süresini katlayıp geride bıraktırıcı yapılar kuruldu.Kaybedilen zamanın değeri olası hataların bedelini kat be kat aştı. Sonuçtan sorumlu olmadığı için zamanlamalarının değeri kendinden menkul Aytii, sıfır risk uğruna tüm hamleleri engelleyen, geciktiren, içinden çıkılmaz sözleşmelere boğan hukuk ve daha pek çok hantallaştırıcı departman, birim, yönetici… Bunların kelle sayıları, bina vb. sabit maliyetleri… Bütçeye esir olmak
Bu yapılar üstelik bütçelerle çalışır. Eylülde başlayıp, kademe kademe onaylanıp, kasım sonu aralık başı yönetimce onaylanan bütçeler. Bir yıl eksiksiz öngörmek zorunludur. Gelir giderler, bölümlere ayrımı… Bütçe bir sonraki yılın tanımlayıcısıdır. Kabul edilince kutsallaşıverir, tek referans olur. Herkes de bütçeye esir olur. Keypiay denilen hedef göstergeler peşinde dil dışarıda koşulur. Süreçler değil sonuçlar anlamlı sayılır. Pandemi, ekonomik-siyasal dalgalanmalar, müşteri beklentilerindeki öngörülemez oynaklık bir kenara bırakılır. Hala, bütçe yapmak yerine hareketli senaryolar, oyun planları ve kaynakların buna göre esnek kullanımına olanak tanıyan hız uyumlu işleyişlere bir türlü geçilemez. Bütçe her seviyede köleleştirir, hızı yok eder. Kurumsallık ile alakası olmayan bol onay mekanizmalı herkesin e-postalarla sorumluluğu diğerine atıp, herkesi bilgilendirdiği iş saati sonu gönderilip yasak savmaya ve ‘ben bilgi vermiştim’ sığınağına kaçmaya yarar. Bitmez tükenmez onay mekanizmaları, her biri bağımsız krallık olan departman güç oyunları kurum işleyişindeki sürtünme noktalarını azami ölçüde tırmandırırken akışkanlığı yok eder. Ama işler kitabına uyduruluvermiştir. Kurallar duvarı
Aslında kurumsallık illa aile dışı, profesyonellerin yönettiği kurallar duvarlarıyla örülmüş yapılar olmamalı. Dört temel taşıyıcı unsuru korumak yeterli: Adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik ve (ortaklara, çalışanlara karşı) sorumluluk. Bunları yerine getiren yapılar kurumsallaşmıştır. İster küçük ister büyük, ister aile ister kamu şirketi hatta kamunun ta kendisi de kurumsal olabilir. Emir komuta, güç odaklı, güce dayalı hiyerarşilendirilmiş piramit yapılar, buralardaki bilgi ve iş akışı ve kararı etkileyen mekanizmalar ne kadar sürtüşme odaklı olup akışkanlığı bloke ederse, hayatın gerektirdiği reaksiyon, yenilenme, karar… hızları o kadar düşecektir. Hıza dayanıklı olmayan yapılar bugüne kadar zamana dayanabilmiş olsalar dahi uzun süre ayakta kalamayacaklar. Kurum kültüründen iç hiyerarşi ve güç paylaşımını kastedenler, değer odaklı olmak yerine sürekli fayda peşinde koşan güç bağımlılarının “sürdürülebilirlik” olasılığı sürekli düşüyor. Dünya da, ülkeler de, kurumlar da enerjilerini, kaynak ve kullanım alanlarını yeniden ele almalı. Kurumların da enerjisi fosillerden çok değişime dönüşüme açık yenilebilir kaynaklardan sağlanmalı. Bunun da yaşla, deneyimle, kurallarla değil dünyayı ele alış biçimiyle ilgisi var. Yok ‘kurumsal’da çalışmak her geçen gün yeni enerjilerin ilgisinin dışında kalıyor. ‘Yetenekler’ yerine ortalama ve altının hedefi oluyor. Kış geliyor. Kurumlara dikkat etmek lazım. Ocaklar, bacalar kurum oluyor. -Kurumsaldınız mı hiç? -Her kuruluş, kurumsal kurum olmak ister mi? -Adil, şeffaf, sorumlu ve hesap verebilir olmak hayal mi?