Neydi hatırlamak? Kimi, nasıl geri getirmek istiyordu? Kime, nereyi? Neden? Farklı coğrafyalarda farklı dillerle doğmuş birçok romanın ve hikâyenin en temel meselelerinden biri değil miydi bu? Sorular elbette farklı çatışmaların zeminini hazırlamıştı. Geçmişe saplanmak mıydı bu yolda yürümeye çalışanların derdi? Bazen öyleydi belki. Böyle bir saplantının da kendine göre haklı, savunulacak tarafları vardı şüphesiz. Yaşanan günleri sevememek bir sebep gibi görülemez miydi mesela? Karşı karşıya kalınan resme sinmiş kötülüğe tahammül edebilmek için kendini şimdisinden bilerek sürgün etmeyi tercih ederek, daha doğru bildiği bir geçmişe sığınmayı bir hak gibi göremez miydi yazar? Belirli bir yaşa gelenler çoğunlukla geçmişlerinin ne kadar daha anlamlı olduğunu söylemekte hep ısrarcıydılar. Neydi bu? Bir ölüme direniş mi? Kendini doğrulama çabası mı? Yılların boşuna geçmediğini bilhassa kendine gösterme ve kanıtlama isteği mi? Ne kaçınılmaz bir savunmaydı o da.
16.06.2023 04:30
Hatırlamak yeniden doğmak mıydı?
Virginia’nın bakışı
19 Ocak 2024
Mişima’nın dalgaları
12 Ocak 2024
Müfide Kadri’nin fırça darbeleri
05 Ocak 2024
Gölgede kalmış bir roman
29 Aralık 2023
O sularda kalanlar
Tüm Yazıları
22 Aralık 2023