Ne çok hikaye saklamıştır oteller. Ne çok unutulamayacak beraberlik, yalnızlık, heyecan, bekleyiş, bazen de ölüm… Birçok şehrin tarihinin böyle de yazıldığını söyleyemez miydik? Ben buradaki geçicilik duygusunu da sevmiştim. Bir odada kalır, bazen size gizemli görünen koridorlardan geçer, sonra da kendinizi daha ait hissettiğiniz yerlerinize dönersiniz. Ne çok otel, ne çok sığınma imkanını da vaat eder öte yandan. Ne çok kaçışı. Bir nevi sürgün ve aidiyetsizlik de midir bu aynı zamanda? Soruyu o otel odalarında yeni bir ülkenin, özel ülkesinin sınırlarını yazdıklarıyla çizme savaşını veren yazarlarla şairler için sormak istiyorum daha çok. Bukowski, o salaş odalarda, Mahler dinleyerek o hikayelerin ardına düşmemiş miydi? Balzac, Paris’in başka salaş otellerinde, hayranlık duyduğumuz bazı romanlarını, zamanla adeta yarışırcasına yazmamış mıydı? Pavese, dünyaya geldiği Torino’da, yine bir otel odasında, aşk hayatının fırtınalarına ve belki de hayatın artık taşıyamadığı oyunlarına dayanamayarak, özel kağıtlarını yok ettikten, günlüğüne de “Sözler değil eylem. Artık yazmayacağım” yazdıktan sonra, hayatına kendi isteğiyle son vermemiş miydi?
03.11.2023 04:30
Oteller sürgünleri de gizler
Virginia’nın bakışı
19 Ocak 2024
Mişima’nın dalgaları
12 Ocak 2024
Müfide Kadri’nin fırça darbeleri
05 Ocak 2024
Gölgede kalmış bir roman
29 Aralık 2023
O sularda kalanlar
Tüm Yazıları
22 Aralık 2023