24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
04.03.2022 04:30

“Mao da dedemden nükleer silah istemişti”

Mao Zedong büyük büyükbabam olan Sovyet lider Kruşçev’den Çin’e nükleer silah istemişti. Böylelikle yurt içindeki ve yurt dışındaki rakiplerini rehin tutabilecekti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya yönelik topyekun işgal kararı her tür siyasi mantığa, hatta kendi otoriter akıl yürütmesine bile meydan okuyor. Tahrik edilmeden gerçekleştirdiği bu saldırıyla irrasyonel tiranlar silsilesinin son halkası oldu. O tiranların önde gelenlerinden biri de iktidarını sürdürmek için onu sürekli genişletmesi gerektiğine inanan Josef Stalin’di. Bu mantık Stalin’i kendi halkına zulmetmeye götürmüş, yol açtığı kıtlık yüzünden milyonlarca Ukraynalı açlıktan ölmüştü.

20. yüzyılın bir başka toplu katliamcısı Mao Zedong da bilindiği üzere siyasi iktidarın silah namlusunda – ya da görünüşe göre, nükleer füzede – büyüdüğünü ilan etmişti. Mao büyük büyükbabam olan Sovyet lider Nikita Kruşçev’den Çin’e nükleer silah vermesini istemişti. Böylece yurt içindeki ve yurt dışındaki rakiplerini etkin biçimde rehin tutabilecekti. 

Moskova’da savaşı protesto edenlere kolluk güçleri müdahale etti, çok sayıda kişi gözaltına alındı.  (Fotoğraf: Alexander Nemenov/Getty Images)

Asıl amacı ne?

Putin’in Ukrayna’da yaptıkları ancak benzer bir kafa yapısıyla açıklanabilir. Ukrayna’yı “Nazisizleştirmek” istediğini söylüyor ama bu iddianın anlamsızlığı aşikar, zira mesela Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski bir Yahudi. Peki, Putin’in nihai amacı ne? Ukrayna’nın askeri altyapısını yok ederek NATO’yu cezalandırmak mı? Zelenski’yi iktidardan indirerek veya Fransa’nın II. Dünya Savaşı sırasındaki iş birlikçi lideri Philippe Pétain’in Ukraynalı versiyonuna dönüştürerek bir kukla hükümet yaratmak mı?

Bu soruların yanıtı evet olabilir. Ama Putin’in Ukrayna’yı işgal etmekteki gerçek sebebi çok daha az pragmatik ve daha kaygı verici. Görünüşe bakılırsa Putin, Rusya’nın kendi tanımladığı etki alanındaki süper güç statüsünü geri getirmeye yönelik, egosuyla beslediği takıntıya boyun eğmiş durumda. 

Putin aslında Yalta ve Potsdam konferansları gibi bir buluşmanın hayalini kuruyor. Arzusu, diğer süper güç liderleriyle, yani ABD Başkanı Joe Biden ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya gelip dünyayı aralarında bölüşmek. Böylece kendisi ve yeni müttefiki Şi muhtemelen Batı’nın etki alanını azaltmak ve Rusya’nınkini ciddi ölçüde genişletmek için güçlerini birleştirecek.

Nobel ödüllü muhalif yazar Aleksandr Soljenitsin gibi Putin de Rusya, Ukrayna, Belarus’u, ayrıca Kazakistan’ın Rus etnik kökenli bölgelerini içine alan bir “Rus Birliği” inşa ederek, Rus medeniyetinin temeli olan Ortodoks Hristiyan Rus krallığını geri getirme arzusunu uzun zamandır dile getiriyor. Ukrayna işgali en hararetli günlerini yaşarken diğer eski Sovyet cumhuriyetleri de kaygılamaya başladı. Ama Putin’in Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i rahatlatmak için belirttiği üzere, Rusya “eski imparatorluk sınırları içinde imparatorluğu yeniden kurmayı planlamıyor”. Onun derdi, kendi kontrolünde olmaları gerekirken haksız yere “ayrı ülkeler” haline gelmiş olan Slav ulusuyla.

Putin Soljenitsin’in vizyonunu gerçekleştirmeye çabalasa da askeri eylemleri aslında bu vizyondan uzaklaşmak anlamına geliyor. Soljenitsin bile çılgın milliyetçiliğine karşın temel ahlaki değerleri hiçbir zaman tamamen hiçe saymamıştı. Mazideki Rusya’yı geri getirmeyi ne kadar isterse istesin, Soljenitsin’i bunun için Ukraynalıların (ve Rusların) uğradığı kıyımı desteklerken hayal etmek imkansız. Halbuki Putin bir yandan Ukrayna’ya ilanıaşk ederken, diğer yandan Rus kuvvetlerine Ukrayna şehirlerini bombalama emri veriyor.

Putin hesap yapmıyor

Görünüşe göre Putin Çin’in kendisine arka çıkacağını varsayıyor. Ancak işgali Pekin’de Şi ile ittifak anlaşmasına benzer bir mutabakat yaptıktan birkaç hafta sonra başlatmasına karşın Çinli yetkililerin “itidal” çağrılarıyla bezeli tepkileri son derece mesafeli duruyor.

Putin’in ABD önderliğindeki uluslararası düzene kafa tutarken neredeyse tamamen Çin’e güvendiği düşünülürse, Şi’ye yalan söylemenin siyasi veya stratejik bir avantaj getirmeyeceği açık. Endişeler tam da buradan doğuyor: Putin liderlerin karar alma süreçlerine rehberlik etmesi beklenen hesaplamaları artık yapamıyor gibi görünüyor. Çin ile eşit ortak olmaktan çok uzak bir konumda bulunan Rusya, Çin’e tabi bir devlet olmaya doğru gidiyor.

Ukrayna işgali başka müttefiklerini ve destekçilerini de Putin’den uzaklaştırdı. Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanı Miloš Zeman ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán gibi Batı’daki en sadık müritlerinden bazıları işgali kınadı. Belki en önemlisi, Putin’in kuruntuya dayalı hezeyanlarının Rusları da kendisinden uzaklaştırmış olması. Ukrayna’ya yönelik barbarca saldırısıyla on yıllardır süregelen sosyal ve ekonomik kalkınmayı feda etti, Rusların geleceğe dair umutlarını alıp götürdü. Şimdi Rusya onlarca yıl boyunca küresel bir parya olacak.

Oyların herhangi bir önemi kalmadı

Olup bitenler hakkında bilgi almak için Kiev’deki bir arkadaşımı aradım. Bana sığınakların açıldığını, insanların metro istasyonlarında saklandığını anlattı. İğneleyici bir tavırla, “Bildiğin II. Dünya Savaşı” dedi ve “savaşın verebileceği zarar hakkında bu kadar çok konuşan bir adamın kardeş bir ulusa savaş açmasının” ne kadar şaşırtıcı olduğunu söyledi. Sonra sorumu bana geri yöneltti. “Ne olduğunu sen bana anlat. Bu faşisti seçip duran siz Ruslarsınız.”

Bu algı anlaşılır olsa da pek doğru sayılmaz. Başlangıçta Rusların Putin’i seçtiği doğru; ama son yıllarda halk sadece onun iktidarına boyun eğiyor çünkü artık oylarımızın bir önemi yok. Benzer şekilde, Rusların yüzde 73’ünün Putin’in Ukrayna’da yaptıklarını desteklediği iddiası propagandadan ibaret. Tutuklamalara ve polis şiddetine karşın Rus şehirlerinde binlerce insan bir araya gelip “Savaşa Hayır” diyor. Ruslar bu kez sessizce razı gelecek gibi görünmüyor. Önümüzdeki gün ve haftalarda, dünya Rusların bu savaşı istemediğinin yeni işaretlerini görebilir.

Stalin ölene kadar Stalincilik ölmemişti. Maoculuk için de aynısı geçerli. Putinizm de öyle mi olacak?

© Project Syndicate, 2022

Nina L. Khrushcheva
Nina L. Khrushcheva