Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, 1986-1990 yılları arasında Bağdat Büyükelçisi olarak görev yaptığı dönemde tuttuğu günlük notları kitap haline getirdi. Köksal’ın günceleri, 1980’li yılların ikinci yarısında Saddam Hüseyin yönetimiyle yürütülen görüşmeler, Ortadoğu’daki güç çekişmeleri, Irak’ın kuzeyindeki Kürt oluşumunun şekillenmesi, su meselesi ve Türkmenler gibi başlıklarda bugüne de ışık tutan önemli tespitler içeriyor
Diplomatlar tarihin en yakın şahididir denir. Özellikle tarihin hızlandığı Bağdat’ta görev yapmak açısından bu saptama daha da doğru” diye yazıyor Büyükelçi Sönmez Köksal, Bağdat Güncesi, Türkiye, Ortadoğu ve Dünya İçin Kritik Yıllar, 1986-1990 başlıklı kitabının önsözünde.
Ardından yıllar sonra geriye dönüp Bağdat’ta tuttuğu notlara topluca baktığında, “aslında felaketin ‘geliyorum’ dediğini, kendisinin de bunu (Ankara’ya) dilinin döndüğünce aktarmaya çalışmış olduğunun daha da net bir şekilde görüldüğünü” söylüyor.

Büyükelçi Köksal’ın eklerle birlikte 450 sayfayı bulan bu kitabı, Bağdat’ta görev yaptığı 25 Eylül 1986-10 Aralık 1990 tarihleri arasında geçen dört yılı aşkın süre boyunca aksatmadan tuttuğu notların bir araya getirilmesiyle oluşmuş. Yaptığı temasları, tanık olduğu olayları, katıldığı toplantıları, zihninde olgunlaşan ve analizlerine zemin oluşturan düşünceleri not defterine aksatmadan kaydetmiş.
Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerde muazzam bir hareketliliğin yaşandığı bir döneme rastlıyor Köksal’ın Bağdat yılları. Görev dönemi İran-Irak Savaşı’nın sürdüğü bir zamanda başlıyor, Irak’ın Kuveyt’i işgali sürerken sonlanıyor.
Bir büyükelçi krizde nasıl çalışır?
Köksal’ın notları, öncelikle kançılaryanın üzerindeki perdeyi kaldırarak, bir sefaret kadrosunun ve başında bulunan büyükelçinin sürekli bir kriz ortamında nasıl çalıştığını bütün yönleriyle ortaya koyması bakımından oldukça öğretici.
Bunu yaparken, kendi deyişiyle, hem “Irak ile ilişkilerin çetrefilliğini” yansıtıyor, hem de “Irak’ın adım adım cehennemin derinliklerine inişinden enstantaneler veriyor” Büyükelçi Köksal.
Tabii ilişkilerin “çetrefilliği” dendiğinde, Türkiye ile Irak arasında karşılıklı örtüşen geniş çıkar alanları ile aynı zamanda çıkar çatışmalrının, görüş ayrılıklarının zıt bir şekilde iç içe geçtiği, yönetilmesi son derece güç, karmaşık bir ilişki yapısı karşımıza çıkıyor.
Irak o dönemde Türkiye’nin önde gelen petrol tedarikçisidir. Türkiye de özellikle İran’la savaş döneminde Kerkük-Yumurtalık boru hattı üzerinden Irak petrolünün dünya pazarına başlıca çıkış kapısıdır. Buna paralel bir şekilde, Türk firmalarının dönemin başbakanı, daha sonra cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın teşvikiyle bu ülkede muhtelif altyapı projelerini yüklenmek ve ihracat imkanlarını olabildiğince artırmak için dört koldan Irak’a kuvvetli bir giriş yaptıkları bir dönemden söz ediyoruz.
Köksal’ın notlarını okuduğumuzda, mesaisinin bir boyutuyla Türk şirketlerinin Irak’ın birçok bölgesine yayılmış şantiyelerde projelerin gerçekleşme durumunu sürekli bir şekilde izleyen, aynı zamanda bu şirketlerin alacaklarının tahsili için Irak makamlarıyla sıkça görüşmek durumunda kalan bir büyükelçi profili beliriyor karşımızda.
Bu çerçevede her türlü sorunla ilgilenmek durumundadır Köksal. Bazen Türkiye’den gelen salçaların çürük çıkması ya da bir Türk şirketinin çimento teslimatını eksik yapması Irak tarafının şikayetlerine yol açacaktır. Keza, Irak makamları ödemeleri geciktirdiğinde tersi olacak ve sonunda bütün bu sorunlar her seferinde Türk büyükelçisinin masasına gelecektir.
Değişmeyen gündem: Fırat’ın suları
Ancak bu gibi günlük işleri bir tarafa bıraktığımızda, özellkle iki önemli dosyanın Büyükelçi Köksal’ın Bağdat’taki döneminde meşguliyetinde ve zihinsel egzersizlerinde çok geniş bir yer tuttuğunu görüyoruz.
Bunlardan biri ‘su meselesi’dir. Irak makamları, her kademede, süreklilik içinde ısrarla Türkiye’yi, Suriye’den sonra Irak topraklarına giren Fırat Nehri üzerinden daha çok su bırakması konusunda bağlayıcı taahhütler altına sokmaya çalışıyor. Buna karşılık Ankara da her seferinde buna yanaşmaktan kaçınıyor.
Diğeri, “Kürt meselesi”dir. Bağdat’taki Türk büyükelçisi, mesaisinin azımsanmayacak bir bölümünü de ülkenin kuzeyinde Kürt grupları etkileyen gelişmeleri izlemek ve bunların Türkiye açısından uzun dönemli olası sonuçlarını tahlil etmekle geçiriyor.
Köksal, 1988 yılında İran’la savaşın uzaması ihtimalinden söz ederken “Bunun bizim açımızdan olumsuz sonucu Kürt sorununun boyutlanacak olması” diye yazıyor. Irak’ın 1990 yılında Kuveyt’i işgali sonrasında da ABD’nin müdahalesinin Irak’ın kuzeyinde “bir Kürt entitesi”nin (oluşumu) kurulmasına yol açabileceğini söylüyor.
Burada altı çizilerek okunması gereken bölümler, bu ülkedeki Barzani ve Talabani gruplarının İran-Irak Savaşı sırasında Tahran’la açıkça askeri ittifak kurup Irak ordusuna karşı savaşa giriştiklerinin anlatıldığı aktarımlar ve bu hareketlere ilişkin analizlerdir. Kitapta, İran’ın o dönemde Irak’ı zayıflatmak, Irak üzerinde söz sahibi olabilmek için “Kürt kartı”nı nasıl kullandığına ilişkin çarpıcı tespitler yer alıyor.
Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali
Kitabın en ilginç bölümlerinden biri Saddam Hüseyin’in 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesini konu alıyor. Burada Büyükelçi Köksal’ın beş ay önce 6 Mart 1990 tarihli bir değerlendirmesinde Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e müdahale etmesi ihtimalini vurguladığı görülüyor. Burada Hüseyin’in bu seçenek üzerinden “Kuveyt’te kendisine dost bir hükümet oluşturabileceğini” söylüyor.
Irak-Kuveyt gerilimi özellikle 1990 ilkbaharından itibaren tırmanmıştır. Saddam Hüseyin, bu arada hem dönemin Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e hem de ABD’nin Bağdat’taki Büyükelçisi April Glaspie’ye, krize çözüm bulmak amacıyla Kuveyt ile yürütülen üst düzey siyasi görüşmelere imkan tanımak için bu ülkeye karşı herhangi bir askeri operasyona girişmeyeceği yolunda verdiği güvenceler ile büyük bir ‘aldatmaca’ hareketine girişmiştir.
Köksal’ın yazdığına göre, 25 Temmuz 1990 günü Irak lideri Saddam Hüseyin ile görüşen Glaspie, ertesi gün Köksal’ı arayarak kendisine bilgi vermek üzere buluşmak istemiştir. İki büyükelçi bir araya geldiklerinde, Glaspie Irak liderinin kendisine işgal olmayacağı yolundaki ifadelerini aktarır. Büyükelçiler, Saddam’ın beyanı çerçevesinde işgale ihtimal vermezler. Her ikisi de yıllık izinlerine çıkar. Büyükelçi Köksal zaten öncesinde 30 Temmuz’da izne çıkmayı planlamıştır.
Buna karşılık, Irak ordusu 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’e girer. Saddam Hüseyin herkesi oyuna getirmiştir. Köksal, işgalden dört gün sonra 6 Ağustos’ta askeri helikopterle Silopi’ye geçerek karayoluyla Bağdat’a döner. Ancak bu sırada rotasyonla tayini Avrupa Konseyi Daimi Temsilciği için Strasbourg’a çıktığından, aralık ayına kadar Bağdat’ta kalıp Fransa’ya gider.
ABD’nin başını çektiği uluslararası koalisyon 1991 yılı ocak ayının ortasında Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak üzere müdahaleye başladığında, Köksal Bağdat’ta değildir. Ancak Strasbourg’da da uzun süre kalamayacak, 1992 yılı ekim ayında DYP-SHP koalisyonu tarafından MİT Müsteşarlığı’na atanınca Ankara’ya dönecektir. Savaşın özellikle Kuzey Irak’ta Kürt meselesi bağlamında tetiklediği sonuçlarla bu kez MİT Müsteşarı kimliğiyle uğraşacak ve 1998’de Paris’e büyükelçi olarak gidecektir.
Kapalı kapılar ardında konuşulanlar
Kitabın önem taşıyan bir yönü Köksal’ın o dönemde Türkiye ile Irak makamları arasında katıldığı kritik görüşmelerde tuttuğu konuşma notlarının da yer almasıdır. Tutanak şeklinde aktarılan bu notlar, Irak tarafında Saddam Hüseyin, Taha Yasin Ramazan ve masanın karşısında Turgut Özal, Yıldırım Akbulut gibi aktörler arasında yapılan birçok görüşmede kapalı kapıların ardında geçen konuşmaları öğrenmek bakımından ilginç bir okuma yolculuğu sunuyor meraklılarına.
Sonuçta, Sönmez Köksal’ın kitabı, yalnızca Türkiye Irak arasındaki ilişkiler değil, aynı zamanda, Suriye, İran ve Körfez dahil olmak üzere önde gelen bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin dinamiklerine ve perde arkasına “içeriden” bir gözle projektör tutuyor.
Kitapta, aynı zamanda Kürt meselesinin Orta Doğu jeopolitiğindeki konumunu ve bunun yakın tarihteki geriye dönük izlerini sürmek, anlamak açısından da kapsamlı bir çerçeve buluyoruz.
Bütün bu yönleriyle, değindiğimiz konularla ilgilenenler ve ilgilenecekler açısından kayda değer bir referans kitabı olma özelliği taşıyor Büyükelçi Sönmez Köksal’ın Bağdat Güncesi.
Bağdat Güncesi, Türkiye, Ortadoğu ve Dünya İçin Kritik Yıllar, 1986/1990 / Sönmez Köksal / Kronik Kitap / Tarih / 464 sayfa