İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun çarşamba günü ABD Kongresi’nin müşterek oturumunda yaptığı konuşmayı düşününce aklıma o ünlü söz geliyor: Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar ve onlarca yılın yaşandığı haftalar vardır. İsrail, Amerika ve Orta Doğu için böyle haftalardayız. On yıllık olaylar yaşanabilir. Ama kesin değil.
Bu hafta bazı dönüm noktaları Tolstoy’u bile kıskandıracak bir olay örgüsüyle denk geldi. Yola savaşla mı barışla mı devam edileceği bunlara bağlı olabilir. Pazar günü Başkan Joe Biden ülkesini şahsi menfaatlerinin önüne koyup görevi bırakma kararı alırken bunun tam tersini yapmakla meşhur Netanyahu Washington’a geldi. Netanyahu’nun önünde alması gereken iki karar duruyor. Bunlar hem Biden’ın dış politika konusunda muazzam bir miras bırakmasını hem de Netanyahu’nun bırakacağı manevi mirası değiştirebilir. Tabii söz konusu kararlar alınırsa.
NBC’de yayınlanan The West Wing dizisinin yazarları Netflix’teki Fauda dizisinin senaristleriyle ortaklaşa bir işe girişmiş gibi. Amerika, İsrail ve Arap dünyası için yeni bir başlangıcın veya trajedinin hikayesi yazılacak. Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırıdan bu yana Biden, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, CIA Başkanı Bill Burns ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın sıklaşan seyahatleri sonrası Netanyahu’nun masasında iki önemli karar bekliyor. Gazze Şeridi ve Lübnan’daki savaşı durdurmak ve İran’a karşı yeni bir ABD-Arap-İsrail ittifakının temelini atmak elinde.
1970’lerdeki Camp David anlaşmalarından bu yana Orta Doğu’yu biçimlendirmek için bundan büyük fırsat olmamıştı. Birincisi, Netanyahu’nun ABD, İsrail, Katar, Mısır ve Hamas müzakerecilerinin geçici olarak kararlaştırdığı aşamalı ateşkes anlaşmasına derhal dahil olması. Böylece anlaşmanın 1. aşaması kapsamında Gazze’deki savaşa altı haftalık ara verilebilir ve İsrail hapishanelerindeki yüzlerce Filistinli mahkumun serbest bırakılması karşılığında 11’i kadın olmak üzere (ölü ve diri) 33 İsrailli rehinenin iadesi sağlanabilir.
Netanyahu haziranda anlaşmanın temel kriterlerini desteklediği sinyalini verse de o günden beri bazı maddeler üzerinde kıvranıyor. Ayrıntıları bilmeyen İsrail kamuoyuna güvenliğin önemini bazen fazla bazen az göstererek kendi kabinesindeki aşırı sağcıları dışlamadan önce zaman kazanma derdinde. Çünkü aynı kabineye Gazze’de Hamas’a karşı “kesin zafer” vaat etmişti.
Üç meseleye odaklanıyor
Netanyahu üç güvenlik meselesine odaklanıyor. Birincisi Gazzeli sivillerin sığındıkları güney Gazze’den çoğunun esas evi olan kuzeydeki Gazze kentine dönmesi. Netanyahu silahlı Hamas mensuplarının yeniden kuzeye akışını önlemek için bir teftiş sistemi bulmaya çalışıyor ancak İsrail ordusu hareket halindeki on binlerce insan içinden birkaç yüz Hamas militanını ayıklamanın imkansız olacağını biliyor. Neticede militanlar da kuzeye dönecek (birçoğu döndü bile) ve ordu bu kişilerle sonradan ilgilenilmesi gerektiğine inanıyor.
İkinci mesele Gazze-Mısır sınırının kontrolü. Hamas inşa ettiği tüneller ve kaçakçılık rotalarıyla çok sayıda silahı buradan Gazze’ye sokuyor. Bir kaynağa göre İsrail ordusu çoğu tüneli tespit ve imha ettiğine, ayrıca İsrail ve Mısır’ın şu anda yer üstünden kimsenin geçmemesini sağlayabileceğine inanıyor. Hatta zaman içinde kalıcı bariyer inşası da mümkün. Son mesele ise Mısır’dan Gazze’ye açılan Refah sınır kapısı. İsrail’e göre Hamas bir daha kesinlikle buranın kontrolünü ele almamalı. Bu yüzden İsrail Hamas dışı Filistinliler ve birtakım uluslararası ortaklarla birlikte sınır kapısındaki teftişleri denetlemek istiyor.
Konuştuğum İsrailli ve Amerikalı güvenlik yetkililerine göre bu meselelerden hiçbiri anlaşmayı bozacak nitelikte değil – tabii Netanyahu anlaşmadan çıkmak için bunlardan birini alevlendirmezse. Öte yandan İsrailli tüm üst düzey askeri ve istihbarat yetkililerinin anlaşmayı desteklediği biliniyor.
Bazı şerhleri olsa da Hamas da şu an anlaşmayı istiyor gibi. Çünkü sonrasına dair hiçbir planı olmadan ve Filistinli sivillere hiçbir koruma sağlamadan başlattığı savaştan ötürü Hamas’ın Gazze’deki popülerliği giderek azalıyor (savaşın en çok gözden kaçan boyutu bu olabilir). Hamas lideri Yahya Sinvar’ın saklandığı yerden çıkması halinde onu öldürmek için kimin önce davranacağını bilemiyorum. İsrail ordusu da olabilir, Gazzeli siviller de.
Olası Hamas-İsrail ateşkesinin bir diğer büyük faydası ise Hizbullah ile İsrail arasında da ateşkes getirme ihtimali. Böylece Lübnan-İsrail sınırının iki tarafındaki on binlerce sivil evlerine dönebilecek. İsrail ve Hizbullah’ın hassas güdümlü roket kullanımının giderek artması sebebiyle Amerikalı savunma yetkilileri şu anda Orta Doğu için en büyük tehlikenin bu çatışmanın yayılması olduğunu düşünüyor.
Sıra geldi Netanyahu’nun ikinci büyük kararına. Biden’ın ekibi olası bir ABD-Suudi savunma ittifakı için gerekli her ayrıntıyı hazırladı. İttifaka İsrail-Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleşmesi de dahil edilecek. Ancak bunun için Netanyahu’nun iki devletli çözüm müzakerelerine başlamayı kabul etmesi gerekiyor. Suudiler Filistin devleti için net bir müddet koymuyor. Ama İsrail’in açık bir şekilde iki devletli çözümü amaçlayan ve karşılıklı güvenlik garantileri içeren inandırıcı, iyi niyetli müzakerelere başlamayı kabul etmesini talep ediyorlar.
Böyle bir müzakere Gazze ve Lübnan cephelerindeki ateşkesle birleşirse büyük bir diplomatik zafer olur. İran ve Hamas yalnız kalır. Yahudi devleti İsrail ile İslam’ın doğum yeri Arabistan arasındaki ilişkiler normalleşir. İsrail’in Gazze’deki barış gücü için Filistinli ve Arap askerleri görevlendirmesini mümkün kılar. Üstelik İran’a karşı Arap ortaklarıyla daha resmi bir bölgesel savunma ittifakı için İsrail’e zemin sunmuş olur.
En önemlisi, Gazze’deki savaş biter bitmez ve tüm taraflar hassas silah alma yarışına kimsenin gücünün yetmeyeceğini görür görmez uzun vadede Filistin devletine gidecek yolu açabilir.
Washington Enstitüsü Arap-İsrail İlişkileri Projesi Direktörü David Makovsky’nin bana söylediği gibi: “Netanyahu rehinelere karşı ateşkes anlaşmasını kabul ederek ve Sünni Arap devletlerinin İsrail’le savaşını bitirip İran’ı yalnızlaştıracak bölgesel bir ittifakı konsolide ederek hem İsrail’e hem de ortağı Başkan Biden’a zafer getirebilir.”
Biden ve Netanyahu büyük bir miras bırakabilir
“İbrahim Anlaşmalarının ardından ‘Yusuf Anlaşmaları’ gelir. Biden ve Netanyahu böylece büyük bir miras bırakır. Kendini stratejik düşünce uzmanı olarak gören Netanyahu’nun iç siyaset kavgası ve aşırı sağcı koalisyon ortaklarından duyduğu korku yüzünden böyle bir fırsatı kaçırması trajik bir ironi olur.”
Netanyahu’nun kendine uygun gördüğü bu havalı, Churchill’i andıran sıfatı gerçekten hak edip etmediğini çok yakında göreceğiz. Belki de Leon Wieseltier’in bir zamanlar söylediği gibi Netanyahu sadece “büyük çağın küçük adamlarından biridir”.
Şu ana kadar Netanyahu güveni suistimal, rüşvet alma ve sahtekarlık davalarından suçlu bulunup hapse girmeme motivasyonuyla iktidara tutundu. Neticede bizzat vaat ettiği, Hamas’a karşı “kesin zaferi” talep eden aşırı sağcı kabinesinin izni olmadan Filistinlilerle barışa yönelik hiçbir cesur adım atmaya yanaşmadı. Ancak İsrail meclisinin 28 Temmuz-27 Ekim döneminde tatilde olacağı düşünülürse Netanyahu hükümetin devrileceği korkusunu duymadan Gazze ve Suudiler konusunda anlaşmaya varabilir. Ne de olsa meclisin çalışmadığı dönemde hükümetin devrilmesi imkansız.
Dünya, rehineler, Biden, Filistinliler, Suudiler ve İsrailliler beklemede. Netanyahu büyük çağın küçük adamı olarak mı kalacak? Yoksa herkesi şaşırtıp büyük çağın büyük adamı olabilecek mi?
© 2024 The New York Times Company