25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
29.10.2021 04:30

“Hepimiz iyilikten yola çıkmalıyız”

Say Plays Say serisinin üçüncüsü 29 Ekim’de dinleyiciyle buluşuyor. Fazıl Say bu albümde Türkiye’deki dramatik olaylardan yola çıkarak bestelediği ve konserler dışında ilk kez dinleyeceğimiz eserlere yer veriyor

Fazıl Say çok üretken bir döneminde. Dünyanın ve özellikle de bu coğrafyanın karamsar bulutlarla kaplandığı dönemlerde, müziğiyle umut üflemeye, kara bulutları dağıtmaya devam ediyor. O çok sevdiği şair Cemal Süreya’nın dizelerinde olduğu gibi “Bir kuş nasıl severse / Öyle sever, çalışır insan” diyor her yeni üretiminde. O üretimlere bir yenisini ekliyor şimdi: Say Plays Say 3 Güneşli bir İstanbul sabahında konuştuk Fazıl Say’la. Yılların dostluğuna birer fincan kahveyi ortak ederek… Hangi parçalar var albümde? Benim kendi eserlerimi çaldığım Say Plays Say artık bir seriye dönüştü. İlki 2013 yılında çıkmıştı, daha sonra Truva Sonatı ve Yürüyen Köşk’ü kaydettiğim ikinci albüm çıktı. Şimdi gelen üçüncü albümde ise, konserlerimde sıkça çaldığım ama konserler dışında dinleyicinin ilk kez dinleyeceği eserler yer alıyor. GeziPark Sonatı, In Memoriam gibi… Gezi Parkı günlerinde yaşanan dramatik olaylardan hepimiz çok etkilendik. Ankara Garı’nda yaşanan terör olaylarında hayatını kaybedenlerden de… Bu eserlerim hesapsız kitapsız, tamamen bu olaylar yaşandığı anda hissedilen duygularla bestelenmiş eserlerdir. Keza Kaz Dağları’ndaki doğa olayları da öyle. Sonrasında Kaz Dağları keman piyano sonatını besteledim. Oradaki bir melodiden yola çıkan Kaz Dağları baladı da var albümde. Aynı zamanda Kara Toprak’ın 2019 versiyonu, bir de son yıllarda Türkiye konserlerimde de çok sık çaldığım İzmir Süiti adlı yedi bölümlü eserim var.  Bu albümde bu parçaları bir araya getirmenin özel bir nedeni var mı?  Az önce de bahsettiğim gibi bu olaylar sadece benim değil, hepimizin toplumsal olarak çok etkilendiği, kınadığı, onaylamadığı olaylar olmuştu. Gezi Parkı olayının tüm ülkede dürüstçe anlaşılması gerekiyor. GeziPark Sonatı, yaşananları objektif bir dille anlatmış bir müziktir. Mesela ilk bölümün adı; “İstanbul sokaklarında direniş geceleri”. Tüm o devinimi, koşuşturmaları, tezahüratları, sloganları müziğimle anlattım. İkinci bölüm “Gaz bulutunun sessizliği”. Kokusu, dokusu ve her şeyiyle bir anda ortaya çıkan gaz bulutlarını hatırlıyoruz. “Suçsuz çocuk Berkin Elvan” bölümü bir çocuk melodisi iken, sonrasında o çocuğun ölümünü ürkünç bir akorla anlattım. Sonatın sonunda ise “Umutlar tükenmez” demek istiyorum.  O ürkütücü yaklaşım In Memoriam’da da karşımıza çıkıyor…  Orada biraz, etkilendiğimiz görüntülerden yola çıktığım söylenebilir. Bu iki eser üzerine anlatacaklarım realist bir sanatçı bakış açışı ve objektif bir müzik dili. Dinleyicilerin son derece çağdaş bir şeyle karşılaşacaklarını söylemek isterim. Bu eserlerde gerek piyano çalış tekniğinin gerekse piyano ile elde edilen renk dokusunun artırıldığını düşünüyorum.  Türkiye’de yaşanan bu acıları dünyaya anlatırken ne hissediyorsun?  Aslında hepimiz, daha iyi bir dünya mümkün teorisinden, iyilikten, eşitlikten yola çıkmalıyız. Ülkemde olan güzellikleri, ülkemde yaşanan dertleri, şairlerimizi, şehirlerimizi eserlerimle anlattığımı düşünüyorum dünyaya. İstanbul Senfonisi, Nâzım Oratoryosu, şarkılarım… Bu bizim kültürümüz. Aynı zamanda 20. yüzyılın, 21. yüzyıla taşınması. Halk müziğinin Batı müziğinin tekniğine dönüştürülmesi, kültürler arası köprüler, iyiden yana, güzellikten yana olanın müzikle buluşması hep amacını güttüğüm şeyler.  Kara Toprak hâlâ insanlara nasıl dokunabiliyor?  Kara Toprak’ı bestelediğimde 1996 yılıydı. Ve bu eser bütün dünyada inanılmaz bir şekilde beğenildi, ilgi gördü o yıldan beri. Birkaç kez kaydettim. Özellikle Kara Toprak gibi 25 yıl boyunca çalınan eserlerin, bestecisi tarafından zamanla uğradığı bir değişim vardır, besteler çala çala değişir. Bu yüzden 2019 versiyonu dedim. Aşık Veysel’in melodisinden yola çıkmıyor eser ama onun anısına yazılmış, onun ünlü türküsünün adını taşıyan bir eser. Dünyada da pek çok piyanist tarafından hemen hemen her gün seslendirilmeye devam ediyor. Bu yeni halinin sevileceğini umuyorum. Bazı detay değişiklikleri fark edeceksiniz.  Albüm 29 Ekim’de çıkıyor. Bu özel gün için bir mesajın var mı?  Albümün 29 Ekim’de çıkmasına seviniyorum. Biz her zaman Atatürk’e ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne inanan insanlarız. Buna da sımsıkı tutunuyoruz. Cumhuriyetin bekçisiyiz. Tüm anlattıklarımın 29 Ekim’le bir araya gelmesi benim için mutluluktur. Az önce de belirttiğim gibi hepimiz, daha iyi bir dünya mümkün teorisinden, iyilikten, eşitlikten yola çıkmalıyız.