Söze Sermet Muhtar Alus’un Akşam gazetesinin 19 Nisan 1944 tarihli nüshasındaki “Gördüklerim, Duyduklarım” köşesinden bir bölümle başlayalım: “Beyoğlu bakkallarında satılan Avrupa biralarını dolgun keseliler alırdı. Bunların en başında Münih’in Çapa markalı Spaten’i. Küçük şişesi üç kuruş 30 paraya, büyük şişesi 6 kuruşa. O zaman Avusturya İmparatorluğu’na bağlı olan Bohemya’nın Pilsen şehri mamulatı bira da aynı itibarda. İngiltere’den gelen Pale ale’lere, Stout’lara sert, ispirtosu fazla, başa çabuk vurur denirdi. Etiketindeki resimde hasır şapkalı, ablak yüzlü bir adamın fıçı kadar bir bardağı köpüklerini taşıra taşıra devirdiği bira Richard Freres markalı ve Fransız malıydı. Sofu, mutaassıp kişiler arasında boyuna bira yuvarlayanlar, günah saymayanlar çok. Kınamsıklara da cevapları hazır: “Arpa suyu ayol! Arpayı melek gibi mahluk olan beygirler yiyor.” Bu satırlar Alus’un “İstanbul’un Geçmiş Günlerinde Bira” başlıklı yazısından. O yıllarda şarap, rakı, çay, kahve, tütün de girmiş üstadın merceğine. Sermet Muhtar Alus yakın tarih okuması yapmak isteyenlerin, özellikle de İstanbul’un sivil tarihini anlamak isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir yazar. Onun her yazısı, modernleşme sürecindeki İstanbul’un geçmişi ile şimdiki zamanı arasındaki kesişim kümesinde bir hafıza kaydı. Alus, 1931’de başlayan İstanbul yazarlığı yolculuğunda her zaman eski ile yeniyi, gelenek ile modernizmi, Doğu ile Batı’yı buluşturdu. 1952’de henüz 65 yaşında bu dünyadan ayrıldığında, arkasında çok değerli bir külliyat bırakmıştı. İşte o külliyatın önemli bir bölümü, Can Yayınları’nın Tuncay Birkan kaptanlığında raflara çıkardığı “İzler” dizisinde bizlere ulaşıyor: İstanbul’un Geçmiş Günlerinde Yeme İçme. Erdir Zat’ın kitap için kaleme aldığı sunuş yazısı, Alus’un düşünce dünyamıza katkısını çok güzel anlatıyor. Tuncay Birkan bu kitapta Sermet Muhtar Alus’un benzer içerikli ve çoğu 1940-1950 arasında yayımlanmış yazılarını bir araya getirmiş. Arka kapak yazısı kitabın ruhunu çok güzel özetliyor: Çoğu ilk defa kitaplaşan bu yazılarında Alus’un son derece eğlenceli kılavuzluğuyla turumuza önce İstanbul’un lokanta, meyhane, mesire yeri, börekçi gibi mekânlarını ziyaret ederek başlıyoruz. Müslümanların iftar ve bayram sofralarına, Hıristiyanların panayırlarına uğradıktan sonra sokaktan insan hikâyelerini dinliyoruz. Et ve balık yemeklerinin ardından bostanlara, meyve bahçelerine dalıp maruldan pırasaya, üzümden portakala onlarca sebze ile meyvenin birbirinden hoş ayrıntılarla dolu “monografi”lerini okuyoruz. İstanbul’un bu bostanlar ve bahçeler sayesinde enikonu kendine yeten bir şehir olduğunu da görüyoruz içimiz sızlayarak. Karakulak’tan Hamidiye’ye şehrin suları etrafında oluşan mesire kültürünü ballandıra ballandıra anlatan bu hünerli hikâye anlatıcısı eşliğinde tatlılar ve kuruyemişleri de tattıktan sonra İstanbul’un geçmiş günlerinde rakı, şarap, bira, çay, kahve ve nargile gibi mükeyyifatın keyfini çıkararak turumuzu sonlandırıyoruz. Bu köşede güncel yayınları değil, hâlâ rafta bulunabilen kitapları paylaşıyorum aylardır. Gözden kaçırmayalım ya da yeniden hatırlayalım istiyorum. Ama bu hafta bayrama özel bir yazı olsun istedim. İstanbul’un Geçmiş Günlerinde Yeme İçme yeni yayımlandı ama bize sivil tarihin en önemli metinlerini getiriyor. Gazete Oksijen okurlarına iyi bayramlar dileklerimle… İstanbul’un Geçmiş Günlerinde Yeme İçme/ Sermet Muhtar Alus/ Hazırlayan: Tuncay Birkan/ Can Yayınları/ 440 Sayfa.
14.05.2021 06:00
İstanbul’un sivil tarihi
Sermet Muhtar Alus, İstanbul yazarlığı yolculuğunda her zaman eski ile yeniyi, gelenek ile modernizmi, Doğu ile Batı’yı buluşturmuştu
Suça ‘sessizlikle’ ortak olmak
22 Kasım 2024
Hiç imza gününe gittiniz mi?
15 Kasım 2024
Ailemde herkes masallar anlatır, şiirler okurdu
01 Kasım 2024
Sanat hayatın kenar süsü değil merkezidir
25 Ekim 2024
Tüm canlıların yaşam hakkına saygı
Tüm Yazıları
18 Ekim 2024