22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
23.04.2021 04:22

Küçüklerin hayal fenerleri

Lotarya yoksulluktan aile içi şiddete, göçmenliğin getirdiği sıkışmışlıktan yıkıcı bir aşkın farklı yüzlerine uzanan bir yolculuk

Her gün sosyal medyada, gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduğumuz haberler. O haberlerin bizden uzakta yaşandığına dair bitmek bilmeyen ikiyüzlülüğümüz. Korunaklı dünyamızı bütün o şiddetin, umutsuzluğun, trajedilerin dışında düşünmemiz. Oysa dünyanın hangi köşesinde olursak olalım o haberlerin, o hikâyelerin uzağında değiliz. Ama yine de kaçmak, uzaklaşmak istiyoruz. Lotarya’nın anlatıcısı Luz’un isteği de dünyanın kötülüklerinden uzakta bir yerlere gidebilmek. Amerikalı yazar Mario Alberto Zambrano’nun 2013 tarihli ilk romanı Lotarya, birer oyun kartına karşılık gelen 54 kısa bölümle, yaprak yaprak açılan bir anlatı. Roman kısa sürede çok sayıda ödüle aday gösterilmiş ve pek çok dile çevrilmiş. Luz Maria Castillo, 11 yaşında. Adı “ışık” anlamına geliyor. Meksika’dan Amerika’ya taşınmış bir ailenin iki kızından biri. Ailenin yaşadığı dramatik olayların sonucunda psikolojik destek alacağı bir merkezde kalıyor. En sevdiği oyunlardan biri olan Meksika lotaryası, bu destek sürecinde onun tek yardımcısı. Doktorlar, her gün bir lotarya kartı çekmesini ve ona bakarak içinden geçenleri yazmasını istiyorlar. Rastgele kartlar seçiyor. Her kartta bir resim var; Müzisyen, Fıçı, Tencere, Kurukafa, Saksı, Dünya, Çan... Her kart, Luz’un içine gömdüğü hikayelerden birinin daha açığa çıkmasını sağlıyor. Küçücük bir kız, o kartlar sayesinde dünyanın karanlığına “ışık” düşürüyor. Bir çocuğun ağzından, sert bir dünyanın anlatıldığı romanlar söz konusu olduğunda Mark Haddon’un esrarengiz bir cinayeti aydınlatmaya çalışan 15 yaşındaki otizmli kahramanı Christopher John Francis Boone’un ağzından yazdığı The Curious Incident of the Dog in the Night-Time (Süper İyi Günler) ya da Niccolo Ammaniti imzalı ve 14 yaşındaki Lorenzo’nun ben-anlatıcı olarak karşımıza çıktığı Sen ve Ben akla gelebilir. Lotarya’yı en yakın hissettiğim roman ise Meksika’nın en büyük uyuşturucu tacirlerinden birinin oğlu Tochtli’nin anlatıcısı olduğu, Juan Pablo Villalobos imzalı Tavşan Deliğinde Fiesta. Villalobos’un romanını şu cümleyle karşılamıştım zamanında: “Şiddet dolu bir dünyada büyüyen, suç tuğlalarından oluşan bir duvarla kuşatılmış bir yaşam sürmeye mahkûm edilen bir çocuk, nasıl bir içses geliştirir, nasıl bir hayal dünyasında nefes alır?” Lotarya, yoksulluk-yoksunluktan aile içi şiddete, göçmenliğin getirdiği sıkışmışlıktan yıkıcı bir aşkın farklı yüzlerine uzanan bir yolculuk. Zambrano’nun başarısı, hikâyesini ancak bir çocuğun yakalayabileceği detaylarla aktarmadaki sürekliliğinde yatıyor. Büyüklerin dünyasında trajedi olarak değerlendirilecek bir olay Luz’un kaleminde eriyip giderken, çoğu yetişkin için üstünde durulmayacak bir detay, anlatının başrolüne çıkabiliyor. Zambrano, hafızanın törpülendiği bir çağda, belleğin ve yazının değerini hatırlatıyor bize. Dünya çok karanlık. Biraz ışık düşürmek istiyorsak bu lanet karanlığa, çocukların elindeki hayal fenerlerine dokunmamak gerekiyor.   Lotarya/ Mario Alberto Zambrano/ Çeviren: Neriman Akcanlı/ Aylak Kitap/ 248 Sayfa.