24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
20.08.2021 04:30

Sinemanın sevdiği yazar

Freud’un zihnini çokça meşgul eden romancı Arthur Schnitzler, Ölmek’te karakterlerin duygusal tablolarını çiziyor

Arthur Schnitzler’in Ölmek (Sterben) eseri, rahatlıkla okunan bir novella. Ilık bir mayıs gününde, huzurlu bir parkta kitabını okuyarak Felix’i bekleyen Marie’nin görüntüsüyle açılan kitap, sonrasında bitmek bilmeyen bir huzursuzluğun resmini çiziyor. Tedirgin ve örtük konuşmalar kısa sürede, Marie’yi (ve biz okurları) acı gerçekle yüzleştiriyor. Felix’in ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğreniyoruz. Böylece Marie’nin (ve yine biz okurların) sayfalar boyunca taşımak zorunda kalacağı bir yükü omuzlamış oluyoruz. Üstelik yük giderek daha da ağırlaşıyor ve romantik bir duruştan varoluşsal bir noktaya taşıyor okuru. Çünkü iki aşığın son yolculuğa birlikte çıkmak konusundaki gelgitli ruh halleri, Felix’in Marie’ye “Benimle gel,” demesine kadar uzanıyor.

Psikolojik çerçeve

Schnitzler, bütün eylemleri gösteren, karakterlerin hareketleri üstünden duygusal tablolarını çizmeye çalışan ve bütün bu yapının içinde akışkan diyaloglara önem veren bir anlatı kuruyor. Elbette konu derinleştikçe, kitap bizi psikolojik bir anlatıma ve iç seslere taşıyor. Çoğunlukla Felix’in, kimi zaman da Marie’nin zihninde ilerliyoruz. Schnitzler’in hayat hikayesine bakınca bu psikolojik çerçeveyi daha iyi anlıyoruz. Schnitzler, Stanley Kubrick’in Eyes Wide Shut/Gözü Tamamen Kapalı uyarlamasını yaptığı Rhapsody (Traumnovelle) adlı kitabın yazarı. 1925-26’da yazdığı bu kitapla, 1895’te yazdığı Ölmek arasında koskoca bir dünya savaşı var. Bu savaşın yıkıcılığı anlatım tarzını değiştirmiş olsa da Schnitzler’in temel meseleleri, burjuva yaşamının ikiyüzlülüğüne, orta sınıf ahlakına ve duygusal şiddete bakışı aynı. Elimizdeki kitapta da romantik edebiyatın ezberlerini psikolojik bir bakışla tersyüz eden yazar, iki sevgili arasındaki duygusal şiddeti adım adım, her yönüyle ilerleterek okura yaşatıyor. Tekrar eden duygular, iletişimsizlikler, çözümsüzlükler, bizi de o bunalımın ve hesaplaşmanın parçası haline getiriveriyor. 

Sinema yazarlarının gözdesi

Bir tıp doktoru olan, psikiyatri alanında çalışan, telkin ve hipnoz yöntemlerine özel ilgi duyan, Sigmund Freud’un çalışmalarına kafa yorduğu bir Viyanalı Arthur Schnitzler. Tiyatro alanında verdiği eserlerle ve özellikle de Rondo adlı eseriyle hem çok tanınmış hem de çok tartışılmış. Bu eseri önce Max Ophüls, ardından Roger Vadim ve son olarak da Fernando Meirelles sinemaya aktarmış. Zaten Schnitzler’in eserleri, her daim sinemacıların gözdesi olmuş. Bir diğer tiyatro oyunu Anatol, 1921 yılında Cecil DeMille tarafından sinemaya uyarlanmış örneğin. Ölmek 1971’de, Peter Beauvais imzasıyla bir televizyon filmi olarak çekilmiş.  IMDB verilerine bakacak olursak, yazarın eserlerinden 97 tane sinema ve televizyon uyarlaması yapılmış. Okuyunca, sinemanın yazarı bu kadar sevmesine şaşırmıyor insan. Anlattıkları ne kadar psikolojik çözümlemelerle dolu olsa da sahne kurmaya ve durumu diyaloglarla aktarmaya özen gösteriyor Schnitzler. Karakterlerinin zihninde yaptığı yolculuklarla çerçeveyi iyi çiziyor. Uzun yıllar tiyatro metinleri yazdıktan sonra yöneldiği roman ve öykü türünde de korkusuz ve deyim yerindeyse sivri eserler vermiş. Arthur Schnitzler, nitelikli edebiyat sevenlerin mercek altına alması gereken bir isim. Ölmek / Arthur Schnitzler / Çeviren: Zeynep Tuğçe Özcan / Dedalus Kitap / Roman / 96 Sayfa