22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
17.02.2023 04:30

Çocuk depremle kaybettiği güven hissini kazanmalı

Herkes farklı bir kişisel tarihçeye sahip olduğundan depremi farklı şekilde yaşadığını vurgulayan Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, çocuklardaki kaygının ve travma etkilerinin azalması için öncelikle depremle sarsılan güven hissinin yetişkinler tarafından desteklenmesinin şart olduğunu söylüyor

Yaşanan deprem felaketinden en çok çocuklar etkilendi şüphesiz. Bir anda evsiz, ebeveynsiz okulsuz kalan çocuklar için yaşadıkları olağanüstü durumun izlerini üzerlerinden atmaları hiç de kolay olmayacak. Nasıl davranmalı, onlara bu yaşananları nasıl aktarmalı? Bu soruları, çocukların psikolojik gelişimi ve sağlığına yönelik araştırmalarıyla tanınan MEF Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ayşe Bilge Selçuk’a sorduk.

Prof. Ayşe Bilge Selçuk

Çocuklar depremden nasıl etkilendiler, kaygı durumları ile ilgili ne diyeceksiniz?

Çok ağır bir deprem yaşadık. Tüm depremler şüphesiz ki sarsıcı, hepsi yaşayan için travmatik olabiliyor. Ama 6 Şubat depreminde yaşadığımız bambaşka bir şey. Kışın en soğuk günlerinde çok büyük iki deprem ardı ardına yaşandı. 10 şehir adeta yıkıldı. Çok ölüm var. Anne babasız kalan, başka illerdeki kurumlarda bakım altına alınan çok sayıda çocuk var. O bakımdan burada konuştuklarımızın bu büyük kayıpları yaşayan çocuklar için olmadığını baştan söyleyeyim. Belki uzaktan depreme maruz kalan veya depremi yaşamış olsa da nispeten daha hafif atlatan çocuklar için konuşuyoruz. Böyle genel bir perspektiften yola çıkarak konuşmak gerekirse evet, çocukların şu anda yaşıyor oldukları olağandışı bir duruma verdikleri olağan tepkilerdir. Bu dönemde çocukların korku ve kaygı hissetmeleri doğal. Çok ağır bir deprem yaşandı. Etkileri sürecektir. Bu ciddi bir travma. Yine de travma sonrasında yaşadığımız psikolojik zorluklar bir süre sonra hafiflemeye yüz tutar. Ama şunu da söylemeliyim herkes bu depremi farklı şekilde yaşadı. Aynı şiddette olsa bile yaşanılan yerin ne kadar zarar gördüğü, çocuğun o sırada kiminle birlikte olduğu, kaybın ne kadar olduğu, bunların hepsi önemli. Tüm bunlar çocuğun depremden ne kadar etkilendiğini farklılaştıracak unsurlar.

Her çocuk aynı şekilde etkilenmiyor değil mi?

Herkes farklı bir mizaca sahiptir. Tüm çocuklar kişiliklerinin temelini oluşturacak bazı biyolojik yatkınlıklarla dünyaya gelirler ki biz buna mizaç özellikleri deriz. Bazı çocuklar daha korkulu bir mizaç özelliğine sahiptir. Dolayısıyla bu çocukların da depremden çok daha fazla etkilenmeleri depremi yoğun yaşamaları ve bu kaygı belirtilerinin daha uzun süre sürmesi bizim olağan karşılayacağımız durumlardır.

Tepki vermeyen çocukların durumunu nasıl açıklarsınız?

Her insan farklıdır her insanın aynı olayı yaşaması farklıdır. Bunu kişilik kuramcısı Gordan Allport çok güzel anlatır. “Tereyağını eriten ateş yumurtayı katılaştırır. Ateş aynı ateştir ama karşıdaki kişinin ya da maddenin doğası o ateşten nasıl etkilendiğini ve nasıl tepki verdiğini belirler. Dolayısıyla çok farklı senaryolar durumlar olduğunu söylememiz gerekir. Bazı çocuklar şu anda hiçbir tepki vermiyor olabilirler, hiç etkilenmediklerini söyleyip olağan yaşamlarına devam ediyor olabilirler. Bu gerçekten de böyle olabilir mizaçları gereği. Çünkü daha korkusuz çocuklar daha az etkilenebilirler. Ama öte taraftan bugün hiç etkilenmediğini söyleyen depremin etkilerini hiç göstermeyen çocuklar önümüzdeki günlerde ya da haftalarda daha farklı davranışlar göstermeye başlayabilirler. Tek bir tablo görmüyoruz yani.

“Bazı çocuklar depremden hiç etkilenmediklerini söyleyip olağan yaşamlarına devam ediyor olabilirler. Mizaçları gereği bu böyle olabilir. Ama diğer yandan bu çocuklar önümüzdeki haftalarda daha farklı davranışlar göstermeye başlarlar” (Chris McGrath / Getty Images)

Örnek verebilir misiniz?
Mesela kaygı belirtileri, ya da kaygıyla ilişkili olduğunu bildiğimiz öfkeli tepkiler, davranışlar önümüzdeki haftalarda da ortaya çıkabilir. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra bu davranışlar ortaya çıktığı, aradaki süre açıldığı için anne babalar bu öfkeli tepkiyi, korkulu davranışları depremle ilişkilendirmekte güçlük çekebilirler. Bununla bağlantılı olduğunu düşünmeyebilirler. Halbuki biz biliyoruz ki depremin etkileri bazen haftalar hatta bazen aylar sonra bile ortaya çıkabilir.

Öfke çocuklarda da olabilir, yetişkinlerde de.. Ölüm, insanın yüzleşmekte en büyük zorluğu çektiği konudur. Bu çocukluktan yaşlılığa her yaş için geçerli. İnsan kendisinin veya yakınlarının, sevdiklerinin ölümlü olduğu bilgisini bilinç altına atarak yaşamına devam eder. Deprem, tüm afetler içinde psikolojik iyiliğimizi en fazla etkileyen afet olarak biliniyor. Çok ani, beklenmedik, kuvvetli ve sarsıcı. Ölümle böyle bir yüzleşme çaresizlik hissi yaratır, çaresizlik öfke duygusuna yol açar. Deprem hem güvende olma hissimizi sarsar (bizi koruduğunu inandıklarımıza -ve genel olarak- güven duygumuz azalır), hem hayatın anlamını ve hedeflerimizi sorgulatır. Psikolojik olarak etkileri pek çok bakımdan derin ve sarsıcı olabilir. Bunu sadece “Deprem benim yaşadığım yerde de olur mu, bunlar benim de başıma gelir mi?” şeklinde bir kaygı gibi düşünmemiz gerekiyor.

Çocuklarımızın kaygılı ya da korkulu olduğunu nasıl anlarız?
Birincisi elbette çocuğun kendisi belli eder. Sözel ifadelerinde, yüz ifadesinde vücut dilinde de kaygı kendisini belli eder. Sesinin, elinin vücudunun titremesi çok korktuğunu söylemesi elbette ki en açık belirtileridir. Kaygı kendini farklı şekillerde de belli Eder. Mesela kaygının ilk etkilediği sistemlerden biri sindirim sistemidir, çocuklarda psikolojiden ilk etkilenen sistemlerden biri. Karın ağrısı mide bulanması kaygılandıklarında sıkca gördüğümüz sonuçlardandır. Sindirim sisteminin belirgin bir şekilde yavaşlaması veya hızlanması sonuçlardan biri. Beslenme düzeninde de çocuğun iştahının azalması ya da çok yemek istemesi de mümkündür. Kaygının bir diğer kendini belli etme biçimi bizim regresyon dediğimiz davranışlardır. Regresyon geriye dönme demek. Önceki gelişimsel dönemdeki davranışları göstermek anlamına gelir. Çocukluktan önceki gelişimsel dönem bebeklik olduğuna göre depremden cok korkan ve kaygı gösteren çocukların bebeklik dönemine ait özellikleri göstermeye başladıklarını görebiliriz.

 

Nedir bunlar?
Sıkça ağlama, bazı şeyleri ağlayarak ya da mızmızlanarak ifade etme, tuvalet eğitimlerini tamamlamış çocukların bu dönemde tuvaletlerini tutmakta güçlük çektiklerini görebiliriz. Anneyle ya da anne babayla uyuma isteği, anneden ayrılamama, aynı odada olmayı isteme de görülebilir. Ebeveyn başka odadan çıktığı zaman başka yere gittiği zaman korkma ve çok şiddetli korku ya da kaygı davranışları görülebilir. Özellikle ayrılma kaygısında artış bekleyebiliriz.

Uyku düzenleri de etkileniyor bu dönemde değil mi?
Bu dönemde çocukların uyku düzeninde değişiklikler görebiliriz. Uykuya dalmakta güçlük, uykuya daldıktan sonra gece sıkça uyanma, anneyi babayı yanında isteme yine bekleyebileceğimiz sonuçlardan biri.

Peki bunları her şekilde doğal kabul etmeli ve bir uzmandan yardım almak için beklemeli miyiz?
Burada üç kriterden söz etmek isterim. Yaşanan kaygının şiddeti sıklığı ve süresi önemlidir. Ne kadar sürüyor gözlemeliyiz. Evet karnı ağrıyor midesi bulanıyor ama başladıktan sonra 5 dakika mı sürüyor, 50 dakika mı sürüyor ve şiddeti ne kadar? Bu bir gün veya bir hafta içerisinde ne kadar oluyor? Dolayısıyla bu anne babaların bu üç kritere dikkat etmeleri iyi olabilir. Çocuk çok şiddetli kaygı yaşıyorsa, anne baba telkin edici rahatlatıcı davranış gösteriyor ama çocuk rahatlamıyor ve çocuk bu korkuyu çok şiddetli bir şekilde yaşamaya devam ediyorsa o zaman bir çocuk psikoloğu ya da psikiyatristinden destek alınabilir. Ama şunu tekrar etmek isterim biz anne babanın ya da yetişkinlerin gerekli desteğini aldıklarında çocukların bu güçlüklerle baş edebildiklerini ve bu kaygı hissinin azaldığını görüyoruz. Ve bu şikayetlerin birkaç hafta veya ay içerisinde azalarak olağan hale gelmesini bekleriz.

Koşullar ne olursa olsun aile ortamı ne kadar olumsuz olursa olsun bu yoğun kaygı azalacak mıdır?
Bu olağanüstü durum aslında anne baba ya da yetişkinlerin üzerinden sorumluluğu ya da görevlerini almıyor. Bilakis çocukların yaşadığı kaygının ya da korkunun azalması için anne babaların dikkat etmesi gereken bazı şeyler var. Biri çocuğun bu gösterdiği kaygıya, korkuya ve bununla birlikte değişen duygusal ihtiyaçlarına cevap vermek ve öncelikle bunları anlamak. Çocuğumuza bakmak. Ne yaşıyor olabileceğini anlamak için gayret göstermek. Ne yaparsak ona iyi geliyor? Sabırla gözlemlemek. Anne babaların çocuğu bu dönemde güvende hissettirmeleri önemli bir şey. Çocuğun depremle beraber sarsılan güven hissinin anne baba tarafından desteklenmesi çok kritik.

Bu dönemde çocukları ebeveynler ile beraber yatmakta ısrar ediyorlarsa desteklenmeli mi?
Evet belirli bir süre çocuğun bu ihtiyacına olumlu cevap verebilir. Bu süre çocuğun kendini daha güvende hissetmesini sağlayacaktır. Eğer çocuğun geçmişte yaşadığı bir travma varsa pandemi döneminden sonra ortaya çıkan bu deprem ile daha kuvvetli bir etkiye sahip olabilir.

Geçmişte yaşadığı travmalar derken neyi kast ediyoruz?
Mesela bir kronik hastalığı olan, sağlık sorunu olan, bir ameliyat geçiren, büyük bir kaza geçirmiş veya bir yakınını beklenmedik şekilde kaybetmiş çocuklar bu depremde daha kuvvetli şekilde etkilenebilirler. Tüm bu sözünü ettiğimiz travmatik olaylar çocukların mizaç özelliklerini etkileyebilir. Depremden de daha fazla etkilenebilirler. Anne-babalar bunu değerlendirirken çocuklarını diğer çocuklarla karşılaştırmamalı sadece kendi çocuklarının ne yaşıyor olduğunu anlamaya odaklanmalılar.

Güven hissini nasıl destekleyebiliriz?
Fiziksel yakınlık elinin tutulması saçının okşanması yaşadığı korkuyu hafifletecektir. Duygusal ve sosyal temas. Çocuğun sevdiği insanlarla daha çok vakit geçirmesi depremden etkilendiği kişilerle görüşmesi mümkünse görüntülü görüşme yapılıp kaygının hafifletilmesi önemli. Aynı odada olmak zaman geçiriyor olmak da önemli. Anne babalar çocukla gerçek bir bağ kurmalı. Aynı odada olmak yetmez onunla sohbet etmek konuşmak onun deprem sırasında ne yaşadığını anlamaya çalışmak depremle ilgili konuşmak istiyorsa konuşmak sormak duygularını aktarmasına izin vermek gerek. Ama bu konuda zorlamamalı çocuğun verdiği işaretlere dikkat etmeliler.

TV izlemek ile ilgili neler diyeceksiniz?
Çocuklar depremin yaşandığı ana dair haberlerde görüntüleri izlediklerinde soyut düşünce belirtileri gelişmediği için depremin hala devam etmekte olduğunu düşünebiliyorlar. Bunun çocuklara kaygı arttırıcı etkisi var. Depremin sonuçlarına dair eğri büğrü, boşaltılan binalar, üzücü kaygı verici içerikteki röportajlar izlemek hem çocukların o güne dair kaygısını arttırır hem de deprem sırasında yaşadıkları korkuyu tetikleyerek kendiliğinden hafiflemesini beklediğimiz kaygıyı canlandırmakta rol oynar.

Çocuk travmatik etkili haberlerden uzak kalmalı

TV izlemek ile ilgili neler diyeceksiniz?
Çocuklar depremin yaşandığı ana dair haberlerde görüntüleri izlediklerinde soyut düşünce olgunlaşmadığı için depremin hala devam etmekte olduğunu düşünebiliyorlar. Bunun çocuklara kaygı arttırıcı etkisi var. Depremin sonuçlarına dair yıkılmış binalar, üzücü kaygı verici içerikteki röportajlar, fonda müzikle efektle verilen haberler izlemek hem çocukların o güne dair kaygısını arttırır hem de deprem sırasında yaşadıkları korkuyu tetikleyerek kendiliğinden hafiflemesini beklediğimiz kaygıyı canlandırmakta rol oynar.

O zaman yetişkinler TV izlemesin mi diyorsunuz?
Elbette ki hayır, öyle demiyorum. Deprem gibi afetler kuvvetli bir sosyal dayanışmayı sağlıyor. Hepimizin birbirimizle ilgili haberdar olmamızı, dayanışma içinde olmamızı gerektiren durumlar bunlar. Haberleri izlemek yetişkin sorumluluğunun parçası. Ama yetişkinlerin haberleri sosyal medya üzerinden de izlemeleri mümkün. Ülkemizde özellikle twitter önemli bir haber kaynağı olarak kullanılıyor. Haberleri bu şekilde takip etmeleri durumunda çocuk ne görsel ne de işitsel olarak travmatik etkili haberlere maruz kalmayacaktır.

Bir de yetişkinlerin farkında olmadıkları aralarında devam edegelen konuşmalar da kaygı arttırıcı olabilir. Biz buna çocukların kulak misafiri oldugu konuşmalar deriz. Anne babaların kendi aralarında konu komsuyla telefonda yaptıkları konuşmalar veya evlerine ziyarete gelen arkadaş komşu ile yaptıkları konuşmalardır bunlar. Yanlarında çocuk varken çok kaygı verici veya korkutucu olabiliyor. Bunlar çocuğun korkularını pekiştirebilir, onun geleceğe yönelik korkularını arttırabilir.