Kadınların bir mikser ya da yüzükle sevindirilmeye hazır, narin, korunmaya muhtaç varlıklar olduğunun gözümüze sokulduğu günlere geldik. Her yıl 8 Mart yaklaşırken hafiften geriliyorum; acaba bu yıl kim bize çiçek olduğumuzu söyleyecek, hangi mücevher firması “küçük sürprizlerle” sevindirilmemizi önerecek, hangi siyasetçi söze “kadınlarımız” diye girecek… Her 8 Mart’ta karşımıza çıkan etkileyici sözlere, çarpıcı sloganlara, gözleri dolduran reklamlara alıştık artık. Çarnaçar katlanıyoruz. Yıllar içinde sarı güller dağıtan belediye başkanı da gördük, Kadınlar Günü’ne özel ütü kampanyaları da, “kibarlığından” hanımlar günü diyen de, bol mor makyajla yaratılmış şiddet fotoğrafları da, temcit pilavı gibi tekrarlanan cümleler de… İçinde bulunduğumuz iklimin daha iyi sonuçlar getirmesi pek olası değil. Birçok hak mücadelesinde olduğu gibi kadın hakları mücadelesinde de işler iyi gitmiyor.
Rakamların arkasındaki hayatlar
Geçen hafta önüme düşen haberlerden biri: KA.DER, tartışma programları konuklarının 10’da 1’inden azının kadın olduğunu, incelenen 2089 programın yüzde 77’sinde hiç kadın konuk olmadığını tespit etti. Ve bir diğeri: Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Türkiye genelinde 52 ilde sağlık çalışanlara yönelik gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına göre sağlık alanında çalışan kadınların yüzde 46’sının fiziki, yüzde 26’sının ise cinsel şiddete uğradığını açıkladı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporuna göre 2020 yılında erkekler tarafından 300 kadın öldürüldü, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Aydan aya da rapor sunan platformun başkanı Gülsüm Kav, şubat ayı için açıklama yapmayacaklarını duyurdu. Bunun için iki gerekçesi vardı; biri cinayetlerin bilgisine ulaştıklarından çok daha fazla olması, diğeri ise gerçek hayatların sayıya indirgenmesine olan itirazları. (Gülsüm Kav, BBC'nin 2020 yılı için belirlediği ilham verici ve etkili 100 kadın listesine Türkiye’den giren tek isim oldu.) Yol uzun, bazen bitmeyecekmiş gibi görünecek kadar uzun. Ama kötü örneklerin yanında kadın mücadelesini görünür kılmaya, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik de birçok çalışma, gayret ve destek de var.Emekçi kadınların günü
8 Mart; mücadeleyi yeniden hatırlamak için, bütün o süslü laflardan uzaklaşıp gerçek hikâyelere bakabilmek için de bir fırsat. Tarihi 111 yıl öncesine, 1910’a uzanıyor. O yıl Kopenhag’da yapılan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda ortaya atılan önerinin öncüsü, devrimci sosyalist Clara Zetkin’di. 1857 doğumlu Zetkin, 17 yaşından beri Almanya'daki kadın ve işçi hareketleri içinde çalışıyordu. Dünya Kadınlar Günü olarak bu tarihi önermesinin arkasında, 8 Mart 1857’de New York’ta hakları için mücadele ederken bir tekstil fabrikası yangınında ölen işçi kadınların anısı vardı. Bu nedenle de Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak geçti tarihe… Clara Zetkin, I. Dünya Savaşı sırasında savaş karşıtı görüşlerinden dolayı defalarca tutuklandı. Savaş sonrasında kurulan Almanya Komünist Partisi’ne girdi ve 1920-1933 arasında partisini Reichstag'da temsil etti. Adolf Hitler'in partisini kapamasının ardından ömrünün son yıllarını Sovyetler Birliği'nde sürgünde geçirdi, 1933'te Moskova'da öldü. Henüz euro’ya geçilmediği dönemde 10 mark banknotlarının üstünde onun fotoğrafı vardı.Türkiye’de 100. yılı
Dünya Emekçi Kadınlar Günü, yıllar içinde sosyalist kadın örgütleri tarafından kutlandı. 1975 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Kadınlar Günü adıyla kabul edilmesiyle geniş kitlelere yayıldı. Türkiye’de 1975’ten sonra daha görünür olmakla birlikte 8 Mart’ın tarihi tam 100 yıl öncesine, 1921’e kadar gidiyor. Türkiye Komünist Partisi’ndeki kadınlar tarafından kutlandığına dair bilgiler var. Türkiye'de kamuya açık olarak düzenlenen ilk 8 Mart kutlaması ise 1975 tarihli. İlerici Kadınlar Derneği’nin Dostlar Tiyatrosu'nda yaptığı toplantının programında konuşmalar, şiirler, türküler vardı. İKD, 8 Mart’ın resmi tatil sayılması için Meclis’e başvursa da sonuç alamadı. Kutlamalar, 12 Eylül 1980 darbesiyle sekteye uğradı. Dört yıllık aradan sonra yeniden gündeme gelebildi. 2003’ten bu yana en güçlü ve kalabalık kutlama Feminist Gece Yürüyüşü’nde yaşanıyor. 8 Mart 2003 akşamı feministler “Hitler, Mussolini, Şaron, Miloseviç, Bush, Saddam… Hepsi erkek, tesadüf mü?” yazılı pankartla Taksim’e çıktıklarında başladı bu gelenek. O yılki yürüyüşün teması savaş ve işgaldi. Sonra şiddet, sonra feminist başkaldırı, sonra “militarizme, kapitalizme, milliyetçiliğe, patriarkaya karşı feminist mücadele”, sonra “Aile değil kadınız, feminist isyandayız”… Her yıl kalabalıklaştı yürüyüş. 2019 yılında polis İstiklal Caddesi'ndeki yürüyüşü engelledi, binlerce kişiyi gözyaşartıcı gaz ve plastik mermiler kullanarak dağıttı. Geçen yıl, tam da pandeminin arifesinde yapılan yürüyüşte de bu arbede tekrarlandı. Bu yıl Feminist Kadın Yürüyüşü yine kararlı. Yaptıkları çağrıda “19. yılda aynı yerde, aynı kalabalıkla; patriarkaya, nefeslerimizi kesmeye, bizi sürekli baskı altına almaya çalışanlara, bize sürekli neyi yapıp neyi yapamayacağımızı salık verenlere karşı feminist isyanla buluşuyoruz” diyorlar. Ve devam ediyorlar: “Geceler, sokaklar da, meydanlar da, hayatımız da bizim!” Bu cümleye kimin itirazı olur ki?Bir de izninizle kişisel bir notum var. Bu yıl 8 Mart etkinlikleri pandemi koşullarında çoğunlukla online düzenleniyor. Bunlardan biri de ilk kez İstanbul’a taşınan WOW-Dünya Kadınlar Festivali. 2010’da Londra’da kurulan festival, burada British Council ve Sabancı Vakfı ortaklığında hazırlandı. 5-7 Mart arasında Youtube’dan seyredilecek festivalde bu yıl Londra belediye başkanlığına aday olan Mandu Reid de var, Kardeş Türküler konseri de… Ben de üç panelden biri olan “Şehirde Dayanışma” panelinin moderatörü olarak katıldım festivale. 5Harfliler’den Hazal Halavut, Reçel Blog’dan Rümeysa Çamdereli, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nden Adile Doğan ve feminist tarihçi Jade Bentil ile görünmezlik perdesini yıkmak üzerine konuştuk.