Salı gecesi geç saatlere kadar Minnesota’daki George Floyd duruşmasında jüri kararının açıklanmasını sabırla bekledim. Yalnız o eyalette değil, Amerika’nın her bölgesinde bu karar gerginlik yaratmıştı. Adalet, Chauvin adlı (ismi de şoven) polisin 9 dakika 29 saniye boyunca boğazına basarak boğarak öldürdüğü George Floyd’un hakkını koruyacak mıydı, yoksa her zaman olduğu gibi ‘’cezasızlık’’ anlayışı mı galip gelecekti. Eğer karar bu yönde çıksaydı Minnesota başta olmak üzere bütün eyaletlerde dün gece bir isyan alevlenecek, yangınlar, ters çevrilen otomobiller, polisle çatışan kitleler, yaralanmalar, ölümler birbirini kovalayacaktı. Bundan korkan Minnesota yetkilileri ‘’olağanüstü hal’’ ilan etmişti. Ama korkulan hiçbir şey olmadı. Karardan sonra insanların yüzü güldü, caddelerden alkışlar yükseldi, insanlar birbirine sarıldı, kutlama yaptılar. Adalet galip gelmiş, yapanın yanına kar kalmamış ve karar, toplumsal barışa hizmet etmişti. Suçlu, devletin polisi de olsa ‘’katil katildir’’ denilmiş, eski deyimle adalet tecelli etmişti. İşte bu yüzden büyük şair Sadi-i Şirazi ‘’Adalete susayan bir insanın susuzluğunu, dünyanın bütün nehirleri gideremez’’ demiştir. İşte bu yüzden adalet ‘’mülkün’’ yani memleketin temelidir. Enflasyon nasıl ekonomiyi bozuyorsa, ‘’yapanın yanına kar kaldığı’’ duygusu da toplumsal barışı sarsıyor. İnsanların devlete, adalete, kurumlara duyduğu güveni yerle bir ediyor. Ve bu değerler sarsıldığı zaman o toplum er ya da geç kargaşaya sürükleniyor. *** İlk gençliğimden bu yana bizim devletin, suç işleyen mensuplarını niye koruduğunu merak eder dururum ve buna bir anlam veremem. Taciz, tecavüz, öldürme, yaralama, hırsızlık gibi suçlar işleyen mensuplarını adalet önüne çıkaran bir devlet bir şey kaybetmez, tam tersine kazanır bence. Ama nedense evinde çalışan yardımcı genç kızı öldüren milletvekili; on bir yaşındaki kız çocuğunu ezip kaçan iktidar yandaşı, çocukları, gençleri göz göre göre vuran polis memurları, bir aileyi hastanede yok eden milletvekili yakınları gibi suçlular korunur, yargıdan kaçırılır, tam tersine bundan canı yanan aile bireyleri ve haber yapan gazeteciler tutuklanır. Bu durumda toplum vicdanı kanar, toplumsal barış ve huzur olmaz. Beş on suçluyu korumak uğruna koskoca ülkenin toplumsal barışı tehlikeye atılır, ülke yangın yerine döner. Bir devlet niye bu yolu tercih eder, anlamam mümkün değil. Bununla ilgili olarak değinmek istediğim ikinci konu da toplumdaki adalet duygusu. Vicdan ve adalet duygusu bir toplumun olmazsa olmazıdır ve her toplum, kamunun önüne çıkmış, bir anlamda onu temsil eden bireylerden adil ve ahlaklı bir yaklaşım bekler. Bunu göremediği zaman da güvendiği dağlara kar yağar ve ihanete uğradığı duygusuna kapılır. Her altüst oluş dönemi, tanınmış insanlar açısından bir sınavdır. O dönem gelip geçer ama geride, o kişinin tutumuyla ilgili bir tortu bırakır.
23.04.2021 06:00
Adalet nehirleri ve aydın namusu
İlk gençliğimden bu yana bizim devletin, suç işleyen mensuplarını niye koruduğunu merak eder dururum ve buna bir anlam veremem. Suç işleyen mensuplarını adalet önüne çıkaran devlet bir şey kaybetmez, tam tersine kazanır. Her toplum, kamunun önüne çıkmış, bir anlamda onu temsil eden bireylerden adil ve ahlaklı bir yaklaşım bekler. Bunu göremediği zaman da güvendiği dağlara kar yağar ve ihanete uğradığı duygusuna kapılır
Etik ve ahlak arasındaki fark
15 Kasım 2024
Batı neden laikleri değil dincileri seçti?
01 Kasım 2024
Kültür tarlasına zehirli tohum
18 Ekim 2024
İnsan üzerine notlar...
27 Eylül 2024
Narin bedenlerde adaleti aramak...
Tüm Yazıları
13 Eylül 2024