05 Aralık 2025, Cuma
17.10.2025 04:30

Baştan ayağa: Bir medeniyetin değerler listesi nasıl tepetaklak oldu?

Bir zamanlar en akıllıca düşünene taç takıldığı (ya da idam edilecek kadar korkulduğu) bir dünyadan, en hızlı koşan ve en iyi şut çekenin milyarder olduğu bir çağa nasıl geldik?
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Hayatımızın en tepesi olan ‘Kafa’dan, yere en yakın olan ‘Ayak’a inen bu yolculuk, aslında insanlık tarihinin en büyük şöhret ve değer değişiminin özetidir. Bir zamanlar en akıllıca düşünene taç takıldığı (ya da idam edilecek kadar korkulduğu) bir dünyadan, en hızlı koşan ve en iyi şut çekenin milyarder olduğu bir çağa nasıl geldik? Düşünsenize: Aristoteles Büyük İskender’in öğretmeniydi, filozof Marcus Arelius bir imparatordu. İşte Antik Çağ’dan günümüze uzanan, uzuvlarımız üzerinden okunan şöhret hiyerarşisi.

Eski Yunan’da mesele netti: İnsan denilen türü hayvanlardan ayıran tek şey ‘Akıl’dı. Akıl nerede duruyorsa, değer oradaydı. Bu yüzden bedenin en tepesindeki Kafa (Baş), tartışmasız bir numaralı organdı. Sokrates’i, Platon’u, Aristoteles’i düşünün. Onlar, zamanlarının rock yıldızlarıydı. Krallar bile onlara danışırdı. Platon, ruhu üçe ayırırken, en yüce ve yönetici parçayı, yani ‘aklı’, doğrudan kafaya yerleştirdi. Vücudun geri kalanı, sadece bu “yönetici aklın” ihtiyaçlarını karşılayan uşaklardı. Felsefe, bilgelik ve bilmek, en çok takdir edilen şeylerdi. O dönemde, ne kadar kaslı olduğunuz, bir spor yarışını ne kadar hızlı bitirdiğiniz olimpiyatlar dışında kimsenin umurunda değildi. Önemli olan, ne kadar derin düşündüğünüz ve ne kadar iyi tartıştığınızdı.

Antik çağın o saf “akıl üstünlüğü” biraz gevşeyince, ilgi yavaş yavaş gövdeye kaydı. Antik Helen uygarlığında mitolojiyle sınırlanan gövde kültürü rönesansta daha da ileri götürüldü. Rönesans döneminde devasa, kaslı, kusursuz gövdeler sanata damga vurdu. Erkeklerde kaslar gücü, kadınlarda ise göğüsler doğurganlığı ve estetiği temsil etmeye başladı. Vücut, artık sadece ruhun hapishanesi değil, sanatın ve şehvetin konusu olmaya başlamıştı. Bu değişimin modern ve popüler kültürdeki çarpıcı sıçraması ise kalçalarla oldu.

Günümüz medyası ve popüler kültürü için kitlelerin dikkatini saniyelik karelerle yakalamak çok daha önemli. Bu görsel bombardımanda, derin bir düşünce sistemi değil, anında algılanan ve tüketilen görsel şov kazanır. Jennifer Lopez, Şakira ve Kardaşyan ailesinin etkisiyle, kalçalar, en büyük sermaye ve şöhret makinesi haline geldi. Milyonlarca takipçi, devasa ticari anlaşmalar... Bir filozof, en parlak fikriyle bile onların ulaştığı şöhret ve kazancın yanına yaklaşamaz. Neden mi? Çünkü medya, düşünmek yerine bakmayı ödüllendiriyor.

Şimdi, 21’inci Yüzyılda bu işin zirvesine geldik ve hiyerarşi, bedenin en altında: Ayaklarda! Bugünün en büyük küresel ikonları kimlerdir? Bir düşünün. Savaşları bitiren siyasetçiler, hayat kurtaran bilim insanları mı? Yoksa futbolcular mı? Kafadan gelen aklın yerini, ayaktan gelen hız, çeviklik ve performans aldı. Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo gibi isimler, dünyadaki en saygıdeğer profesörlerden, en çok okunan yazarlardan daha fazla para kazanıyor ve çok daha fazla tanınıyor. Onların başarısı, “ne düşündükleriyle” ilgili değil, “ne kadar hızlı koştukları” ve “topa ne kadar ustaca vurduklarıyla” ilgilidir. Artık en çok parayı kazanan ve en çok hayran olunan şey, bir fiziksel beceriyi en üst düzeyde sergilemek, yani yapmak ve eylemdir.

Sonuç: Kafadan ayağa inen bu süreç, aslında bize şunu  anlatıyor: Medeniyetimiz, soyut bilgelikten, somut performansa kaymıştır. Antik Çağ’ın “Nasıl düşünmeliyiz” sorusunun yerini, modern çağın “Nasıl daha hızlı koşmalıyız ve nasıl daha gösterişli olmalıyız” soruları almıştır. Değer sistemimiz tepetaklak olmuş durumdadır. Bu durum, bize hıza dayanan bu çağda yapay zekaya rağmen, ayaklarımızın bizi nereye götüreceğini, en tepedeki kafalarımızın belirleyeceğini unutmamamız gerektiğini hatırlatıyor. bizim yaşama süremizden mi çalınıyor? 

* Bu haber/yazı ve resimlerin eser sahipliğinden doğan tüm hakları Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’ne ait olup işbu yazı/haber ve resimlerin, kaynak gösterilmeksizin kısmen/tamamen izin alınmaksızın yeniden yayımlanması yasaktır. Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’nin, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 24. maddesinden doğan her türlü hakkı saklıdır.

Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli