22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
10.09.2021 04:30

O büyük kapıyı kapatan adam

Yunanistan’da söylendiği gibi; Mikis Theodorakis; Ritsos, Elitis, Seferis, Hacıdakis gibi büyük Yunan neslinin son temsilcisiydi. Bundan söz ettiğimizde muzip bir gülümsemeyle “Kapıyı kapatmak bana kaldı” demişti

Belki de kendi varlığımıza aşırı bir anlam yükleme çabası içinde olduğumuzdan, ölümü kabullenmek zor geliyor. Olamaz diyoruz, daha geçen ay görmüştüm, nasıl da canlıydı, gülüyordu, şimdi nereye gitti. Sonra sevdiğimiz insanları toprağa verip, gökyüzüne gitti diyerek teselli bulmaya çalışıyoruz. Hangi gökyüzüne, hangi gezegenin göğüne? Beden bir kalıptır, çürür ama ruh ölümsüzdür diyoruz. İyi ama o beden de çok değerli değil miydi? Elimizin belleği hala o dokunuşları hatırlamıyor mu? Bir annenin şefkatli ellerine, sevgilinin nazik tenine, bir dostun sağlam el sıkışına. Bu cevapsız soruları bana tekrar düşündüren, Mikis Theodorakis’in ölümü oldu. Biraz sonra Yorgo Papandreu ve Maria Farandouri ile birlikte bu büyük dostun cenaze törenine katılacağım. Atina ilk kez O’nsuz, sanki Akropolis kaybolmuş gibi. Anıtlaşan kişilik ‘’Elveda dünya ve merhaba kainat’’ diyor.   *** Yıllar önce, Efes Antik Tiyatro’nun görkemli atmosferinde Mikis Theodorakis ve Manos Hacıdakis’le ortak bir konser verirken, provalar sırasında Theodorakis’in çok heyecanlandığına tanık olmuştum. Diyordu ki, “Sofokles’ten 2500 yıl sonra burada, onun konuşma yaptığı noktada durmak müthiş bir duygu.’’ Adı bile insanı heyecanlandıran büyük tragedya yazarı Sofokles, günümüzden binlerce yıl önce bakın ne diyor: “Birçok kudretli şeyler vardır, fakat hiçbiri insan kadar kudretli değildir.” Sonra devam ediyor: “İnsan, karanlık denizlerin üzerinde, fırtınalı lodos rüzgârıyla kabaran dalgaları aşarak, gürültüler arasında yoluna gider. Toprağı, bu ebedi ve yorgunluk bilmeyen tanrıyı bile yorar, kuvvetli atların çektiği sabanı dolaştırarak her yıl onun bağrını altüst eder.” Bu satırları 1941 yılında Sabahattin Ali çevirmiş. Sofokles, günümüz insanının uzay teknolojisini, Ay yolculuğunu ve gen haritasını çıkardığını bilmeden bu övgüleri yağdırıyor ve diyor ki: “Şu çok bilmiş insan, gamsız kuş sürülerini, ormandaki yırtıcı hayvanları, denizdeki türlü mahlûkları ipten örülmüş ağlarla tuzağa düşürür. Dağın yabani hayvanını zekâsiyle yola getirir ve atın yeleli başına koşum ve kimseye râm olmayan dağ boğasının boynuna boyunduruk geçirir.” Sofokles sadece tarım ve hayvancılık yapan insanı göklere çıkardığına göre bugünkü başarıları görse ne derdi diye düşünüyorsunuz ama sonra aklınıza Hiroşima, Nagazaki, dünya savaşları ve kitle imha silahları geliyor. Sofokles, yeteneklerini övdüğü insanoğlunun kendi türünü yok etmekte bu kadar başarılı olacağını düşünmüyordu herhalde. Şöyle devam ediyor: “Bunlardan başka konuşmayı, yüksek düşüncelerine kanat vermeyi, ülkeler idare etmeyi, soğuk gecenin kırağısından, rüzgârın savurduğu yağmurun oklarından korunmayı öğrenmiştir. Her tedbiri bilir, önüne çıkan hiçbir şeyden şaşırmaz.  Yalnız ölümden nereye kaçacağını bilemeyecektir.”

BÜYÜK KAPI

Mikis yıllardır evden çıkamıyordu. Sık sık ziyaret ediyordum onu. Her gidişimde sağlığının biraz daha bozulduğunu görüyor, üzülüyordum. Son yıllarda doğrulup oturamıyordu. Buna rağmen bana hep mezeler ve uzo ikram ediyor, kendisi de bir parça yemeye çalışıyordu. Bir Pazar öğleden sonra, akşam uçak saatine kadar, Akropolis’e bakan evinde sohbet ettik. Eski günleri, ortak dostları andık. Yunanistan’da söylendiği gibi; Theodorakis; Ritsos, Elitis, Seferis, Hacıdakis gibi büyük Yunan neslinin son temsilcisiydi. Bundan söz ettiğimizde muzip bir gülümsemeyle “Kapıyı kapatmak bana kaldı” demişti. Şimdi o ‘’kapıyı kapatırken’’ Yunan halkı, büyük evladı için üç günlük resmi yasın ardından onu resmi törenle sonsuza kadar yatacağı ata toprağı Girit’e uğurluyor. 
Kasım 1986. Zülfü Livaneli ve Mikis Theodorakis, İstanbul’da ‘Dostluk Şarkıları Konseri’nde.
Kasım 1986. Zülfü Livaneli ve Mikis Theodorakis, İstanbul’da ‘Dostluk Şarkıları Konseri’nde.
*** 1983’te başlayan ve ölümüne kadar süren dostluğumuz; iki albümle, Türkiye, Yunanistan ve Avrupa’da onlarca konserle, barış kampanyalarıyla, yemeklerle, şakalarla, dertleşmelerle, mavi yolculuklarla zenginleşti. 1986 yılında ‘’Altın Plak Töreni’’ için ilk kez İstanbul’a geldiğinde Pera Palas’ta bir basın toplantısı düzenlemiştik. İlgi çok büyüktü. Yaşar Kemal’in elinden altın plak ödülünü aldıktan sonra, akşam Sarıyer’de bir balık lokantasına gitmiştik. İstanbul’da olmak Mikis’i sarhoş etmişti adeta, çok mutluydu. O akşam Türkiye Yunanistan Dostluk Derneği kurulması kararlaştırıldı. Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Ali Sirmen, Zeynep Oral, Oğuz Aral ve tabi Ekrem Akurgal hocamız. (Unuttuklarım varsa bağışlasınlar.) Ankara’da Anıtkabir’e gidip defteri imzaladık ve saygı duruşunda bulunduk. Sonra Başbakan Özal’ı ziyaret ettik. Bu ziyaret, Yunan vatandaşlarına vizenin kaldırılması gibi hoş bir sonuç verdi. O günlerde TKP yöneticilerinden Haydar Kutlu ve Nihat Sargın Türkiye’ye dönmüş ve hapsedilmişlerdi. Onların serbest kalması için girişimde bulunduk.  Özal dedi ki: ‘’Bakın, beni kudretli bir başbakan olarak görüyorsunuz ama bu konu beni aşar. Cumhuriyeti kuranlar devlet için iki büyük tehlike görmüşler. İrtica ve Bolşevizm. Bu iki konuda yetkiyi hükümetlere bırakmamışlar. Bu yüzden bizi karıştırmazlar.’’ Ankara ve Atina’daki bütün liderleri ziyaret ettik, barış dileklerimizi ve taleplerimizi bildirdik. *** Bir ziyaretimde Mikis bana ‘’Kemal Atatürk için film yapmışsın, bana niye göstermedin.  Ben onu çok severim’’ dedi. ‘’Tamam, göndereyim’’ dedim. ‘’Nereden duydun?’’ ‘’Erdoğan söyledi’’ dedi. Çünkü Başbakan Papandreu, Yunanistan’a resmi ziyarette bulunan Erdoğan’ı da Theodorakis’in evine götürmüştü. *** Mikis Theodorakis bir ara Yeni Demokrasi Partisi’nden milletvekilliği ve bakanlık yapmış ama kısa süre içinde çok sıkılmış, istifa etmişti. Daha sonra Başbakan Kostas Karamanlis, Theodorakis’e Cumhurbaşkanlığı önerisi götürdü. Başbakan’ın sunduğu bu teklifin altında, Theodorakis’in Yunanistan’da sağcı solcu gözetmeden herkes tarafından kabul edilen anıtsal kimliği yatıyordu. Theodorakis bu öneriye şöyle yanıt verdi:  “Siyasette uzlaşma vardır. Bir siyasinin uzlaşma arayışını anlarım. Ama sanatçının tavrı nettir, net olmalıdır. Sanatçı için ya evet vardır, ya da hayır. Bu teklifi kabul edebilirim ama sanatçı olarak bir şartım var. Eğer bir gün George W. Bush Yunanistan’ı resmen ziyaret ederse ben onu karşılamam, onunla görüşmem ve o adamın elini sıkmam.” Aynı fikirleri, Alfa televizyonuna verdiği mülakatta da tekrarladı. Bu kesin tavır üzerine Karamanlis, önerisini geri çekmek zorunda kaldı.  *** Zorba film müziği dünyanın en çok dinlenen parçalarından biri oldu, bizim sirto dediğimiz ‘’sirtaki’’ dansını dünya halklarına tanıttı. Barselona Olimpiyatları onun müziğiyle açıldı. En büyük orkestralar eserlerini icra etti. Bir bestecinin ulaşabileceği en üst mertebeye geldi. Fidel Castro bu has dostuna her yıl puro gönderirdi. Shirley Bassey’den Beatles’a, Edith Piaf’a müziğini söylemeyen kalmadı. Bütün bunlara rağmen onun gözünde Türkiye’nin yeri başkaydı. İki halkın dost olması, barış ve refah içinde Ege’nin ve hayatın tadını çıkarması en büyük dileğiydi.  *** Yunanistan bu büyük evladını üç günlük resmi matem ve törenlerle uğurlarken bütün dünyaya bir kültür ülkesi olduğunu gösteriyor, kültürüyle varolduğunu hatırlatıyor ve aslında kendini onurlandırıyor. İngilizlerin Shakespeare’i bin yılın en önemli İngiliz’i seçmesi gibi. *** Müziğiyle dünyayı daha yaşanır bir yer haline getiren büyük dost, sevgili dost. Yarattığın o eşsiz melodiler hiç susmayacak.  Yattığın yer incitmesin, mezarın gülistan olsun.
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli