Belki de kendi varlığımıza aşırı bir anlam yükleme çabası içinde olduğumuzdan, ölümü kabullenmek zor geliyor. Olamaz diyoruz, daha geçen ay görmüştüm, nasıl da canlıydı, gülüyordu, şimdi nereye gitti. Sonra sevdiğimiz insanları toprağa verip, gökyüzüne gitti diyerek teselli bulmaya çalışıyoruz. Hangi gökyüzüne, hangi gezegenin göğüne? Beden bir kalıptır, çürür ama ruh ölümsüzdür diyoruz. İyi ama o beden de çok değerli değil miydi? Elimizin belleği hala o dokunuşları hatırlamıyor mu? Bir annenin şefkatli ellerine, sevgilinin nazik tenine, bir dostun sağlam el sıkışına. Bu cevapsız soruları bana tekrar düşündüren, Mikis Theodorakis’in ölümü oldu. Biraz sonra Yorgo Papandreu ve Maria Farandouri ile birlikte bu büyük dostun cenaze törenine katılacağım. Atina ilk kez O’nsuz, sanki Akropolis kaybolmuş gibi. Anıtlaşan kişilik ‘’Elveda dünya ve merhaba kainat’’ diyor. *** Yıllar önce, Efes Antik Tiyatro’nun görkemli atmosferinde Mikis Theodorakis ve Manos Hacıdakis’le ortak bir konser verirken, provalar sırasında Theodorakis’in çok heyecanlandığına tanık olmuştum. Diyordu ki, “Sofokles’ten 2500 yıl sonra burada, onun konuşma yaptığı noktada durmak müthiş bir duygu.’’ Adı bile insanı heyecanlandıran büyük tragedya yazarı Sofokles, günümüzden binlerce yıl önce bakın ne diyor: “Birçok kudretli şeyler vardır, fakat hiçbiri insan kadar kudretli değildir.” Sonra devam ediyor: “İnsan, karanlık denizlerin üzerinde, fırtınalı lodos rüzgârıyla kabaran dalgaları aşarak, gürültüler arasında yoluna gider. Toprağı, bu ebedi ve yorgunluk bilmeyen tanrıyı bile yorar, kuvvetli atların çektiği sabanı dolaştırarak her yıl onun bağrını altüst eder.” Bu satırları 1941 yılında Sabahattin Ali çevirmiş. Sofokles, günümüz insanının uzay teknolojisini, Ay yolculuğunu ve gen haritasını çıkardığını bilmeden bu övgüleri yağdırıyor ve diyor ki: “Şu çok bilmiş insan, gamsız kuş sürülerini, ormandaki yırtıcı hayvanları, denizdeki türlü mahlûkları ipten örülmüş ağlarla tuzağa düşürür. Dağın yabani hayvanını zekâsiyle yola getirir ve atın yeleli başına koşum ve kimseye râm olmayan dağ boğasının boynuna boyunduruk geçirir.” Sofokles sadece tarım ve hayvancılık yapan insanı göklere çıkardığına göre bugünkü başarıları görse ne derdi diye düşünüyorsunuz ama sonra aklınıza Hiroşima, Nagazaki, dünya savaşları ve kitle imha silahları geliyor. Sofokles, yeteneklerini övdüğü insanoğlunun kendi türünü yok etmekte bu kadar başarılı olacağını düşünmüyordu herhalde. Şöyle devam ediyor: “Bunlardan başka konuşmayı, yüksek düşüncelerine kanat vermeyi, ülkeler idare etmeyi, soğuk gecenin kırağısından, rüzgârın savurduğu yağmurun oklarından korunmayı öğrenmiştir. Her tedbiri bilir, önüne çıkan hiçbir şeyden şaşırmaz. Yalnız ölümden nereye kaçacağını bilemeyecektir.”
10.09.2021 04:30
O büyük kapıyı kapatan adam
Yunanistan’da söylendiği gibi; Mikis Theodorakis; Ritsos, Elitis, Seferis, Hacıdakis gibi büyük Yunan neslinin son temsilcisiydi. Bundan söz ettiğimizde muzip bir gülümsemeyle “Kapıyı kapatmak bana kaldı” demişti
Müzik konusunda yanlış anlamalar
22 Kasım 2024
Etik ve ahlak arasındaki fark
15 Kasım 2024
Batı neden laikleri değil dincileri seçti?
01 Kasım 2024
Kültür tarlasına zehirli tohum
18 Ekim 2024
İnsan üzerine notlar...
Tüm Yazıları
27 Eylül 2024