24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
21.01.2022 04:40

Şeriat geldi cihane Sezen Aksu bahane

2021 yılının Ocak ayında böyle bir yazı kaleme almak zorunda kaldığım için çok üzgünüm, hatta bundan utanç duyuyorum. Dünyanın ve Türkiye’nin birbirinden önemli onlarca sorununu örtmek, özellikle de halkın açlık belasıyla boğuştuğu bir dönemde dikkatleri başka tarafa çekmek için kuyudan beş yıl önceki bir şarkının bir dizesini çıkardılar, bütün ülkeyi tartıştırıp duruyorlar. Kendileri adına kurnazca bir davranış belki ama insan ister istemez soruyor: Bu kadar mı çaresiz kaldınız? Konuşmaları duyar gibiyim:  -Enes Kara intihar etmiş. Cemaat tarikat yurtları gündeme geldi! -Bahadır da intihar etmiş. KHK’lılar konuşuluyor. -Benzine motorine yine zam gelmiş. -Halk Ekmek kuyrukları uzayıp duruyor. -Toplantıda adamın biri açız diye bağırmış. -Yahu dolar yine düşmüyor. Yeni programa güvenmiyorlarmış. -Aldırma bunlara sen, bir şey bulur örteriz. -Ne bulalım abi? -Youtube’a filan bak işte bir şey çıkar. Abi, beş yıl önce Sezen Aksu bir şarkı söylemiş; Adem Havva falan diyor. Tamam işte, buldun oğlum. Bravo. Şimdi bizimkilere haber ver, troller falan hep hazır olsun. Bir yükleneceğiz ses getirecek. Büyüksün abi. Şu anda ne Metaverse, ne ekonomi, ne zamlar, ne Covid 19, ne Omicron, ne Turkovac’ı Almanya’nın kabul etmemesi, ne depodaki S400’ler, ne açlık… Varsa yoksa Sezen Aksu ne demiş. Sanki böyle bir şeyin tartışılması normalmiş gibi bir de ilahiyat hocaları konuşmaya başlamış. Bu da yetmemiş siyasi parti başkanları da topa girmiş. Hakaret üstüne hakaret. işte bu yüzden böyle bir yazı yazmak zoruma gidiyor.  Bu ülke 2021 yılında böyle bir Taliban bataklığında debelenir duruma gelmemeliydi. Ahmed Arif ne diyordu ‘’Anadoluyum Ben’’ şiirinde: "Beşikler vermişim Nuh’a Salıncaklar hamaklar Havva anan dünkü çocuk sayılır Anadoluyum ben Tanıyor musun" Anadolu böyledir. Kaç yüz yıldır yobaza, bağnaza, karanlığa karşı ozanını savunur. Bu yüzden ben de Sezen Aksu’yu bahane ederek bütün aydınlık kesimlere saldıranlara cevabı yine Anadolu ozanları versin diyorum:  Sazın günah olduğunu söyleyenlere karşı bakın ne diyor Aşık Dertli: "Telli sazdır bunun adı Ne Âyet dinler, ne kadı Bunu çalan anlar kendi Şeytan bunun neresinde? Abdest alsan aldın demez Namaz kılsan kıldın demez Müftü (kadı) gibi haram yemez Şeytan bunun neresinde? Ardıç ağacından kolu Venedik’ten gelir teli Be Allah’ın sersem kulu Şeytan bunun neresinde? Hasan Dede, Eşrefoğlu şiirinde anlayana şöyle sesleniyor: Adem vardır cismi semiz Abdest alır olmaz temiz Hakka taneylemek nemiz Bilcümle vebal bizdedir" Neyzen Tevfik: “Hayliden hayliye kalınlaştı yobazlık yeniden, Softalık zorlu anırtıyla aldı yürüdü… Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine, Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü…” Ya büyük şair Nef’i, kendisine köpek diye saldıran yobaz Tahir Efendi’ye bakın nasıl yapıştırmış cevabı: "Tahir efendi bana kelp demiş İltifatı bu sözde zahirdir, Maliki mezhebim benim zira, İtikadımca kelp tahirdir. (Tahir efendi bana köpek demiş/ iltifatı bu sözde belli/ Benim mezhebim Maliki/ İnancıma göre köpek tahirdir yani temizdir)" Büyük şair onu kafirlikle suçlayan müftüye de ağzının payını vermiş. "Müftü Efendi bize kâfir demiş, Tutalım ben O’na diyem müslüman, Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere, (Mahşer gününe)  İkimiz de çıkarız orda yalan." Ya Yunus Emre: ‘’Bir tek gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil’’ diyen bilgeliğe bakın bir de ondan yedi yüz yıl sonra yaşayanlara.  Hacı Bektaş-ı Veli diyor ki: "Hararet ateştedir sacda değildir Marifet baştadır tacda değildir Her ne arar isen kendinde ara Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir." İyi ki bu mübarek ozanlar, çağımızın softalarının eline düşmemiş diyesi geliyor insanın.  Halk ozanları kadar Divan şairlerimiz de softalıktan, yobazlıktan nefret etmiş ve yüzlerce eleştiri şiiri yazmışlar.  Çünkü ‘’yobaz-softa’’ dediğimiz prototip, sanattan, kültürden, söz sanatlarından, metafordan, mecazdan, cinastan anlamaz, kaba bir mahluktur.  Bütün şairler, edipler, gerçek din adamları yaka silkmiştir bu insanlardan. Bir müzisyenin çalgısını yakan Taliban’ı gözümüzün önüne getirelim ve şu soruyu soralım kendimize: 2021 yılı Türkiye’si böyle mi olmalıydı, şeriat kapılarında mı gezinmeliydi, küfürbazların elinde oyuncak mı olmalıydı? Çok yazık çok. Şair Eşref:  ‘’Uygun bir kafiye bulsam / Kendimi bile kötülerim’’ derken, yaratıcı sanatçının mesleğine ne kadar vurgun olduğunu, bir uygun kafiye uğruna neleri göze alabileceğini anlatıyor.  Nef’i bu özverinin, hayatını sanatına adamanın belki de dünyadaki en çarpıcı örneği: Büyük şair bir gün padişaha takdim edilmek üzere ‘’Siham-ı Kaza’’ adlı bir eser yazıyor. Bu eser sarayın bahçesinde okunurken bir yıldırım düşmesi üzerine, şaire zaten kızan 4. Murat Nefi’nin idam emrini veriyor. Şairi odunluğa kapatıyorlar.  Fakat saray ahalisi üzgün, bu büyük şairin hiç uğruna ölmesi içlerini yakıyor. Sonunda padişahın yanına girip çıkabilen siyahi haremağasına diyorlar ki, sen gidip şaire güzel bir af şiiri yazdır, padişaha ver, hepimiz yalvaralım, belki affeder. Haremağası kağıt, divit ve hokka alıp odunluğa gidip şaire durumu anlatıyor. Parşömen kağıdı yayıp diviti hokkadaki mürekkebe batırıyor ve ‘’’Söyle şair’’ diyor. Ama o sırada divitin ucundan bir mürekkep damlıyor kağıda ve yayılmaya başlıyor. Nef’i kendini tutamayıp gülüyor. Ne olduğunu soran siyahi ağaya da ‘’Mübarek teriniz damladı kağıda’’ diyor. Tabi bu iş haremağasının kızıp odunluğu terk etmesi ve ertesi sabah Nefi’nin idamıyla bitiyor. Akla gelen bir metafor yüzünden kaybedilen bir hayat. Çok acı ama bir o kadar da sanatkar ruhunu anlatan bir hikaye bu. Son olarak Akdeniz’in büyük sesi Sezen Aksu’yu sevgiyle selamlarken sözü yine Yunus Emre’ye bırakalım: ‘’Bilmeyen ne bilsin bizi / Bilenlere selam olsun."