Alman şair Martin Niemöller'in açıkça konuşmayanlara yönelik sözlerinin her yerde. Niemöller’in Nazi dehşetiyle ilgili “First they came for socialists” (İlk önce sosyalistler için geldiler) sözünden uyarlanan ve zulme karşı direniş çağrısı olan First They Came'i, Yahudi soykırımına tarihi derslerinden veya belgesellerden aşina olmayanlar, muhtemelen son üç hafta boyunca sayısız Instagram akışında görecek.
Niemöller'in 1946'da yaptığı bir konuşmadan yeniden uyarlanan sözleri, Hitler'in azınlık gruplara (çoğunluğu Yahudiler olan) karşı artan zulmü karşısında kendi ataletinden üzüntü duyan ve kendi hatasını kabul eden uyarıcı bir hikaye. Dietrich Bonhoeffer'ın "Kötülük karşısında sessizliğin kendisi kötülüktür" sözüyle birlikte bu ifade, İsrail ile Hamas arasındaki son savaşın ardından sosyal platformlarda yayıldı.
İyi insanların hiçbir şey yapmaması kötülüğün zaferi mi?
Niemöller ya da Bonhoeffer'la şu deyişte söylendiği gibi bir inanç üzerine tartışmak zor: Kötülüğün zaferi için gerekli olan tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır. Bu ahlaki feragat görüşüne tamamen katılıyorum. Ancak yine de, Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarının ardından ana sayfasının ürpertici derecede sessiz olduğunu beyan eden Yahudi aktör Noah Schnapp gibi ünlülerden Filistinlilere kadar, mevcut çatışma sırasında tavsiyelerini çevrimiçi ortamda bulunduranlara yönelik uyarılar beni tereddütte düşürüyor. İsrail'in Gazze'yi bombalamasının ardından aktörün arkadaşları ve internetteki yabancılar “sessizliğin sağır edici olduğunu” söylüyor.
Sosyal medya dijital bir meclise dönüştü
Günümüzde sosyal medyanın sesini duyurmanın en etkili, hatta belki de en etkili araçlarından biri olduğu yadsınamaz. Sosyal platformlar demokrasi için faydalı bir etkiye sahip ve bu etkiyle kültür, medya ve siyasette önde gelen kişilerin gücünü azaltmakta. Eğer sosyal medya modern, bir meclisse o zaman önemli konularda sesini yükseltmeyenlere yönelik eleştiriler geçerli görünüyor; özellikle de kişi sosyal medyada geniş bir takipçi kitlesine sahip, tanınmış bir kişiyse.
Black Lives Matter sosyal medya sayesinde örgütlendi
Sosyal medyanın gerçek dünyada iyileştirici etkilere sahip olabileceği ve sahip olduğu da doğrudur; özellikle de George Floyd, Breonna Taylor, Ahmaud Arbery ve Michael Brown'un öldürülmesinden sonra Black Lives Matter hareketinin örgütlenmesi buna örnek.
Bununla birlikte, pasif bir trajedi paylaşımı olarak nitelendirilebilecek ayrı bir olgu, benim fikrime göre düzgün bir şekilde ifade edilmiyor. Floyd'un öldürülmesinin ardından Instagram'da siyah kareler paylaşma trendi ortaya çıktı. Bu siyah kareler önemsiz ve boşuna görünüyordu; başkaları tarafından daha etkili bir şekilde kullanılabilecek alanı kaplayan, az çaba gerektiren, edimsel bir jest.
Acıyı dayanışarak belgelemeye ihtiyaç duyuyorlar
Öte yandan, davayı takip etmemenin kayıtsızlık, dayanışma eksikliği anlamına geleceğinden endişeleniyordum. Ana akımın en çok ilgisini çeken trajedi türlerinin batılı ülkelerin kurduğu ayrımcılığa dayalı hiyerarşiler olduğu inkar edilemez; dolayısıyla acıları dayanışmayı belgeleme ve ifade etme ihtiyacı anlaşılabilir.
Bu noktada, protestolara katılmam daha anlamlı görünüyordu ama bunun çevrimiçi paylaşımı da kolay değildi. Sosyal medyada paylaşım, ormanda düşen bir ağacın felsefi sorusunun yeni versiyonu haline geldi: Bir şey yaptığınızda eğer onun hakkında paylaşım yapmazsanız, bu gerçekten olmuş mudur? Bir yanım buna karşı çıkmak istiyordu. Ancak daha somut eylemlerin belgelenmesi, kitlesel bir talebe katkıda bulunulması açısından önemli görünüyordu.
Hiçbir şey yapılamasa bile sosyal medyada aktif olunabilir
Genellikle istikrarlı, güvenli ülkelerde yaşayan çoğumuz dünyanın dehşetine biraz ara verebiliriz. Eğer Gazze'de yaşıyorsanız bu pek de mümkün olmaz. Eğer bir kişi Nazilerin Yahudi soykırımından sağ kurtulanların ve İsrail'de yaşayan akrabalarının soyundan geliyorsa bu ihtimal daha da az. Belki o zaman, en düşük seviyede etkili bir eylem gibi görünse bile bir şeyi yayınlamak önemli olmaya devam eder. Bu, hem yapabileceğimiz pek bir şey olmadığında, hem de çaresiz hissettiğimizde, bir amaca bağış yapmaya gücümüzün yetmediği veya protestolara katılamadığımızda en yaygın olarak kullanılan yöntem.
İnsanlar linç edilmemek için paylaşım yapmıyor
Ancak İsrail-Filistin, birçok küçük topluluktan oluşan ve her bir etnik grubun yurttaşlık bağlılığıyla bölündüğü bir bölgede, 75 yıllık karmaşık ve kanlı bir çatışma. Temel insani ahlaka sahip herkesin masumların katledilmesini kınadığı açık olsa da, kendilerini yanlış bilgilendirilmiş hissettikleri ve acımasız bir linç kültürünün olduğu internette ciddi bir konuda hata yapmaktan korktukları için bu konuda paylaşım yapamayan insanlar duydum.
Jon Ronson'un So You’ve Been Publicly Shamed adlı kitabında yazdığı gibi, insanlar en ufak düşüncesizlikler veya yanlış anlamalar nedeniyle negatif yorumların odak noktası olabilirler, ancak kararsız hissedenleri eleştirmenin yapıcı olduğunu düşünmüyorum. Yine de belirsizliğin önemli olduğunu belirtmek gerek. Bu, insanların kendilerini eğitmeleri için bir teşvik görevi görebilir. Bu çatışma hakkında ne düşündüğümü biliyorum; herkes bunu yapmıyor.
Ruhsal sağlığını korumak için gelişmeler takip edilmeyebilir
Aynı şekilde, eğer bir kişi tüm bunlarla ilgilenmeme ayrıcalığına sahipse ve bunu zihinsel sağlığını korumak için yapıyorsa (bölgedeki arabulucular ve muhabirler travma eğitimi alırken geri kalanımız giderek daha fazla üzücü çatışma görüntülerine maruz kalıp böyle bir ruhsal yardım almıyoruz) ya da iş ve çocuklarıyla meşgullerse, bu onları duygusuz yapmaz.
Bazı markalar toplumsal olayları ticarete çeviriyor
Ancak duyar kasma sağın alaycı bir deyimi haline gelirken, toplumsal olaylara duyarlı olma da aşağılayıcı bir terim haline geldi. Trajedi paylaşımının belirli biçimlerinin, ister bireyler ister markalar tarafından yalnızca yapılmış olmak için yapıldığı yönündeki eleştiri tamamen haksız değil. Charlie Hebdo saldırısından sonra haritalardaki arabaları Fransa bayrağının üç rengine çeviren paylaşımlı araç uygulamalarını hâlâ hatırlıyorum. Vefat edenlere karşı taziyelerin ticarileşmesi ve bundan para kazanılması inkar edilemez.
O halde yayınlamak ya da yayınlamamak, işte bütün mesele bu. Bir kişinin fikrini beyan etmesinin suçu destekleyip desteklemesi ya da doğru bir etik değerlendirme yapıp yapmasına göre değişmesi ise tamamen başka bir soruyu gündeme getiriyor.