Eylül ayı sonlarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu BM Genel Kurulu kürsüsünde yerini aldı. Bu, uzun süredir iktidarda olan politikacı için tanıdık bir sahne. 2012'de New York'ta yaptığı unutulmaz gösteride, İran'ın devam eden nükleer gücünü büyütmesine ilişkin korkularını belirten bir bomba çiziminin bir kısmını kırmızı kalemle işaretlemişti.
Bu kez Netanyahu'nun elinde farklı bir görüntü vardı: Yeni Orta Doğu başlıklı ve bölgenin bir bölümünü yeşil renkte gösteren bir harita. Bu harita Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar tüm İsrail'i içeriyor, işgal altındaki Filistin topraklarını ve Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri göstermiyordu. Bu ülkeler ya İsrail ile ilişkilerini normalleştirmiş ya da Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi Yahudi devletiyle resmi ilişkiler kurmak üzere görüşmeler yürüten Arap ülkeleriydi.
Netanyahu kırmızı kalemini çıkardı ve Dubai'den Basra Körfezi boyunca İsrail'e ve güney Avrupa limanlarına doğru çapraz bir çizgi çizdi. Asya'yı Avrupa'ya bağlayan yeni bir küresel ticaret ekseninin merkezinde yer alan bu Arap ülkeleri ve İsrail'i birbirine bağlayan bir refah koridorunun ortaya çıkışını selamladı. Netanyahu, "Birkaç yıl önce, nükleer güç olabilecek İran'ın lanetini, göstermek için burada kırmızı bir işaretle duruyordum. Ama bugün, bu işareti büyük bir kutsamayı göstermek için getiriyorum. İsrail, Suudi Arabistan ve diğer komşularımız arasında yeni bir Orta Doğu'nun kutsanması için" ifadelerini kullandı.
Bölgedeki değişime dikkat çekiliyordu
Netanyahu, bu yeni Orta Doğu vizyonunu dile getirirken pek de yalnız değildi. Geöen hafta İsrail ile Hamas arasında patlak veren savaştan önce birçok analist bölgenin jeopolitik tektonik plakalarının nasıl istikrarlı bir şekilde değiştiğine dikkat çekiyordu.
İsrail ile çoğunluğu Arap monarşilerinden oluşan bir grup arasında yapılan ABD destekli İbrahim Anlaşmaları, Orta Doğu'nun ateşli statükosunu tanımlayan eski paradigmaların dışına çıkmaya yönelik siyasi bir arzunun işaretiydi. Suudi Arabistan ve İran'ın geçici yakınlaşması, bölgenin en hararetli rekabetinde tansiyonun düşmesine işaret ediyordu. Bu yakınlaşmaya kısmen Çin'in aracılık etmesi ise başka bir gerçeğin altını çizdi: Amerika Birleşik Devletleri bölgedeki bataklıklardan ve çatışmalardan kendini açıkça kurtarmaya çalışırken, giderek çok kutuplu hale gelen dünyadaki diğer güçler de kendi yollarını çiziyorlardı.
Gündemleri değişti
ABD'nin geri adım atması, yaşanmakta olan yeniden yapılanmanın yalnızca bir faktörüydü. Diğer faktörler arasında Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin tükenmesi, İslamcı ve demokrasi yanlısı siyasi hareketlerin on yıl süren çekişme, istikrarsızlık ardından durulması da vardı. Bu hareketlerin altını oymaya çalışan Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi devletler ideolojik savaşlardan uzaklaşarak daha pragmatik bir gündeme yöneldi. Bu durum, dünya karbonsuzlaşmaya çalışırken bölgedeki petrol devletlerinin kendi ekonomilerini çeşitlendirme ihtiyacının artmasından kaynaklanıyordu. Suudi Arabistan'ın veliaht prensi İsrail'in teknoloji sektörünün dinamizmine hayranlıkla baktı, Dubai İsrailli turistler için bir mıknatıs haline geldi.
Önceki aylarda Biden yönetimi ilgisinin çoğunu Suudi-İsrail normalleşmesi odakladı Anlaşma yakın değildi ama Beyaz Saray bunun stratejik önemine ikna oldu: İsrail'in Arap dünyasının jeopolitik açıdan en güçlü devletini resmi olarak yanına alması ve bunun ABD'nin önemli güvenlik garantileriyle desteklenmesi, Orta Doğu'da yeni bir sayfa açacaktı. İsrail'in Suudilerle yakın ilişkileri İran'a karşı caydırıcı bir eksen yaratabilir ve bu da Washington'ın Çin'le olan rekabetine ve Ukrayna'daki savaşın tarihi meydan okumasına daha iyi odaklanmasını sağlayabilir.
Eskisini geride bırakmak imkansız
Ancak eski Orta Doğu'nun geride bırakılmasının imkansız olduğu ortaya çıktı. Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'in güneyinde gerçekleştirdiği acımasız saldırıyı, Gazze'de en az 2 bin 670 Filistinliyi öldüren ve birkaç gün içinde 600 binden fazla insanı yerinden eden amansız ve hala devam eden bir İsrail saldırısı takip etti. Arap dünyasının yanı sıra çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde de Filistin davasına destek yağdı. Suudi-İsrail yakınlaşmasına dair her türlü söylem durdu. Foreign Policy'de Steven Cook "Yeni Orta Doğu'nun başlangıç noktası İsrail'in Gazze Şeridi'ni yeniden işgal etmesi olacak" diye yazdı.
Tahran'la gerilim yeniden yükseliyor
Amerika Birleşik Devletleri de şimdi Orta Doğu'ya geri çekiliyor. Dışişleri Bakanı Antony Blinken bölge başkentlerini kapsayan hızlı bir turun ardından İsrail'e dönecek. Hamas'ın başlıca uluslararası destekçisi olan İran'ın 7 Ekim saldırısının ayrıntıları hakkında ne bildiği belirsiz olsa da Tahran'la gerilim bir kez daha yükseliyor. Hizbullah'ın mücadeleye dahil olma ihtimali gün geçtikçe daha olası görünüyor.
Stimson Center'dan Mathew Burrows ve Robert Manning, yeni yeni bir Ortadoğu'nun gelişini vurgulayan bir notta, "ABD'nin savaşa doğrudan dahil olması, Trump ve Biden yönetimlerinin Çin'e ve Ukrayna savaşıyla birlikte Rusya'ya daha fazla odaklanmak için bölgeden çekilme arzusu olarak görülen şeyi tersine çevirebilir" diye yazdı.
Daha da önemlisi, içinde bulunduğumuz an, Orta Doğu'daki büyük eşitsizliklerin de altını çiziyor. Suudi ya da Birleşik Arap Emirlikleri kraliyet ailelerinin dipsiz zenginlikleri ne olursa olsun, Yemen'in yoksulluğu ve Suriye'deki mültecilerin kalıcı sefaleti söz konusu. The Economist'te geçen ay yer alan analizde, "Yeni Orta Doğu'nun kazananları, kendilerini daha da zenginleştirebilecek bir zihniyete sahipler. Kaybedenler ise kuralların ve ilkelerin azaldığı bir dünyada kimsenin kurtarmaya gelmeyeceğini hatırlatıyor" ifadeleri yer alıyordu.
"Birkaç ay sonra görevi bırakacak"
Yeni Orta Doğu'nun müjdecisi Netanyahu için yeni, yeni Orta Doğu affetmeyen bir yer olabilir. İsrail kamuoyunda yapılan anketler, çoğunluğun İsraillileri uluslarının tarihindeki en kanlı günden koruyamadığı için hükümetini suçladığını gösteriyor. Bu çatışmalar sona erdiğinde siyasi kariyerini yeniden canlandırması zor olabilir. Eski bir Knesset avukatı ve Londra Brunel Üniversitesi'nde uluslararası hukuk profesörü olan Solon Solomon meslektaşlarıma, "Kara harekatı sona erdiğinde, birkaç ay sonra Başbakan Netanyahu'nun başbakanlık görevini bırakacağı neredeyse kesin" dedi.