Ege, antik dönemin tüm efsanelerine ev sahipliği yapar, kendisi bir efsanedir. Ege nerede biter, Akdeniz nerede başlar? İşte bu konu, tam bir muammadır. Akşam tilkişen kavurma ve zeytinyağlı kabak çiçeği dolması yiyorsak Ege’deyiz, masaya oğlak tandır ya da çevirme geliyorsa Akdeniz’deyiz. Deniz tuzluysa Akdeniz, daha tatlıysa Ege’deyiz
Gökova Körfezi ile Hisarönü Körfezi’ni ayıran görkemli Datça Yarımadası’nın batı ucunda, Knidos Deveboynu Burnu’nda, denizden 90 derecelik bir açıyla 116 metre yükselen sarp kayalıkların zirvesinde -bence- Türkiye’nin en güzel deniz feneri var.
1931 yılında, sonradan Osmanlı tebaası olmuş, Fransız mühendis Mişel Paşa’nın ekipleri tarafından inşa edilen bu fenerin önünde, özellikle kıpkızıl gün batımlarında gözler açık denize çevrilmiş, kollar iki yana açılmış fotoğraflar 5-10 yıldır bir klasik haline geldi. Instagram, TikTok, Facebook gibi sosyal medya platformlarında bolca bulunabilecek bu fotoğrafların altında genellikle “Bir yanım Ege, bir yanım Akdeniz” gibi bir cümlecik de okuyabilirsiniz.
O fenerin altından kaç kere geçmiş olursa olsun mavi yolcular için de durum farklı değildir. Zorlu denizleri aşarak farklı bir körfeze girersiniz, dimdik kayalıklar ve zirvede izlenen bir deniz feneri estetiği hiçbir yerde bu kadar etkileyici değildir. Hemen ardında da 3 bin yıllık antik liman Knidos gelir. Bu burnun zirvesine çıkan insan bir anda kendisini, “Ege’den Akdeniz’e geçmek işte böyle bir dönüşümdür” gibi manasız laflar söylerken bulabilir.
Böyle başka burunlarımız da vardır. Mesela Yeşilova-Marmaris körfezlerini ayıran Alaburun (hemen ardında Bozukkale) ya da Marmaris-Fethiye Körfezleri arasındaki Kurtoğlu Burnu (hemen ardı Göbün), bir diğer seçenek Fethiye’den öteye geçerken aşılan İblis Burnu (hemen ardında Gemiler Adası)…
Üstelik, tarihe meraklı olanlar “Ege’den Akdeniz’e geçtik mi” sorusunun yanı sıra bu kıyılarda Karia-Lykia sınırını da araştırıyor olacaklardır.
Hayaller ve gerçekler...
Kim ne derse desin, bu hissin zirve yaptığı yer Knidos, daha doğrusu Deveboynu Burnu’dur. Knidos’un iki denizi, iki uygarlığı birbirinden ayıran nokta olduğu edebiyatçıların, şairlerin, filozofların ödün veremeyecekleri bir histir. Oysa Hisarönü Körfezi, coğrafi tanımlamalara göre de arkeolojik tanımlara göre de, ne Ege ile Akdeniz’in kavuştuğu, ne de Karia ile Lykia’nın buluştuğu noktadır.
Gerçekten de Ege, antik dönemin tüm efsanelerine ev sahipliği yapar, kendisi bir efsanedir. Ege nerede biter, Akdeniz nerede başlar? İşte bu konu, tam bir muammadır.
- Edebiyatçılar, şairler… Datça Yarımadası’nın batı ucundaki Deveboynu Yarımadası Burnu’na çıkar, deniz fenerinin önünde, kayalıkların tepesinde, açık denize doğru kollarını havaya kaldırırlar, sol kolları Akdeniz’de, sağ kolları Ege’de… Şiirler yazarlar.
- Tarihçiler, Ege ile Akdeniz’i ayıran bir uygarlık, bir kent ararlar ve Karia toprakları ile Lykia topraklarının sınır kenti Kaunos’u, yani Ekincik-Dalyan’ı işaret ederler.
- Folklorcular, sosyologlar sınır olarak bazen Göcek’in güney ucundaki Kurtoğlu Burnu’nu bazen de Fethiye Körfezi ile Belceğiz Körfezi’ni ayıran İblis Burnu’nu tercih ederler. Fethiye, Ege’nin ot kültüründen Akdeniz kıyılarının et kültürüne geçiş noktası olarak lezzet düşkünleri için de makul bir sınırdır.
Peki, gerçekte Ege’nin sınırı neresi?
Ege: Arşipelagos...
Arşipelagos “eski deniz” ya da “adalar denizi” demektir... Ege ismi Helen geleneğini takip eden Batılı kültür tarihçilerine göre Atina Kralı Aegeus’tan gelir. Mavi Anadolu tezini savunanlar ise, Ege Denizi için “Adalar Denizi” ya da “Arşipelago” tanımlamasını tercih ederler.
Arşipelago’nun aslında kelime anlamı “eski” veya “ilk deniz”dir. Ege’de çok sayıda ada bulunduğu için arşipel sözcüğü dünyanın pek çok bölgesinde ve çok farklı dillerde takımadalar anlamında kullanılır. Türkiye ve Yunanistan devletleri açısından Ege çok sorunlu bir alandır ama…
Bugün, Ege Denizi coğrafi, siyasi ve askeri olarak Pelopones (Mora) Yarımadası’nın güneyinden başlayan ve Çuha (Kithara), Girit, Kerpe (Karphatos) ve Rodos adalarının güneyinden geçen yarım çember ile tanımlanır.
Elinize bir pergel alın, sivri ucunu Mikonos’un yanındaki Delos adasının üstüne, yani Ege’nin tam ortasına saplayın. Sonra haritanın güneyindeki adaların 10 mil altından geçen bir çember çizin. Bu çemberin Anadolu ile buluştuğu yer, Ege ve Akdeniz’in kıyılarımızdaki sınırı Kapıdağı Yarımadası’nın güney ucundaki Kurtoğlu Burnu ile Kaunos (Dalyan) arasındaki coğrafyadır.
Bu çemberi çizerken merkez aldığımız Delos Adası, Miken ve Helen uygarlıklarında 3 bin yıldır müziğin, şiirin, sanatın; bilgelik ve kehanetin; ateşin ve güneşin tanrısı Apollon’un doğduğu yer, Ege’nin en kutsal adası olarak kabul edilmiş, yüzyıllar boyunca Ege’nin ticari merkezi olmuştur.
Eskiler ne demiş?
Arkeoloji araştırmalarında, Karia topraklarından Lykia’ya geçişin ilk somut izleri, Dalyan-Kaunos antik kentinde ortaya çıkar. Göcek Lykia’dır. Yani kıyılarımızdaki en belirgin iki uygarlığın sınırı Marmaris-Fethiye yolunun ortalarındadır.
- Coğrafya ve tarih yazımının kıyılarımızdaki en önemli kalemi Strabon, Geographika isimli eserinde Göcek yamaçlarındaki antik Daidala kentinin ve Göcek’teki küçük yerleşimlerin Lykia’nın sınır karakollarını oluşturduğunu ifade eder. Strabon, coğrafyanın kurucularından biridir. O dönemde Akdeniz’in ismi İç Deniz’dir. Afrika, Asya ve Avrupa’nın çevresini ise Dış Deniz yani okyanus sarar. Strabon bizim suları anlatırken, “Karia’nın kıyılarından, yani Knidos’tan Rodos’a geçildiğinde başka bir denize, Akdeniz’e geçilir” der.
- Osmanlı’da coğrafya biliminin öncüleri Ege ve Akdeniz arasındaki geçişi Anadolu kıyılarında değil, denizde aramışlardır. Piri Reis 16’ncı yüzyılda “Bahri Sefid’e (Akdeniz) Rodos Adası’ndan aşağı inildiğinde varılır” der. Yaklaşık 1 yüzyıl sonra Evliya Çelebi’nin tarifi de şöyledir: “Rodos Adası deryanın seddidir; ondan sonra Akdeniz’in ucu bucağı görünmez olur.”
- Ege-Akdeniz ayrımı, Türkiye kıyıları üzerinde 20’nci yüzyılda tanımlanmaya başlanmıştır. Bu açıdan cumhuriyet dönemindeki ilk önemli tanım, ülkemizde modern deniz haritacılığının kurucusu kabul edilen Miralay Ahmet Rasim Barkınay’ın eserlerinde görülür. Barkınay, Adalar Denizi’nin (Ege) sınırını Marmaris Körfezi’nin ortasındaki Kadırga Burnu’na koymuştur.
- Usta denizcimiz Sadun Boro ise Vira Demir isimli kült kitabında Göcek, hatta Fethiye suları bölümü sonrasını “Artık Akdeniz’deyiz” diye tanımlamıştır. Yani Sadun Boro’nun “Delos’un merkez alındığı Girit’in altından geçen yarım çember” şeklindeki klasik yaklaşımı benimsediği söylenebilir.
Bir yanım Ege bir yanım Akdeniz...
Denizde durum hayli belirgin ama kıyılarımızda Ege-Akdeniz sınırı oldukça karmaşık bir konudur... Datça’ya, tüm Datçalılar bir Ege kasabası, derler. Sonra şair kimlikleriyle Knidos’ta burna çıkıp “Bir yanım Ege, bir yanım Akdeniz” nutku çekerler. O zaman da kasaba Ege’nin değil, Akdeniz’in kıyısındadır.
MSB Harita Genel Müdürlüğü ve MEB resmi Türkiye Bölgeler Haritası’nda, Ege- Akdeniz ayrımı Marmaris’tir (Kadırga Burnu). İçişleri Bakanlığı Sahil Güvenlik Komutanlığı faaliyet bölgeleri haritasında Ege - Akdeniz ayrım çizgisi, Eşen Çayı’dır (Patara, yani Antalya-Muğla sınırı).
Ege konusunda söz sahibi iki ülke var, Türkiye ve Yunanistan. Şimdi bir de gidip Yunanistan’da soralım, “Ege ile Akdeniz nerede buluşuyor?” diye… Komşunun denizseveri ne Datça diyecek, ne Fethiye… Vereceği tek yanıt Rodos Adası’nın güneybatı ucundaki Prasonisi (Praso-Pırasa Adası) Burnu.
Rodos’un ucunda, küçücük bir ada… 400 metrelik hayli geniş bir kum bankı, rüzgarın açısına ve gelgite bağlı olarak bir denizin içinde kayboluyor, Prasonisi bir ada oluyor, bir su üstüne çıkıyor, insanlar arazi araçlarıyla adaya geçiyor, üstünde çadır kuruyorlar. Dört mevsim inanılmaz rüzgarlı bir yer. Muhteşem bir kitesurf ve windsurf merkezi. Yunan gençleri için tıpkı bizim Knidos Feneri kadar Ege ile Akdeniz’i birleştiren bir doğa harikası. Prasonisi’de de herkes kollarını iki yana açıp, “Bir yanım Ege, bir yanım Akdeniz” selfie’si çekiyor…
Evet, görüşler muhtelif…
Diyorum ki, tüm bunları bir yana bırakıp, Ege ve Akdeniz’i ayırt eden pratik belirteçler kullanalım. Mesela… Deniz tuzluysa Akdeniz, biraz daha tatlıysa Ege’deyiz. Akşam yemeğinde tilkişen kavurma ve zeytinyağlı kabak çiçeği dolması yiyorsak Ege’deyiz, masaya oğlak tandır ya da çevirme geliyorsa Akdeniz’deyiz.
Güneş batmaya yakın hafif bir serinlik geldiyse Ege, gece yarısında bile kendimizi bir fırının içinde gibi hissediyorsak Akdeniz’deyiz.
Denize toprağın kızılı ve kayanın karası yansıyorsa Akdeniz’deyiz, ormanın ya da fundalığın yeşili vuruyorsa Ege’deyiz.
Kalbim ne diyor?
Karada ve denizde sınırlar sunidir, insanların fikirleri, inançları, tezleridir. Herhangi bir gün, bir yasa ya da referandumla değişebilirler. Aslolan o sınırların, ayrım çizgilerinin yaşantımızı nasıl etkilediğidir.
Fiziki koşullar, kültürel değişimler, lezzet, gerekli giysi, inşaat teknolojisi nasıl farklılaşıyor, bunlara bakınca Ege’den Akdeniz’e geçişin tek bir burun yerine Knidos’tan Fethiye Ölüdeniz’e uzanan bir hat üzerinde yavaş yavaş yaşandığı görülüyor.
Ama her şeye rağmen Knidos’ta, özellikle de kızıl bir gün batımında, Deveboynu Burnu Feneri’ne çıkıp iki yanınıza baktığınızda bir tarafta Ege’nin deli dolu çırpıntılarını, diğer tarafta Akdeniz’in heybetini ve sakinliğini hissetmenin müthiş bir keyif olduğu da reddedilemez.
Dolayısıyla, Knidos Limanı’na her uğradığımda ruhum ve kalbim sanatçılara, edebiyatçılara hak veriyor.
Sörf için yeryüzü cenneti Rodos - Prasonisi Burnu ya da Adası: Yunanca ‘praso’, bizim dilde bildiğiniz ‘pırasa’… Yani burası Pırasa Adası. Minik bir ada, ama her zaman ada da değil. 400 metrelik bir kum bankı gelgite ve rüzgâra bağlı olarak burayı bazen muhteşem bir yarımada, bazen alçak bir suyla ana karaya bağlı bir adacık haline getiriyor. Rodos’un güney ucu, Kuzey Ege rüzgâr koridorunun en şiddetli noktalarından biri, hem de rüzgâr batıdan da esse doğudan da esse, bir taraf dalga dubara, diğer taraf çarşaf gibi. Dolayısıyla windsurf ve kitesurf açısından tam bir yeryüzü cenneti.

Görkemli Knidos – Deveboynu Burnu: Eski günlerin deyişiyle Capo Crio… Her zaman büyülü, her zaman hareketli bir coğrafya. Praxiteles’in tarihin ilk çıplak tanrıçası Afrodit heykelini armağan ettiği topraklar. British Museum’a kaçırılmış en görkemli Dor Aslanı’nın doğduğu yarımada. Öyle görkemli ve temiz bir coğrafya ki, buraya ulaşan herkes güneşin battığı yöne dönüyor, kollarını iki yanda gökyüzüne uzatıyor ve “Bir yanım Ege, bir yanım Akdeniz” diyor.

Ege ve Akdeniz’in buluştuğu en muhteşem deniz, Oğlanboğuldu: Ege ile Akdeniz’in buluştuğu sular batıda Knidos’tan başlayıp, doğuda Fethiye’nin son kayalıklarına kadar ulaşan muhteşem bir coğrafya. Yüzlerce koy, girinti, akıntı, rüzgâr ve denizin sürpriz yaptığı alan. “Peki en güzel deniz neredeydi?” diye sorarsanız… Çok, çok fazla seçenek var. Ama son yıllarda hâlâ, en güzel ve en temiz denizi hep Yeşilova ile Marmaris’in buluştuğu Karaburun açıklarında, Oğlanboğuldu Adası’nın kuytusunda buluyorum.

En gizemli koy Bencik: Knidos’tan Fethiye’ye, “En gizemli koy hangisi?” derseniz, Türkiye mavi yolculuk kıyılarının en derin fiyordu olan Bencik’i seçerim. Datça Yarımadası’nın ve Hisarönü Körfezi’nin ortasındaki bu 2.5 kilometre derinliğindeki koyun ucu Gökova Körfezi’ne sadece 800 metrelik uzaklıkta. 3 bin yıldan bu yana gözü kara insanoğlu bu 800 metreyi kazıp iki körfezi birleştirmenin hayalini kuruyor. Neyse ki hâlâ başarılamadı.