Brad Plumer / The New York Times
Bu yıl pek çok gelişmekte olan ülke ve iklim aktivisti, Azerbaycan’ın Bakü kentinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nden memnuniyetsiz bir biçimde ayrıldı.
İklim aktivistleri ve gelişmekte olan ülkeler, 11 Kasım’da başlayan zirveye geldiklerinde zengin ülkelerin, uzmanların yoksul ülkelerin daha temiz enerji kaynaklarına geçmesi ve ısınan gezegende aşırı hava olaylarıyla başa çıkmaları için gerektiğini söyledikleri yıllık 1.3 trilyon doları toplamak konusunda anlaşmaya varacağını umuyorlardı.
Sonunda varılan anlaşma daha ziyade bir karmaşa oldu. Birkaç gece boyu süren tatsız tartışmanın ardından zengin ülkeler, şu anki seviyenin üstünde ancak gelişmiş ülkelerin talep ettiğinin altında olarak, 2035’e kadar yılda 300 milyar dolar sağlamayı kabul etti. Anlaşma kapsamında ayrıca yıllık 1.3 trilyon dolar hedefi için plan belirlendi ancak hedef özel sektör fonlamasına bağlı ve gelecekteki görüşmeler için pek çok yanıtlanmamış soru bıraktı.
Zirve yorumu: Tam bir şaka
Nijerya’dan bir delege yeni anlaşmayla ilgili “Tam bir şaka” ifadelerini kullandı. Marshall Adaları İklim Elçisi Tina Stege ise biraz daha ölçülü bir biçimde “Anca yeterli bir nokta ama yine de bir başlangıç” dedi ve ekledi: “Ülkeler neden burada olduğumuzu unutmuş gibi. Hayat kurtarmak için”.
Bazı yorumcular, ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın ülkesini küresel iklim anlaşmalarından çekme planına, Avrupa’nın kendi jeopolitik krizine rağmen varılan anlaşmanın umulacak en iyi nokta olduğunu söyledi. Öte yandan genel tepki hayal kırıklığıydı.
2017’den beri muhabir olarak Birleşmiş Milletler İklim Zirveleri’nin altısını takip ettim. Bu zirveler çoğu zaman katılımcıların öfkeli olmasa da karmaşık duygular içinde ayrılmasına neden oluyor. Hükümetler, küresel ısınmayla mücadelede en iyi yöntemi belirlemek için son saatlerini kilitlenmiş halde geçiriyor. Genellikle, uzlaşma sağlanırken ifadeler yumuşatılıyor. Örneğin, kömürün “aşamalı olarak kaldırılması” taahhüdü, “aşamalı olarak azaltılması” şeklinde değiştiriliyor ve bir sonraki zirvelerde daha iyisini yapma sözü veriliyor.
Birbirine benzemeyen çıkarlar bir araya gelirse
BM iklim görüşmelerinin sıklıkla çıldırtırcasına kademeli olmasının büyük bir sebebi, birbirinden oldukça farklı çıkarları olan ülkelerin gönüllü işbirliğine bağlı olması. Bir yandan Suudi Arabistan gibi büyük petrol üreticileri, bir yanda deniz seviyesindeki yükselmeyle tehdit altındaki küçük adalar. Ülkeler eyleme geçmek istemiyorsa onları harekete geçmeye zorlayan bir küresel otorite yok. Bu gerçekten zor bir koordinasyon sorunu.
Paris İklim Anlaşması işe yaradı mı?
2015 yılında tüm ülkelerin desteğini alan Paris İklim Anlaşması’nın ardındaki teori, devletlerin gönüllü açık bağlılığının daha geniş bir eyleme yol açacağı fikriydi. Birbirlerine baskı oluşturmak yoluyla ülkeler rüzgar, güneş, nükleer gibi temiz enerji kaynaklarına geçmenin kendi çıkarlarına uyduğunu anlayacak ve birbirlerine kuraklık, sel gibi felaketlere adapte olmak konusunda yardım edip toplu göç ve kaosu engelleyecekti. Bu sürecin işe yarayıp yaramadığı kimse sorduğunuza göre değişir.
İyimser bakış açısına göre, ülkeler 2015'ten bu yana iklim değişikliğiyle mücadelede bir miktar ilerleme kaydetti. O dönem bilim insanları, dünyanın 2100 yılına kadar sanayi öncesi seviyelere göre 4 derece derece ısınma yolunda olduğunu tahmin ediyordu, bu da oldukça ürkütücü görünüyordu. Güncel projeksiyonlar ise yaklaşık 2.7 derecelik bir ısınmayı öngörüyor. Pek iyi değil, ama yine de bir ilerleme.
Bu sadece uluslararası anlaşma sayesinde değil tabii ki. Rüzgar, güneş ve elektrik gibi teknolojiler ucuzladı ve anaakım haline geldi. Çin’in ekonomisi emisyonlardaki hızlı büyümesini yavaşlatan yapısal bir değişim içinde. Ancak Paris anlaşmasını savunanlar, anlaşmanın bu çabalara hız kazandırdığını, hükümet ve işletmelere emisoynları sıfırlama hedefini daha ciddiye alma fikrini aşıladığını düşünüyor.
Uluslararası iklim adımlarına yönelik eleştiriler, bugüne kadarki çabaların yetersiz kaldığını vurguluyor. Gelecekteki iklim değişikliği projeksiyonları biraz daha iyimser görünebilir, ancak küresel emisyonlar hala artıyor. Bu yıl insanlık, rekor miktarda kömür, petrol ve doğal gaz yakacak.
Hedeflerden sapılıyor
Dünya, sanayi öncesi seviyelere kıyasla ısınmayı 1.5 derece ile sınırlama hedefine ulaşma yolundan sapmış durumda. Bu, ölümcül sıcak hava dalgaları, yıkıcı sel felaketleri ve türlerin yok olması gibi ciddi riskleri beraberinde getiriyor. Üstelik, Birleşmiş Milletler zirvelerinde sıklıkla büyük vaatler verilse de, bunlar genellikle sınırlı bir şekilde hayata geçiriliyor. Örneğin, 2021'de dünya liderleri, 2030'a kadar ormansızlaşmayı durdurma ve metan sızıntılarını azaltma sözü verdi. Ancak bugüne kadar bu hedefler doğrultusunda kayda değer bir ilerleme sağlanamadı. Zengin ülkeler, zamanla yoksul ülkelere daha fazla mali destek sözü verse de, bu fonların ne kadarının gerçekten yeni olduğu ve ne kadarının mevcut yardımların yeniden etiketlenmesinden ibaret olduğu konusunda soru işaretleri var. Başka bir deyişle, bazı ilerlemeler kaydedilmiş olabilir, ancak bu ilerleme çok yavaş.
Zirveler gözden geçirilmeli
Küresel ısınmayı nispeten düşük seviyelerde tutmak için zaman daralıyor. Bu nedenle, bazı uzmanlar, 1995'ten bu yana düzenlenen BM iklim zirvelerinin yapısını yeniden gözden geçirmenin ve farklı bir yaklaşımı denemenin zamanı geldiğini düşünüyor. Belki de çözüm, daha az ülkenin katıldığı daha küçük ölçekli toplantılara geçmek, petrol ve gaz üreticilerini dışarıda bırakmak ya da her şeyin oybirliğiyle kararlaştırılmasını gerektiren kuralları kaldırmaktır. Bu konuyla ilgili eski BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un da aralarında bulunduğu etkili isimler, Bakü zirvesi sırasında BM'ye yazdıkları bir mektupta, mevcut görüşmelerin “insanlık için güvenli bir iklim koşulunu sağlamak adına gerekli olan hızlı ve geniş çaplı değişimi sunmaktan aciz” olduğunu belirtti. Ancak yeni bir uluslararası zirve modeli bile dramatik şekilde farklı sonuçlar getirebilir mi, bu belirsizliğini koruyor.
İklim değişikliğiyle mücadele, dünya genelinde enerji santrallerini, araçları ve fabrikaları yeniden şekillendirmeyi gerektiren, son derece zorlu bir görev. Bu süreç genellikle henüz tam anlamıyla var olmayan teknolojilerin kullanılmasını gerektiriyor. Bu çalışmaların çoğu, bireysel ülkelerdeki politika yapıcılar, mühendisler, işletmeler ve bilim insanları tarafından gerçekleştirilecek. Columbia Üniversitesi’nden Steven Cohen’in yakın zamanda yazdığı gibi, en iyi tasarlanmış BM zirveleri bile bu büyük sürecin sadece küçük bir parçasını oluşturabilir. Bakü'deki COP29 zirvesinde, BM yetkilileri bile bu görüşmelerin sınırlarını kabul etti.
© 2024 The New York Times Company