David Leonhardt / The New York Times
Vladimir Putin, Ukrayna'yı işgal etme tehditlerini savurduğundan beri Batı en korkunç ikilemle karşı karşıya: Rusya gibi nükleer bir güçle, nükleer savaş riskini almadan nasıl yüzleşilir?
Ancak bu yeni bir ikilem değil. Thomas Schelling gibi akademik teorisyenler tarafından geliştirilip Soğuk Savaş boyunca generaller ve üst düzey hükümet yetkilileri tarafından incelenen modern oyun teorisinin özünde bu ikilem yatıyordu.
Temel teori, başka bir ülkeye nükleer silahlarla meydan okumanın mümkün olduğunu açıkça belirtiyor. Harry Truman, Dwight Eisenhower, John F. Kennedy ve diğer Amerikan başkanları Sovyet birliklerine karşı güç tehdidinde bulunurken bunu yaptı. Hatta birkaç durumda bu silahları kullandı. Ancak nükleer meydan okumalar oldukça hassas bir niteliğe sahip. Dolayısıyla, gerilimin tırmanma olasılığını asgari düzeye indirmek için dikkatli önlemler alınmalı.
Biden hükümeti ve Avrupalı müttefikleri, Ukrayna'da bu stratejinin bir versiyonunu izliyor. Koalisyon, Rusya'ya karşı sert ekonomik yaptırımlar uygulamanın yanı sıra Ukrayna'yı silahlandırıyor. Müttefikler bu sırada, Putin’in korktuğu gibi Rusya'yı işgal edip çatışmayı genişletme planları olmadığını da özenle gösteriyor.
Yakın tarihli bir The New York Times analizi “Dengeleme, Amerikan savaş politikasının tamamını açıklıyor” diyor. Center for a New American Security'den Andrea Kendall-Taylor'ın dediği gibi, Başkan Joe Biden ve yardımcıları, “çizgiyi aşıp Rusya ile doğrudan karşılaşma riskini almadan, sınırda nasıl konumlanacağını hesaplamaya çalışıyor”.
Denge, Ukrayna'ya yardımcı olacak çoğu adımın Putin'i rahatsız edeceği can sıkıcı takaslara dayanıyor.
Aralarında pek çok muhafazakarın da bulunduğu bazı gözlemciler, ABD ve Batı Avrupa'nın fazla çekingen davrandığına inanıyor. (The New York Times köşe yazarı Bret Stephens bu durumu ortaya koyan bir yazıyı kaleme aldı.)
ABD'nin Barack Obama hükümetindeki Rusya büyükelçisi The Washington Post'ta "Savaşı sonlandırmak için daha fazla Batılı askeri yardım gerekli. Özellikle de Rus uçaklarını ile füzelerini vurabilecek veya topçu silahlarını imha edebilecek mühimmata acilen ihtiyaç var" diye yazdı.
Diğer analistler, ABD ve Avrupa'nın oldukça yüzleşmeci olduğu kanısında. Batı'nın sert yaptırımlar uyguladığını ve Rusya sınırlarına yakın NATO ülkelerinde Ukrayna’ya silah ve askeri birlik sağladığını düşünüyorlar. Bu analistler, daha ileriye atılacak adımların Putin'in bir NATO ülkesine saldırmasına ve olası bir dünya savaşının ateşlenmesine yol açabileceğini savunuyor.
Meslektaşım Max Fisher’ın yazdığı gibi 1962'deki Küba füze krizinden bu yana, halen pek muhtemel olmasa da nükleer savaş ihtimali ilk defa akla bu kadar yatkın durumda. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres geçen hafta "Nükleer çatışma ihtimali, şimdi yeniden olasılık alanı içinde" uyarısında bulundu. (Thomas Friedman “Bunu görmezden gelmek, aşırı derecede saflık olurdu” dedi.)
ABD, Avrupa Birliği, İngiltere, Türkiye ve diğer ülkeler Ukrayna'ya bu riski almadan nasıl yardım edebilir? Ve dahası, bu ülkeler Putin'e daha büyük bir savaş istemediklerini nasıl gösterebilir?
ABD’nin Ukrayna'ya göndermekten yana olduğu silahlar hakkındaki prensipleri bariz. Bu silahlar, Ukrayna'nın kendisini savunmasına yardımcı olabilecek ancak Rusya'nın işgalinde fayda sağlamayacak olanlar.
Birinin neden Rusya'nın işgalinden bahsettiği konusunda kafanız karıştıysa, kendinizi kötü hissetmeyin. Biden yönetimi ve Avrupalı müttefikleri hiçbir şekilde Rusya'yı işgal etmeyi düşünmüyor. Sorun şu ki, Putin buna inanmıyor.
Batı’nın onun Rusya’nın lideri olarak kalmasını istemediğini, ABD’nin yakın tarihte hükümetleri devirmek için Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de savaştığının farkında. Putin bu iki olguyu bir araya getirerek kendisini iktidardan düşürecek bir askeri operasyonun kaygısını yaşıyor.
Fisher, “Bu size veya bana saçma gelebilir. Ancak Moskova, saplantılı bir şekilde bunun güçlü bir ihtimal olduğunu düşünüyor” diye yazıyor.
Batı bu sebeple, Ukrayna’ya saldırıdan ziyade savunmada işe yarayacak silahlar gönderiyor. Silahların arasında Javelin, NLAW ve Stinger gibi omuzdan ateşlenen füzeler ile Rusya’ya erişecek menzili olmayan ancak Ukrayna’ya yapılan füze saldırılarını vurabilecek ‘drone’lar var. The New York Times’ın kıdemli yazarı Eric Schmitt, Rusya nakliyatı kesecek kadar fazla bölgeyi işgal etmeden önce, ABD ve Avrupa'nın bu silahları büyük rakamlarda Ukrayna’ya ulaştırmaya çalıştığını belirtiyor.
Buna karşın Biden hükümeti Ukrayna Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin uçuşa yasak bölge oluşturma taleplerini net bir şekilde reddetti. Zelenskiy’nin talebini yerine getirmek, büyük olasılıkla Rusya’nın kendi sınırları içinde Ukrayna’daki uçaklarını koruduğu bölgelerin bombalanması anlamına gelirdi.
ABD hükümeti aynı zamanda, Zelenskiy’nin Polonya’dan MiG-29 savaş uçakları talebini de bloke etti. Ukrayna bu savaş uçaklarını alsaydı Rus askerlere havadan saldırılar gerçekleştirebilir, dolayısıyla Rusların işgal edilme korkusunu artırabilirdi. Bu uçaklar geçen hafta kapalı kapılar ardında gerçekleşen Kongre oturumunda ABD’li generallerin dediği gibi, Ukrayna’dan Moskova’ya dakikalar içinde ulaşabiliyor.
Ancak Biden hükümeti yeni bir fikir üzerinde duruyor: Türkiye’yi S-400 füzelerini Ukrayna’ya yollama konusunda teşvik edip etmeme. Rus yapımı S-400’ler kamyonlarda taşınıyor ve uçakları vurabiliyor. ABD, bu füzelerin Ukrayna’ya verilmesi durumunda Putin’in nasıl bir tepki vereceğini tam olarak kestiremiyor.
Oyun teorisi, bütün bu soruları kapsıyor.
Elbette, Batı’nın Ukrayna'ya yapacağı neredeyse her önemli yardımın Putin’i kızdırdığına inanması Rus liderin lehine. Putin’in bu imajını koruması Rusya'nın askeri üstünlüğünü elinde tutmasına yardımcı olabilir. Bunun karşılığında, Biden yönetimi ise Putin'in sözüne güvenerek safça hareket eder ve Ukrayna'dan fiilen çekilirdi.
Öte yandan, Putin’in iktidarının sağlamlığından endişe duyacağı sertlikteki bir yüzleşme daha büyük bir savaşı başlatabilir. Putin'in Ukrayna'ya komşu olup Batı silahlarının ülkeye aktığı Polonya gibi bir NATO ülkesine saldırmasına yol açabilir.
Kolay cevaplar yok. Bu, hem çekingenliğin hem de saldırganlığın riskler taşıdığı Soğuk Savaş'tan kalma bir ikilem. Schelling şöyle yazmıştı: “Gerilimi artırma politikası, bir savaş riskinin kasıtlı olarak yaratılmasıdır. Bu, kimsenin tamamen kontrol edemediği bir risk."
©️ 2022 The New York Times Company