John Koblin / New York Times
House of the Dragon'da Emma D'Arcy, ihanetle yüzleşirken ne yapacağını düşünen bir kraliçe adayını canlandırıyor. Euphoria'da Zendaya, rehabilitasyondan çıktıktan kısa bir süre sonra uyuşturucu kullanmaya başlayan bir lise öğrencisine hayat veriyor. Pazar gecesi ikinci sezonuyla geri dönen The White Lotus' ta Jennifer Coolidge, Sicilya'daki lüks bir otelin konforunda sorunlarından kaçmaya çalışan şaşkın bir mirasçı rolünü üstleniyor. Bu karakterler, yakın zamana kadar erkekler için ve erkekler hakkında programlar yapma konusunda uzmanlaşmış Emmy ödülü mıknatısı kablolu yayın ağı HBO'nun yeni yüzleri...
Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca inişli çıkışlı bir grafik çizen kanal, nihayet ilk yıllarının çapkın erkek kahramanlarından ve orta döneminin işkence görmüş erkek kahramanlarından uzaklaşarak, aksiyonu yönlendiren karmaşık kadınların etrafında şekillenen programlar sunmaya başladı.
Erkek odaklı strateji kanalın yaratıcılığını engelledi
1980'lerde, HBO orijinal programlar yapmaya yeni başladığında, üst düzey yöneticileri erkek izleyicilere hitap etmeye özen gösteriyordu. Bu, kanalın yaratıcı üretimini yıllarca etkileyen bir stratejiydi. Kanalın orijinal programlara ağırlık vermeye başladığı dönemde en üst düzey yöneticisi olan Michael Fuchs, 2010 yılında Television Academy'ye verdiği bir röportajda "Araştırmalarıma ve kendi fikirlerime dayanarak, HBO'nun olup olmayacağına evin erkeğinin karar verdiğini anladım. Erkekler için de bir şeyler olduğundan emin oldum ve eğer ticari televizyonun kadınlara yönelik bir eğilimi varsa, HBO'nun da erkeklere yönelik bir eğilimi vardı" dedi.
1980’lerde HBO erkeklere hitap eden kimliğini pekiştirdi
Kanal, premium kablolu yayının görünümünü ve hissini tanımladığı yıllarda çoğunlukla erkek komedyenlerin yer aldığı stand-up komedi özel programlarına büyük yatırım yaptı. Televizyon yayınlarının kısıtlamaları olmadan George Carlin, Chris Rock ve Robin Williams istediklerini özgürce yapabiliyorlardı. 1980'lerde kanal, ağır siklet boks şampiyonu Mike Tyson ile özel bir anlaşma imzalayarak erkeklere hitap eden bir kanal olma kimliğini pekiştirdi. Aynı dönemde HBO, kısa süre sonra adı Real Sex olarak değiştirilen Eros America belgesel dizisini yayınlamaya başladı. Bu dizi, G String Divas, Cathouse ve Sex Bytes'ı da içeren seks odaklı belgesel programlarını başlattı.
HBO'nun senaryolu programlara ilk girişleri de benzer bir yol izledi. Bir erkek kitap editörünü konu alan ve 1990'da ilk gösterimini yapan Dream On adlı komedi dizisinin baş yapımcılarından John Landis, dizinin gereksiz çıplaklığını bir satış noktası olarak kullandı. 1992'de verdiği bir röportajda "Göğüslerimiz sırf senaryoda görebilmek için var. Affedersiniz ama bunun nesi kötü?" dedi.
Çıplak kadınlar olduğu için yapımlar ilgi çekiyordu
1984-1995 yılları arasında HBO'da program yöneticiliği yapan Susie Fitzgerald, Dream On'un patronlarının ilgisini çektiğini çünkü yapımının ucuz olduğunu ve çıplak kadınlar içerdiğini söyledi. Fitzgerald, HBO'nun araştırma yöneticilerinin kumandayı erkeklerin kontrol etmesiyle ilgili öğütler verdiğini hatırlıyor. Bu düşünce tarzının programlama kararlarında bir faktör haline geldiğini de sözlerine ekledi. Ellen DeGeneres, Roseanne Barr ve Whoopi Goldberg'in başrollerini paylaştığı HBO komedi programlarını yöneten Fitzgerald, Garry Shandling'in yaratıcısı ve başrol oyuncusu olduğu, güvensiz bir talk-show sunucusunu konu alan ve kanalın büyük beğeni kazanan ilk dizisi The Larry Sanders Show'un arkasındaki ekibin bir parçasıydı. Fitzgerald, dizinin ilk yayınlandığı sıralarda, bir HBO komedi dizisinin başrolünde bir kadının olması gerektiği fikrini ortaya attığını söyledi. Bu konuyu gündeme getirdiğinde bir direnmeyle karşılaştığını dile getirdi.
Kadın merkezli yapımların başlangıcı
Kadınları merkeze alan yapımlara geçişin başlangıcı 1996'da, kürtajı anlatan If These Walls Could Talk filminin gösterime girmesine kadar başlamadı. Filmin yapımcılığını, aynı zamanda filmde başrol oynayan Demi Moore üstlendi. HBO, If These Walls Could Talk'a çok sayıda izleyici ve abone çekeceği umuduyla yeşil ışık yakmadı. Kanalın asıl derdi, o zamanlar şöhretinin zirvesinde olan Moore'la iş yapmaktı. Ancak If These Walls Could Talk HBO'nun diğer yapımlarıyla ortak bir noktaya sahipti. O da kürtajı şiddetle savunan güçlü bir bakış açısının olması ve ürkek reklamcıları mutlu ederek para kazanan TV yayınına ya da kablolu yayına uygun bir içerik olmamasıydı. Reytingler geldiğinde, yöneticiler şaşkına döndü. If These Walls Could Talk bir HBO yapımı için şimdiye kadarki en büyük izleyici kitlesini çekti.
İzleyici kitlesi 25-54 yaş arası erkeklerdi
Kısa bir süre sonra HBO, Candace Bushnell'in Manhattan'daki bekar kadınların hayatlarını anlattığı Sex and the City' nin opsiyonunu satın aldı. Dizi 1998'den 2004'e kadar sürdü, kültürel bir mihenk taşı haline geldi ve 54 adaylık arasından yedi Emmy kazandı. Ayrıca iki sinema filmi ve HBO'nun yayın hizmeti HBO Max için popüler bir devam dizisi olan And Just Like That’i üretti. HBO'nun şu anki programlama müdürü Casey Bloys 2004 yılında kanala katıldığında, erkek kahramanların ve kanun kaçaklarının maceralarını anlatan bir yapımlar olan Oz, The Sopranos, The Wire sayesinde izleyici kitlesi hala büyük ölçüde erkekti. Bloys, "Kesinlikle 25 ila 54 yaş arası çekirdek bir erkek izleyici kitlesi vardı" dedi.
Bazı HBO dizileri kadınlara hitap ediyordu. Örneğin Alan Ball'un True Blood'ı ve Michael Patrick King ile Lisa Kudrow'un The Comeback'i. Fakat eski alışkanlıklardan kurtulmak kolay değildi. 2010 yılında Bloys ve programlama departmanındaki meslektaşları, 23 yaşındaki yazar ve film yapımcısı Lena Dunham'ın New York'taki genç kadınlarla ilgili bir dizi önerisinden etkilendi. Diğer yöneticiler, Dunham'ın Sex and the City dörtlüsünden daha genç olan ana karakterlerinin yaşı nedeniyle buna karşı çıktılar.
Bloys, "O zamanki hakim görüş, genelde erkeklerin abone olduğu yönündeydi. Girls ile ilgili konuşmalarda, daha önce hiç bu kadar genç bir başrol oyuncusu ve ayrıca genç kadın başrol oyuncusu olan bir dizi yapmadığımızı söylediler. Kafalardaki düşünce genç yetişkinlerin HBO'ya abone olmaya karar vermedikleriydi çünkü evin reisi onlar değildi" dedi. Bloys ve ortakları galip geldikten sonra, Girls eleştirel bir hit oldu ve binlerce düşünce yazısında yer aldı. Julia Louis-Dreyfus'un bir ABD başkan yardımcısını canlandırdığı Veep ise hemen yükselişe geçti.
Pazar günleri izleyicilerin yüzde 57'si erkekti
Nielsen'e göre, Bloys 2016'da programlama departmanının başına geçtiğinde, HBO'nun Pazar günleri prime-time programını izleyenlerin yüzde 57'si erkekti. Bloys yeni rolüne alışırken, kanal yirmi yıl önce If These Walls Could Talk ve Sex and the City ile denediği kültürel değişimi yeniden başlatma kararı aldı. Bloys, "Bir programcı olarak benim felsefem, eğer erkek bir çekirdek kitleye sahipseniz bu harika. Bu çekirdek kitleye hitap ettiğinizden emin olmak istersiniz ama aynı zamanda bunu genişletmeniz de gerekir. Her ikisini de yapabilirsiniz" dedi.
MeToo hareketi medya endüstrisinde iktidar konumundaki erkekleri yerinden ettikçe, HBO'nun imzası haline gelen kahramanlar da değişmeye başladı. Hala işkence görmüş erkek anti kahramanlara odaklanan diziler vardı. Fakat giderek daha fazla yeni karakter ön plana çıktı. Geçmişteki yanlışları düzeltmeye çalışan sert ama kusurlu kadın kahraman.
Me Too hareketi, çok çeşitli yerel ve uluslararası isimlerle ortaya çıkan cinsel taciz ve cinsel saldırıya karşı bir harekettir. Hareket, özellikle iş yerinde cinsel saldırı ve tacizin yaygın olduğunu gösterme çabasıyla, Ekim 2017’de sosyal medyada yayılmaya başladı.
Nicole Kidman ve Reese Witherspoon'un başrollerini paylaştığı Big Little Lies, California'da, tacizci kocalarından birinin öldürülmesinin ardından bir araya gelen bir grup kadının öyküsünü anlatıyordu. Sharp Objects' te Amy Adams, Missouri'de yaşadığı kasabada iki kızın öldürülmesini araştıran ve kendine zarar veren bir muhabiri canlandırdı. Mare of Easttown'da Kate Winslet, Pennsylvania'da genç bir annenin cinayetini çözmeye çalışan sorunlu bir polis dedektifi rolünde yer aldı. BBC ile ortak yapım olan I May Destroy You'da ise Michaela Coel, kendi geçmişindeki tecavüz olayını aydınlatmaya çalışan zor durumdaki bir yazarı canlandırdı.
Coel, I May Destroy You'nun arkasındaki yaratıcı güçtü. Bir başka kadın yazar-yapımcı Marti Noxon, Gillian Flynn'in romanından uyarlanan bir dizi olan Sharp Objects'in yaratıcısıydı. Ancak kadın kahramanları olan diğer birkaç HBO dizisi erkekler tarafından yönetildi. David E. Kelley Big Little Lies' ın showrunner'ıydı. Brad Inglesby Mare of Easttown'ı yarattı. Saverio Costanzo ise HBO'nun Elena Ferrante'nin Napolitan romanları serisinden uyarladığı My Brilliant Friend'in yaratıcısıydı.
Şu an yüzde 52'sini kadınlar oluşturuyor
HBO, Girls' ten aldığı dersi, Sam Levinson tarafından yaratılan ve başrolünde Zendaya'nın yer aldığı, gençlerin uyuşturucu dolu kaçamaklarını konu alan Euphoria dizisine imza attığında yeniden uyguladı. Bu yıl bu dizi, kanalın en büyük hiti Game of Thrones' tan bu yana en çok izlenen HBO programı oldu. Bu değişimin sonuçları, Kasım ayında 50. yılını kutlayacak olan HBO'nun ve onun adını taşıyan yayın platformunun izleyici kitlesinin yapısında açıkça görülüyor. Nielsen'e göre, kablolu kanalı izleyenler 2021'de 50-50 erkek-kadın dağılımına sahipken, Eylül ayında HBO Max'in izleyicilerinin yüzde 52'sini kadınlar oluşturdu.
© 2022 The New York Times Company