Somini Sengupta - Max Bearak / The New York Times
Küresel güç parçalanmış durumda. Sıcaklıklar rekor seviyelere yükseldi. Ölümcül sıcaklar ve sellerin vurduğu savunmasız ülkelerde acı ve endişe artıyor.
Bu hafta BM Genel Kurulu'nda bir araya gelen başkanlar ve başbakanlar, yaklaşık 10 yıl önce zengin ve yoksul ulusların kayda değer bir küresel anlaşma etrafında bir araya geldikleri dünyadan çok farklı bir dünyayla karşı karşıyalar.
Küresel güçler 2015 Paris İklim Anlaşması'nda iklim değişikliğine karşı harekete geçme sözü verdiler ve ortada olan bir gerçeği kabul ettiler: İklim değişikliği tüm dünyayı tehdit ediyor ve bunu yavaşlatmak için ülkelerin birbirlerine ihtiyacı var. Ülkeler her birkaç yılda bir iklim hedeflerini yükseltmek için söz verdiler ve kömür, petrol ve gaz yakarak zenginleşen dünyanın sanayileşmiş ulusları, dünyanın geri kalanının gezegeni yakmadan zenginleşmesine yardımcı olacaklarını söylediler.
Dengeler değişti
Görünen o ki, jeopolitik iklim de tıpkı hava durumu kadar öngörülemez olabiliyor.
İklim anlaşmasından bu yana üç büyük değişim yaşandı ve bunlar bir araya geldiğinde küresel iklim işbirliği beklentilerini ortadan kaldırdı. Çin, küresel temiz enerji tedarik zincirine hakim olmak için ABD de dahil olmak üzere diğer tüm ülkelerin önüne geçerek ciddi seviyede ekonomik ve siyasi gerginlikleri körükledi. Zengin ülkeler, yoksul ülkelerin fosil yakıtlardan uzaklaşmasına yardımcı olmak için verdikleri mali sözleri tutamadılar. Ukrayna'dan Gazze Şeridi'ne ve şimdi de Lübnan'a kadar genişleyen bir savaş girdabı, küresel iklim anlaşmasının önünde bir engel haline geldi.
Bir de en büyük ve en önemli belirsizlik var: Yaklaşan ABD seçimleri.
Çin'in dönüşümü
Çin dünyanın en büyük güneş paneli üreticisi. Ayrıca rüzgar türbinleri söz konusu olduğunda da dünya lideri. Elektrikli araçlar için batarya üretiminde de birinciliği kimseye kaptırmıyor. Diğer tüm ülkelerden daha fazla elektrikli otomobil, otobüs ve motosiklet üretiyor.
Ayrıca kamyonlardan fabrikalara ve gelişmiş silahlara kadar her şeyin elektriklendirilmesine yardımcı olacak bataryaların temel bileşenleri olan kobalt ve lityumun büyük çoğunluğunu da işliyor.
Kısacası diğer tüm ülkelerden daha fazla kömür yakmasına rağmen, yenilenebilir enerjiye geçişin anahtarını elinde tutuyor. Bu da Çin'i şu anda sera gazı yayma noktasında Çin'i zirveye taşıyor.
Çin'in temiz enerji ürünlerindeki hakimiyeti, 2015 yılında Paris anlaşması imzalandığında fazla rahatsızlık uyandırmadı. ABD ve Çin anlaşmanın en önemli iki destekçisiydi. Ancak bugün, daha da geride kalacaklarından korkan Batılı ülkeler, Çin'in elektrikli araçlarına neredeyse aşılamaz gümrük vergileri uyguluyor ve Çin'de işlenen metalleri kendi fabrikalarından çıkarmaya çalıştılar.
Küresen enerji dönümü Çin-ABD ikilisi nedeniyle tıkandı
Bu durum, ABD ve Çin arasındaki iklim diplomasisine yeni bir engel koydu. Washington ve Pekin arasında yükselen siyasi tansiyon da buna yardımcı olmuyor. İki taraf hala iletişimde ama ortak noktada buluşabildikleri pek fazla konu başlığı yok. Onlar tartışırken küresel enerji dönüşümü de tıkanıyor.
Dünya Kaynakları Enstitüsü Başkanı Ani Dasgupta, “Bugünkü jeopolitik durumun Paris Anlaşması'nın yapıldığı zamankinden daha zorlu olduğuna şüphe yok” dedi.
Ancak Dasgupta, pek çok ülkenin dünyanın güçlülerini bir araya gelmeye zorlamaya devam ettiğini ve bunda da başarılı olduğunu belirtiyor. Küresel ısınmanın orantısız etkilerini sıklıkla hisseden düşük gelirli ülkelere atıfta bulunarak, “Paris'ten bu yana gördüğümüz en büyük değişiklik ve memnuniyet verici olanı, Küresel Güney'in iklim liderliğinin yükselişidir” dedi.
İklim değişikliğinin faturasını ödemeye kimse yanaşmıyor
İklim değişikliğindeki bir başka önemli problem de ülkelerin elini taşının altına koymaması. İklim değişikliğiyle mücadelede kimin ne kadar ödemesi gerektiği konusunda yoğun anlaşmazlıklar yaşanıyor.
Bir avuç ülke - ABD, Avrupa'nın büyük bölümü, Kanada, Avustralya ve Japonya - geçtiğimiz yüzyıl boyunca gezegenin ısınmasına neden olan sera gazı emisyonlarının çoğundan sorumlu. Ancak bu ülkelerin her biri, kendi yöntemleriyle, küresel bir çözümün faturasını tek başlarına ödeyemeyeceklerini savunuyor.
Özellikle dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve en büyük kirleticisi olan Çin'in de düşük gelirli ülkelere yardım için para ayırması gerektiğini savunuyorlar.
Tartışılagelen bu yükümlülüğün ortaya çıkardığı tek çözüm ise yoksul ülkelerin zengin ülkeler tarafından salınan sera gazları nedeniyle daha da kötüleşen iklim felaketleriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için kurulan Kayıp ve Zarar Fonu oldu. Fon için 700 milyon dolardan biraz daha fazla bir meblağ taahhüt edildi ki bu rakam, bir ülkenin bir iklim felaketinden kurtulmasının bile maliyetinin yanında devede kulak kalıyor. (Örneğin Avrupa Komisyonu bu hafta Orta Avrupa ülkelerinin son sel felaketine müdahale etmelerine yardımcı olmak üzere 10 milyar dolar tahsis etti).
Son zamanlarda birkaç mahkeme, endüstriyi cezalandırmaya çalışan ya da fosil yakıt şirketlerinin iklim değişikliğiyle mücadelenin maliyetini ödemeye yardımcı olmalarını gerektiren davaları ele almaya başladı. Ancak davacılar galip gelse bile, herhangi bir karar muhtemelen yıllar sonra alınacak.
Bu arada, iklim değişikliğinin maliyetlerini daha çok düşük gelirli ülkeler sırtlıyor. Dünya Meteoroloji Örgütü'ne göre, Afrika ülkeleri sel, kuraklık ve sıcaklık nedeniyle ekonomilerinin ortalama yüzde 5'ini kaybediyor. Birçoğu bütçelerinin 10'da birini doğal afetlerle mücadele etmek için harcıyor.
Savaşla birlikte değişen ittifaklar
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, büyük dünya güçleri için enerji güvenliğini gündemin üst sıralarına taşıdı. Bu hem yenilenebilir enerjiye geçiş argümanını güçlendirdi hem de birçok dünya liderinin odağını petrol ve gazdan uzaklaşmaya vurgu yapmak yerine enerji ihtiyaçları için yeterli miktarda petrole sahip olduklarından emin olmaya kaydırdı.
Bu durum aynı zamanda dünya çapındaki petrol ve gaz üreticilerinin servetlerini de artırdı. Ve elbette dünya genelinde gıda ve yakıt maliyetleri ile birlikte açlık da arttı.
Ukrayna'daki ve Gazze'deki savaşların ardından fosil yakıtlar da dahil olmak üzere küresel ticaret üzerindeki Batı hegemonyası zayıfladı.
Türkiye ve İran Rus enerjisini seçti
Çin ve Hindistan'ın yanı sıra iki rakip ülke Türkiye ve İran, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile enerji anlaşmaları yaparak Avrupa Rus enerjisinden uzaklaşırken Rus petrol ve gazının yeni pazarlara ulaşmasını sağladı. ABD ise kendi petrol ve gazını her zamankinden daha fazla ihraç ederek bu yeni dinamiğe karşı koymaya çalışıyor.
Bu hafta Birleşmiş Milletler'de, özellikle G20 olarak bilinen en büyük 20 ekonomiden dünya liderlerine, iklim değişikliğiyle mücadelede etrafında toplanmaları için bir dizi açıklama yapması bekleniyor.
© 2024 The New York Times Company