24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 25.02.2022 04:35 | Son Güncelleme: 25.02.2022 07:57

NATO Ukrayna’da masum değil

Putin, Stalin’den bu yana görülmüş en güçlü ve kontrolsüz Rus lider. Ancak o bugünkü haline dönüşürken ABD ve NATO’nun onu uzaktan izleyip hiçbir şeye karışmayan masumlar olduğu da söylenemez. ABD’nin NATO’yu genişletmeye çalışması yanlıştı
Fotoğraf: Lynsey Addario/New York Times
Fotoğraf: Lynsey Addario/New York Times

Thomas L. Friedman

Ukrayna’daki gibi büyük çaplı bir çatışma başlayınca gazeteciler kendine hep aynı soruyu sorar: “Nerede konumlanmalıyım?” Kiev mi? Moskova mı? Münih mi? Washington mı? Bu sefer cevap hiçbiri değil. Bu savaşı ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in zihninin içine yerleşirseniz anlayabilirsiniz. Putin, Stalin’den bu yana görülmüş en güçlü ve kontrolsüz Rus lider; savaşın zamanlaması onun emellerinin, stratejilerinin ve hoşnutsuzluğunun ürünü. 

Ancak hepsi bir yana, Amerika da onun değirmenine su taşıma konusunda masum değil.

Neden mi? Putin Ukrayna’nın kendi etki alanından çıkma arzusunu hem stratejik bir kayıp hem de kişisel bir aşağılanma olarak görüyor. Pazartesi günkü konuşmasında net bir şekilde Ukrayna’nın bağımsızlık hakkı iddia edemeyeceğini, Rusya’nın bölünmez bir parçası olduğunu söyledi; hatta Ukrayna halkı “bize kanla, aile bağlarıyla bağlı” ifadelerini kullandı. Putin’in özgür seçimle gelmiş Ukrayna hükümetine yönelik saldırısının, jeopolitik bir töre cinayetine benzemesinin sebebi bu.

Putin (çoğunluğu NATO yerine Avrupa Birliği’ne katılmak isteyen) Ukraynalılara esasen şöyle diyor: “Yanlış adama aşık oldunuz. Ne NATO ne de AB ile kaçabilirsiniz. Eğer hükümetinizi ölümüne dövmem ve sizi saçınızdan tutup eve sürüklemem gerekiyorsa, bunu yaparım.”

Çirkin ve ilkel bir tutum. Ne var ki önemli bir arka planı var. Putin’in Ukrayna’ya bağlılığı gizemli bir milliyetçilikten ibaret değil.

Ateşe atılan iki odun

Bana göre bu ateşe taşınan iki büyük odun var. Birincisi, ABD’nin 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, daha doğrusu, buna rağmen NATO’yu genişletmek yönündeki yanlış kararı. 

İkinci ve daha büyük etken ise Putin’in kendi liderlik zaaflarını kapatmak için Rus sınırına yaklaşan NATO’nun genişlemesinden pervasızca istifade edip Rusları bir araya getirmesi. Putin Rusya’yı komşularını itecek değil, çekecek; birçok vasıflı kişinin Batı’ya vize almaya uğraşmak yerine ülkede kalmayı tercih etmesi isteğini uyandıracak bir ekonomik modele dönüştürmede son derece başarısız oldu.

Her iki etkene de bakalım. Çoğu Amerikalı 1990’ların sonunda ve 2000’lerin başında NATO’nun Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Letonya, Litvanya ve Estonya gibi ülkeleri içine alacak şekilde genişlemesine yeterince dikkat etmedi; bu ülkelerin hepsi eski Sovyetler Birliği’nin ya parçasıydı ya da etki alanı içindeydi. Bu ulusların, Sovyetler Birliği’nin devamı olan Rusya’dan saldırı gelmesi halinde ABD’nin kendilerine yardım etmesini sağlayacak bir ittifakın parçası olmak istemesinde şaşılacak bir şey yoktu.

Asıl esrarengiz olan, ABD’nin neden Rusya zayıfken NATO’yu buraya doğru ittiği. Halbuki Soğuk Savaş boyunca ABD günün birinde Rusya’da demokratik bir devrim olmasının ve ülkeyi tereddütlü bir şekilde bile olsa demokrasiye dönüştürüp Batı’ya dahil edecek bir liderin hayalini kuruyordu.

Ben de dahil olmak üzere az sayıda yetkili ve siyaset meraklısı aynı soruyu sordu ama sesimiz duyulmadı.

Clinton yönetiminin tepesinde aynı soruyu soran tek ve en önemli kişi Savunma Bakanı Bill Perry oldu. O anı yıllar sonra hatırlayan Perry 2016 yılında Guardian gazetesine şu açıklamayı yapmıştı:

“Son yıllarda olup bitenlerin suçu büyük oranda Putin’e yüklenebilir. Ama önceki dönemde kabahatin ciddi kısmının ABD’de olduğunu söylemek zorundayım. Yanlış yöne gitmemize neden olan ilk eylemimiz, NATO genişlemeye başladığında aralarında Rusya’nın komşularının da bulunduğu bazı Doğu Avrupa ülkelerini ittifaka kabul etmekti. 

“O dönemde Rusya ile yakın çalışıyorduk ve NATO’nun düşman değil dost olduğu kanaatini benimsemeye başlıyorlardı… Ancak NATO’nun sınırlarına dayanmasından çok rahatsız oldular ve bize bunu sürdürmememiz için ciddi itirazda bulundular.”

Yeni Soğuk Savaş nasıl başladı?

2 Mayıs 1988’de, Senato NATO genişlemesine onay verdikten hemen sonra, Amerika’nın Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü başarılı çevreleme politikasının mimarı George Kennan’ı aradım. Dışişleri Bakanlığı’na 1926’da giren ve 1952’de ABD Moskova Büyükelçisi olan Kennan, muhtemelen Amerika’daki en büyük Rusya uzmanıydı. O günlerde 94 yaşında olmasına ve güçlükle konuşmasına karşın, NATO’nun genişlemesine dair fikrini sorduğumda son derece berrak bir zihni olduğunu gördüm.

Cevabının tamamını aktarıyorum:

“Bence bu yeni bir Soğuk Vavaş başlangıcı. Rusların zaman içinde son derece sert tepki vereceğini ve bu durumun onların siyasetini olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum. Bence büyük hata yapılıyor. Hiç gereği yoktu. Kimse kimseyi tehdit etmiyordu. Bu genişleme Amerika’nın Kurucu Babalarını mezarlarında ters döndürür.

“Bir sürü ülkeyi korumak için imza attık, halbuki bu taahhüdü gerçekten yerine getirecek kaynağımız da, böyle bir niyetimiz de yok. [NATO’nun genişlemesi] dış işlerden herhangi bir reel menfaati bulunmayan Senato’nun düşüncesizliğinden ibaret. Canımı sıkan, bütün Senato görüşmelerinin bu denli yüzeysel ve bilgisiz olması. Rusya’nın Batı Avrupa’ya saldırmak için yanıp tutuşan bir ülke olarak anılması özellikle çok canımı sıktı.

“Nasıl olup da anlamıyorlar? Soğuk Savaş’taki farklılıklarımızın kaynağı Sovyet komünist rejimiydi. Şimdi söz konusu Sovyet rejimini kaldırmak için tarihindeki en büyük kansız devrimi gerçekleştirmiş bir halka sırt çeviriyoruz. Üstelik Rus demokrasisi, kendilerini Rusya’dan korumak üzere anlaşma yaptığımız ülkelerin hepsi kadar, hatta daha da ileri. Elbette Rusya’dan sert tepki gelecek; sonra da (NATO’yu genişletenler) Rusya’nın böyle olduğunu zaten bildiklerini söyleyecekler, ama bu doğru değil.”

Tam da dediği gibi oldu.

Elbette Soğuk Savaş sonrası Rusya’nın – II. Dünya Savaşı ertesinde Almanya ve Japonya’nın yaptığı gibi – liberal bir sisteme evrileceği kesin değildi. Aslında Rusya’nın demokrasi deneyiminin ne kadar az olduğu düşünülünce epey zor görünüyordu. Ama o günlerde bazılarımız bunu denemeye değer bulduk, çünkü Avrupa’daki yeni güvenlik düzeninin dışında bırakılmak yerine içine alınması halinde, yeterince demokratik olmayan bir Rusya’nın bile komşularını tehdit etmekten doğan çıkarı ve bunun için sebebi çok daha az olabilirdi.

Tabii ki bunların hiçbiri Putin’in Ukrayna’yı parçalamasını haklı çıkarmaz. Putin ilk iki başkanlık dönemi boyunca – 2000-2008 arası – zaman zaman NATO genişlemesi hakkında homurdansa da pek bir şey yapmamıştı. O günlerde petrol fiyatları da Putin’in yurt içindeki popülerliği de yüksekti; komünizmin çöküşünün ardından yeniden yapılanma ve yoksullaşmayla geçen sancılı on yıl sonrasında kişisel gelirlerin fırladığı bir Rusya’nın başındaydı.

Ama 2010’larda Rus ekonomisi yerinde saydıkça Putin’in elinde iki seçenek kaldı. Ya daha köklü ekonomik reformlar yapacak ve sıkı kontrolü gevşetme riskini alacak ya da yozlaşmış, ahbap çavuş kapitalizmine dayalı kleptokraside, yani hırsızlar rejiminde inat edecekti. American Enterprise Institute’ten Rusya uzmanı ve “Yeltsin: A Revolutionary Life” kitabının yazarı Leon Aron’a göre, ikinci yolu seçti. Bugünlerde Putin Rusya’sının geleceği üzerine yeni bir kitap yazmakta olan Aron, Putin’in bu tercihin üzerini örtmek ve dikkatleri başka yöne çekmek adına popülerliğinin dayanağını değiştirdiğini, “Rusya’daki yeni refahın dağıtıcısı ve ekonomik reformcu olmayı bırakıp anavatanın muhafızı haline geldiğini” söylüyor. 

Aron’un tabiriyle, tam da Putin’in intikam peşinde bir milliyetçiye ve kalıcı bir “savaş dönemi liderine” dönüşmesini sağlayacak yurt içi siyasi sebeplere sarıldığı bir zamanda, Rus halkını kendi arkasında birleştirmek adına aradığı heyecan verici tehdidi bir anda önünde buldu: “NATO’nun genişlemesi adındaki kolay hedef.”

O günden beridir her ne kadar NATO’nun Ukrayna’yı içine alacak şekilde genişleme planı bulunmadığını bilse de bu hedefe oynamayı sürdürüyor.

Ülkeler ve liderler aşağılanmaya genellikle ya saldırganlıkla ya da içe dönüşle tepki verir. Çin Batı kaynaklı “aşağılanma yüzyılını” yaşadıktan sonra Deng Şiaoping’den şu cevap gelmişti: “Gününüzü göreceksiniz. Sizi kendi yöntemlerinizle yeneceğiz.”

Putin Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve NATO’nun genişlemesi sonrası kendisini Batı tarafından aşağılanmış hissedince şu yanıtı verdi: “Gününüzü göreceksiniz. Ukrayna’yı mahvedeceğim.”

Aslında bu kadar basit olmadığını biliyorum ama demek istediğim şu: Bu savaş Putin’in savaşı. Kendisi de Rusya ve komşuları için kötü bir lider. Ama Putin bugünkü haline dönüşürken Amerika ve NATO’nun da onu uzaktan izleyip hiçbir şeye karışmayan masumlar olduğu söylenemez.

© 2022 The New York Times Company