Esin Hamamcı
Çağatay Odabaş’ın 7 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği kişisel sergisi Işık. Gölge. Sahneler, Ruzy Gallery’nin iki katına yayılıyor. Filmlerdeki bir obje olarak mumlardan ilham alan eserler, sinema filmlerinin bir sahnesinden yola çıkarak hazırlanmış. Galerinin alt ve üst katlarında göreceğiniz mumdan tabloların her biri, yanlarındaki karekodla açılarak hangi filmden esinlenerek alındıysa o filmin ilgili sahnesine bağlanıyor. Hem dijital hem fiziksel deneyimi bir arada sunan serginin üst katı ise film atmosferlerini yaşatır nitelikte. Rahman Altın, namı diğer Rahimonov ise bir bestesiyle sergiye eşlik ediyor. Işık. Gölge. Sahneler üzerine Çağatay Odabaş’la konuştuk.
Ruzy Gallery’i adeta mumlarla aydınlattığınız serginiz Işık. Gölge. Sahneler’in hikayesi nasıl başladı? Size ilham olan çıkış noktası neydi?
Sinemanın çok fazla çeşitlilik sunan bir dünyası mevcut. Bu çeşitlilik içinde bulunduğu filmlerden bağımsız olarak da kendi hikayelerini yaratan karakterler, objeler, mekanlar vs. ile ortaya çıkabiliyor. Hem bu bağımsızlık hem de bulunduğu filmlerde kendisini gösteren bir obje olarak mumlar üzerinde çalışmaya başladım. Bu uzun bir süreç oldu benim için. Araştırma, okuma ve sergi bütünlüğü yaratmak adına yoğun bir çalışma sonucunda sergi oluşmaya başladı.
Serginin en önemli etkisi sinema ve resmi ortak noktada buluşturması. Sinemayla olan bağınız nasıl başladı?
Andrey Tarkovski’nin de çokça üzerinde durduğu gibi çocuklukta yaşadıklarınız üretimlerinize etki ediyor. Ben çocukken filmlerin içinde büyüdüm. Sosyal medya ve internetin olmadığı yıllarda video kaset döneminde rahmetli dayım VideoHaber diye bir dergi yayınlıyordu. Dolayısıyla yeni çıkan ve çıkacak tüm filmler, film şirketlerinden dayımın ve bizim evimize geliyordu. Düşünsenize ilkokul çağındasınız ve internet yokken, üstelik televizyonlarda bile bir-iki kanal varken adeta gökten film yağıyor. Daha sonra bu filmlerde izlediğim senaryoları oyuncaklarımla tekrar canlandırdığımı, resim yaparken yine izleyip etkilendiğim filmlerin resimlerini yaptığımı fark ettim. Bununla ilgili çok güzel çocukluk resimlerimin olduğu bir arşivim var. Babam neredeyse hepsini saklamış. Sorunun başına dönecek olursam, dediğim gibi izlediğim o filmlerle yaşamayı sevdiğimi daha çocukken fark etmiştim.
Bu bağlamda sergideki fiziksel tablolara baktığımızda, seçtiğiniz bir film sahnesinden mumu bir metafor olarak kullanarak ele alıyorsunuz. Yine galeride yer alan karekodlarla mumların hangi filmden hangi sahneye ait olduğunu izleyebiliyoruz. Neden özellikle mumlar ve içerisinde mum geçen filmlerden sahneleri nasıl seçtiniz?
Sergideki eserler ile izleyicinin daha kuvvetli bir bağ kurabilmesi adına her yöntemi serginin içine dahil ettik. İlk bakışta birbirine benzeyen mum resimleri gibi görünse de izleyici karekodlar üzerinden ilgili sahneyi izlediği zaman eser daha da anlam kazanıyor. Bunun gibi sergiyle ilgili bir başka önemli nokta ise dünyaca ünlü besteci ve opera sanatçısı Rahman Altın’ın sergi için özel bir müzik yaratması oldu. Böylece sergiye girdiğinizde tıpkı bir sinema filmini seyrediyor gibi, müziğiyle, dekoruyla ve en önemlisi oyuncuların resimlerinin oluşturduğu bir dünyada bulabiliyorsunuz kendinizi.
“Mumları insan yaşamına çok benzetiyorum”
Bazı tablolarda tek, bazılarında ise birkaç mumla ya da farklı yanma sürelerinde olan mumlarla karşılaşıyoruz. Bunu yansıtırken eserlerinizde hangi malzemeyi kullandınız?
Mumları insan yaşamına çok benzetiyorum. İlk yaktığınız zaman çocuksu, genç, heyecanlı ışığı ilerleyen zamanlarda mum hafif erimeye başladığında yerini daha sıcak ve estetik bir hale bırakıyor. Bu dönemi orta yaşlar gibi. En sonunda ise iyice eriyip loş, dingin ve bilge bir ışık ile ömrünü tamamlayıp belki başka bir yaşama gidiyor. Eserlerde farklı yanma sürelerine işaret etmemin sebebi bu. Yaşamı simgelemek gibi. Bazı eserlerde birkaç adet mum olması ise aileyi, dostluğu ve yine insanları ifade ediyor.
Işık ve atmosfer yaratma konusunda mumların sinemayla olan bağı üzerine ne söylemek istersiniz?
Yarattığı ışık ve oluşturduğu atmosfer itibariyle sinema dünyasında farklı yönetmenler tarafından tercih edilen bir obje mum. Zamansızlığı sayesinde yine pek çok çeşit filmde karşımıza çıkıyor. Öyle ki uzak bir gelecekte geçen bir filmde de kendine yer bulabiliyor veya yakın bir geçmişteki filmde de yine karşımıza çıkıyor. Bu iki farklı zaman dilimindeki mum görsellerinin yerini değiştirseniz bile mum yine aynı şekilde o sahnenin devamlılığını sağlıyor.
“Sergi 60 eserden oluşuyor”
Sergide toplamda kaç eser yer alıyor?
Işık. Gölge. Sahneler, 60 eserden oluşan bir sergi. Bu eserlerden 4 tanesi mumlarla birlikte yine sinemanın ikonik karakterlerini içeriyor. Böylece benim önceki portrelerim ile mumlar arasında bağlantı kurmak açısından izleyiciye yardımcı oluyor. Geriye kalan tüm eserler sadece filmlerdeki mumlardan oluşuyor. Ayrıca sergimizin süresi çok uzun olduğu için bazı eklenen eserler ile sergide bazı küçük oyunlar yapacağız.
Galerinin üst katından bahsedecek olursak burada nasıl bir sergileme tekniği geliştirdiniz? İzleyicilere film sahnesini yaşatacak bir alan oluşturma fikri nasıl gelişti?
Sergi iki kattan oluşuyor. İlk kat resimlerin daha sade ve daha günümüze referans veren bir sunumu gibi. Her katta bir kadın bir erkek figürü var. Bu figürler bulunduğu katın temsil ettiği zamanlara referans veriyor. Sizin bahsettiğiniz üst kat ise geçmişe referans veren bir dekorasyon ile oluşturuldu. Bu konsept tamamı ile Ruzy Gallery’nin kurucusu Esra Çevik’e ait. Resmen bambaşka bir dünya ve atmosfer yarattı Esra Hanım. Bu atmosferi yaratırken seçilen özel eşya ve objeler filmlere referanslar vererek izleyicinin sergiyle olan bağını daha da güçlendiriyor.
Sergiyi 25 Aralık’a dek Ruzy Gallery'de ziyaret edebilirsiniz.