Her depremde akla ilk gelen ‘Müteahhit malzemeden mi çalmış’ sorusu olur. Biz de merak ettik; 5 katlı 10 daireli sıradan bir konut inşaatında malzemeden en fazla ne kadar çalınabilir? Ortaya şöyle bir hesap çıkıyor:
Türkiye’de arsa bedeli hariç ortalama konutlarda metrekare maliyeti 8 bin lira civarında. Bunun 1688 lirası beton ve demir... Bu iki kalemden çalınabilecek maksimum rakam ise metrekarede sadece 340 lira
Hatay, Gaziantep, Malatya, Adıyaman ya da depremin etkili olduğu 10 ilden hangisi olursa olsun değişmeyen tek bir manzara var: Bir bina yıkılmış ama yanındaki sapasağlam. Ya da onlarca enkazın arasında nazar boncuğu gibi tek başına dimdik ayakta kalan tek bina… Zemin aynı zemin, deprem aynı deprem ama binalarda yarattığı yıkım aynı değil. Hatta bu 99 yılından sonra yeni deprem yönetmeliğine göre yapılan binalar için de geçerli… Oysa 99 Marmara Depremi’nden sonra yeni yönetmelik çıkarılmış ve zemin özelliğine, proje türüne göre müteahhitlerin hangi malzemeyi nerede, ne miktarda ve nasıl kullanacağı en küçük ayrıntısına kadar belirtilmişti. Öyleyse neden böyle bir tablo ortaya çıktı? İşte bu soruyu deprem bölgesinde incelemelerde bulunan üniversite hocalarından meslek örgütü temsilcilerine; inşaat mühendislerinden deprem hocalarına kadar konunun tüm uzmanlarına sorduk. Verdikleri ortak cevap ise, “Müteahhitler projeleri en hızlı şekilde en ucuza tamamlamak istiyor. Malzemeden ve işçilikten çalıyorlar. Yıkılan binaların çoğunda çok ince kesitli donatıların ve etriyelerin (betonarme yapılarda kolon ve kirişleri sararak elemanların zarar görmesini engellemek için kullanılan, inşaat çeliğinin bükülmesiyle elde edilen bir sargı donatısı) olduğunu, kolonlarda da çok az demir kullanıldığını tespit ettik. Bu ise demirden çalındığını gösteriyor” oldu. Ama depremde dimdik ayakta kalan binalar için de ayrı bir parantez açtılar: “Sayıları çok az olmakla beraber işini layıkıyla yapanlar da var…”
Demir ve betonun önemi
Öyleyse bu hırsızlık nasıl yapılıyor ve ne kadar fazladan kazanç sağlıyor? Bu sorunun cevabını vermek için önce konut projelerindeki metrekare birim maliyetini hesaplamak gerekiyor. Konut projelerinde bir metrekare inşaatın maliyeti arsa bedeli hariç yaklaşık 8 bin lira. Bu bedelin içinde demir, beton, işçilik, elektrik-su giderleri, harçlar, proje bedelleri gibi kalemler yer alıyor.
Bir projede yapı sağlamlığını yani depreme dayanıklılığı mevzuata uygun beton ve demir kullanımı sağlıyor. Mahalle arasında standart bir yapı ele alındığında, sorunsuz zeminde, bir metrekare inşaat için ortalama 60 kg demir kullanılıyor. 1 kg demir ortalama 17 lira. Dolayısıyla 1 metrekare inşaatta demir maliyeti 1.020 lira tutuyor.
Bir diğer gider kalemi olan betona gelirsek, ‘99 Deprem Yönetmeliği’ ile hazır beton kullanılması zorunlu hale getirildi ve projelerde genel olarak C30 hazır beton kullanılıyor. C30, santimetrekarede 300 kg basınç mukavemetine sahip beton demek. (Oksijen’in notu: Deprem riskine sahip bölgelerde ve yüksek katlı binalarda C35 kullanılıyor.)
1 metrekare inşaatta 0.38 metreküp beton tüketiliyor. Bunun da birim fiyatı 1.750 lira. 1 metrekare inşaattaki 0.38 metreküp de 668 lira ediyor. Demir ve betonun toplam maliyeti metrekare başına 1.688 lira yapıyor.
Nasıl çalıyorlar?
Sıra çalınma yöntemlerine geldi… Metrekarede 60 kg demir kullanılıyor demiştik, bunu üçte bir oranında indirirsek metrekarede kullanılan demir 40 kg düşüyor. İnşaat mühendislerine göre bu oranda bir hırsızlık yapıldığında bina düşey yüklerde ayakta durabiliyor ama depremde yıkılıyor. Bu durumda demir maliyeti metrekarede 1.020 liradan 680 liraya düşüyor. Çalınan demirin karşılığı metrekare başına 340 lira.
Betonda ise demirdeki gibi bir yöntem uygulanmıyor. Çünkü proje kesitleri değişmediği için kullanılan beton miktarına müdahale edilemiyor. Bunun yerine kullanılan betonun cinsi değiştiriliyor. En çok yapılan uygulama ise C30 hazır beton yerine C20 kullanmak. C20 beton inşaat sektöründe kullanılan en dayanıksız, güçsüz beton olarak kabul ediliyor. 1 santimetrekaresi 200 kiloluk bir yüke dayanabiliyor. Oysa C30’un dayanımı santimetrekarede 300 kilogram. Dolayısıyla C20, C30’dan daha ucuz. C30’un metreküp fiyatı 1.750 lira iken C20’nin fiyatı 1.600 liraya iniyor. 1 metrekare inşaatta 0.38 metreküp beton kullanıldığından maliyeti 608 liraya düşüyor. Metrekare başına çalınan miktar 60 TL.
Demirden metrekarede 340 lira çalınırken betonda bu rakam 60 lira olarak gerçekleşti. Yani metrekarede toplam 400 liralık hırsızlık yapılmış oldu. Standart bir konut inşaatının metrekare birim maliyetinin 8 bin lira olduğunu ifade etmiştik. Burada 400 liralık bir hırsızlık olduğu için metrekare inşaat maliyeti artık 7 bin 600 lira…
100 metrekare daire örneği
Metrekare başına çıkardığımız bu rakamları şimdi 5 katlı, her katta 100 metrekarelik 2 dairenin bulunduğu bir projeye uygulayalım… Daireler toplamda bin metrekare yapıyor, ortak kullanım alanı olarak 200 metrekare de eklendiğinde proje büyüklüğü 1.200 metrekare oluyor. Çalmadan, çırpmadan proje tamamlandığında 9 milyon 600 bin TL tutuyor. Sadece beton ve çimentodan çalındığında ise maliyet 9 milyon 120 bin liraya iniyor. Yani çalınan rakam toplam 480 bin lira. Toplam 10 daire olduğu için de daire başına yapılan hırsızlık 48 bin lira oluyor.
Zemin sorunu
Türkiye deprem ülkesi ve zemini sağlam şehir sayısı çok az. İnşaat zeminlerinde toprak kayması, sıvılaşma riski, yer altı suyu gibi farklı problemler ortaya çıkabiliyor. İnşaatın yapılacağı alan zemin etüt raporuyla belirleniyor. Ve zemin kötü çıkarsa iyileştirme çalışması yapılması gerekiyor, bu da maliyeti artırıyor. 500 metrekarelik taban oturumu olan bir projede zemin etüdü 25 ile 50 bin lira arasında tutuyor. Zemin sorunlu çıkarsa iyileştirme maliyeti 1 milyon liradan başlayıp 5 milyon liraya kadar çıkabiliyor. Verdiğimiz 5 katlı proje örneğinden yola çıkarsak daire başına maliyet 50 bin lira daha artabiliyor.
Her şey kağıt üzerinde kaldığı için on binlerce canımız toprak altında
99 Marmara Depremi sonrası çıkarılan, en son 2019’da yenilenen imar yönetmeliği, kağıt üzerinde dört dörtlük. Ancak iş sahada uygulamaya gelince akılalmaz suistimaller, ihmaller ve hatalar var. Hiç kimse işini yapmıyor, bedelini on binler ödüyor
Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç ve Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Başkanı Tayfun Gücenmez, mevzuatla uygulama arasındaki farkları Oksijen’e anlattı
99 Marmara Depremi, Türkiye için bir milattı. ‘Deprem öldürmez bina öldürür’ mottosu ile deprem riskine karşı yeni bir bina yönetmeliği hazırlandı. Mevzuat deprem riski göz önüne alınarak baştan yazıldı. Kullanılacak malzeme standartları belirlendi, parametreler revize edildi. Uygulama süreci için de ‘yapı denetim sistemi’ kuruldu. 2008 ve 2018 yıllarında sistem yeniden günün ve teknolojinin şartlarına göre geliştirildi. Konunun uzmanları ‘Japonya’da bile böyle yönetmelik yok, dünyanın en iyisi’ dedi. Yeni binalar ‘deprem yönetmeliğine göre yapıldı’ diye pazarlandı. Öyle ki 99’dan sonra yapılan binalarda sorun olmaz algısı oluştu.
Bu tablo yaşanmamalıydı
Ama 6 Şubat’ta yeni yapılan binaların da yıkılması bu algıyı yerle bir etti. ‘Benim evim deprem yönetmeliğine göre yapıldı, öyleyse sağlam’ görüşü 9 saat arayla gerçekleşen iki depremle yıkıldı. Deprem bölgesine giden ve 10 il ile ilçelerinde çalışmalarda bulunan İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç yaşanan tablo için ‘Maalesef yeni yapılan binaların yüzde 30’u ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Tamam binalar depremden hasar görür ama bu tablo da yaşanmamalıydı’ diyerek deprem bölgesindeki durumu gözler önüne seriyor. Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu ise daha ağır bir tablo çiziyor: “Gözlemlerime göre yıkılan binaların yaklaşık yüzde 60’ı yeni binalar.”
Yönetmelik ne diyor nasıl uygulanıyor?
Madem dünyanın en iyi yönetmeliğine sahibiz, bu binalar niye yıkıldı? Bu soruya cevap verebilmek için yönetmelikte yazanları ve yapılması gerekenleri açıklamak gerekiyor. Kağıt üstünde yazılanlara göre genel hatlarıyla sistemi ve sahada uygulanışını deprem bölgesinde incelemelerde bulunan Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç, Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Başkanı Tayfun Gücenmez anlattı…
Yerel yönetimler ile Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı (ÇŞB) tarafından yerleşim yerlerinin imar planları, deprem riskine göre hazırlanıyor. İnşaat yoğunluğu, yüksekliği gibi sınırlamalar getiriliyor. Bu sınırlamalara göre de mimar; haritacının hazırladığı parsel boyutları, topoğrafyaya göre plan hazırlıyor. Burada binanın kaç katlı olacağı, boyutları ve bodrum katları belirleniyor.
Hüseyin Alan: Yanlış düğme ile iliklemeye başladığınızda diğerleri de hatalı olur. İlk hatamız burada. ‘Her zemine uygun mühendislik ile inşaat yapılır, denizin ortasına bile yapılır’ şaklabanlığını bir kenara bırakmak lazım. Fay zonları üzeri bile yapılaşmaya açılmış. İzmir, Eskişehir, Manisa, Balıkesir, Bursa, Manisa, Muğla’da binalar fay hattı üzerine yapılmış. Kim bunları yapmış, belediyeler ve bakanlık. Düzen rant ve talan üzerine kurulmuş. Hatay’da Asi Nehri üzerinde topoğrafik etkiden kaynaklı 1 metreye ulaşan açılmalar var. En az 100 metre yaklaşım yerleri park, bisiklet yolu yapılmalıyken imara açılmış ve binalar da ‘Asi Nehri manzaralı’ diye pazarlanmış.
Eyüp Muhçu: Depremden zarar gören 10 kentimize de baktığımızda yerleşim yerlerinin yanlış seçildiği çok net ortaya çıkıyor. Tarım alanları, dere yatakları, heyelan bölgeleri imara açılmış. İslahiye’de dere doldurulup üzerine bina dikilmiş. Devrilmiş binalar var, bu binanın yanlış yapılmasından değil yerin yanlış seçilmesinden kaynaklanıyor.
Hazırlanan plan, inşaat mühendisine gönderiliyor ve mühendis 1/200’lük taslak planı hazırlıyor.
Taner Yüzgeç: En büyük sorunlardan biri imza yetkisi olan mimar ve mühendislerin yetersizliği. Mühendisler mezun olur olmaz imza yetkisine kavuşuyor. 91’i devlet olmak üzere 138 üniversitede mühendislik fakültesi var ve her yıl binlerce mezun veriyor. Diploma ile birlikte mühendisler imza yetkisine de kavuşuyor. Mesleki yeterlilik, uzmanlık aranmıyor. Binlerce mühendis sadece planlara para karşılığı imza atıyor. O kadar kötü bir rekabet var ki, 100 liraya yapılması gereken proje için 10 lira alan var. Oda olarak bir mühendisin alması gereken asgari ücreti açıkladık, böyle bir sistem uygulamaya başlandı ama Rekabet Kurumu bunu engelledi. Şu an inşaat mühendisleri sadece imza atarak risk satın alıyor. Durum bu kadar vahim. Oysa mezun olduktan sonra staj yapmalı, gerekli donanıma eriştiğinde imza yetkisine kavuşmalı.
(Örnek gösterilen Japonya’da bir inşaat mühendisi mezun olduktan sonra 2 yıl zorunlu staj yapıyor. Ardından sınava giriyor ve sadece sınavda ilk yüzde 7’lik dilime girenlere imza yetkisi veriliyor. Ayrıca yetkiyi aldıktan sonraki ilk 5 yılda da mesleki eğitimlerden geçmek zorunda.)
Hazırlanan plan jeoloji mühendisine zemin etüdü için gönderiliyor. Binanın oturacağı zemine göre en az 30 metre derinliğinde 3 sondaj kuyusu açılıyor. Her 1.5 metrede numuneler alınıyor. Deneyler yapılıyor ve elde edilen veriler laboratuvara yollanıyor. Çıkan veriler neticesinde de rapor hazırlanıyor. Sıvılaşma riski, toprak kayması, yeraltı suyu gibi onlarca parametre ve saptanan riskler inşaat mühendisine bildiriliyor. Bu işlemler yapılırken de yapı denetim firmasına bağlı jeoloji mühendisi ve belediye yetkilileri denetim yapıyor.
Hüseyin Alan: 3 sondaj kuyusunun açıldığı, 180 deneyin yapıldığı, numunelerin laboratuvara günderildiği etüdün kabaca maliyeti 50 bin lira. Ama böyle bir işlem için alınan ücret 2 bin liralara kadar indi. Bu ücret sondajda kullanılacak kazı makinesinin ancak mazotuna yeter. E öyleyse yapılmıyor demektir. Kim denetleyecek, denetim firması ve belediye. Bugün depremin en çok hasar verdiği yerlerden biri olan Gaziantep Belediyesi’nde bir tane bile jeoloji mühendisi olmadığını biliyor muydunuz? 2.5 milyon kişinin yaşadığı kent tek örnek değil. Böyle onlarca büyükşehir belediyesi var, ilçe belediyelerine daha gelmedik. Bilgiye sahip insan kaynağınız yoksa raporun hazırlanıp hazırlanmadığını bile tespit edemezsiniz.
İnşaat mühendisi, kendisine yollanan zemin etüt raporuna göre 1/100 ve 1/50 uygulama projelerini hazırlıyor. Kullanılacak malzemenin özelliklerinden miktarına, hangi tekniklerle kullanılacağına dek bütün detaylar bu planlara işleniyor. Mimarın planında zemin etüdüne göre sorun varsa revize etmesi isteniyor.
Tayfun Gücenmez: Hatay’da yamaçlardaki binalarda çok sorun yok. Ama özellikle Defne Mahallesi ve 75. Yıl Bulvarı üzerindeki binalar devrilmiş durumda. Bu ise zemine göre inşaat yapılmadığının en önemli kanıtı.
İlk plan, elektrik ve makine mühendisine yollanıyor. Onlar da binanın elektrik hatları ile doğal gaz, asansör gibi mekanik işlevleri ile ilgili projeleri hazırlıyor.
Taner Yüzgeç: Projelerde kar amacı birinci planda, yapı güvenliği ikinci plana atıldı. Dolayısıyla ilk tasarruf mühendislik hizmetlerinde yapılıyor. 1 yılda yapılacak projeleri 3 ayda çıkartanlar var. Bütün amaç hızla üretim yapıp satmak.
Eyüp Muhçu: Yapı denetim sistemi ile birlikte bütün kontrol onların eline geçti. Mimarı da mühendisleri de onlar belirliyor. Sürece itiraz eden olmuyor.
Hazırlanan zemin etüt raporu, mimari, statik, elektrik, mekanik projeler yapı denetim firması tarafından denetleniyor ve ilgili belediyeye teslim ediliyor. Belediye son kontrolü yapıyor, hata veya eksik varsa revize istiyor. Proje yönetmeliğe uygunsa yapı izin belgesi veriliyor. Bu belge ile uygulamaya geçiliyor.
Hüseyin Alan: Yapı denetim firması denetim için ücret alıyor.Belediyeler de projeyi denetlemek için ‘ruhsat harcı’ adı altında 100 bin TL alıyor. Ama ne yapı denetim uzmanı ne de belediyeler görevlerini yerine getiriyor.
Temel kazılıyor. Bu işlem sırasında hem belediye yetkilileri hem de yapı denetim uzmanı görev alıyor. Zemin kazıldıkça, jeoloji mühendisi tarafından saptanan ve raporda bildirilen veriler dışında bir tablo ile karşılaşılırsa çalışma durduruluyor, örnek alınıyor. Yeni duruma göre plan ve projeler revize ediliyor.
Hüseyin Alan: Zemin etüt raporu alınsa bile sahada her zaman aynı çıkmayabilir. Uygulamada yanılma payı adım adım kontrol edilmeli. Jeoloji ve inşaat mühendisleri, belediye yetkilisi, yapı denetim uzmanı bundan sorumludur. Ama gel gör ki bu uygulamaların hiçbiri sahada yok. Her şey müteahhidin kontrolünde gerçekleşiyor. Çünkü orada bir sorun çıksa maliyet artacak.
Her şey plana uygun ilerlerse temel atma işlemine geçiliyor. Planda belirtilen depreme dayanıklı C35 ya da duruma göre daha da güçlü özellikli hazır beton ve demir kullanılıyor. İşlemler şantiye şefi tarafından koordine ediliyor.
Taner Yüzgeç: Sahadaki en kritik görevde bulunanlardan biri inşaat şefidir. Mühendis ya da mimar olması gerekir. Ancak Türkiye’deki kanunlara göre tam zamanlı inşaat şefi kriteri var. Buna göre bir inşaat mühendisi 5 farklı proje yürütebilir ve bu projelerin toplam inşaat metrekaresi 30 bini geçemez. Böyle bir uygulama olabilir mi? Bu adam hangi şantiyeye gidip hangisini kontrol edecek? Hangi birine yetişecek? Her inşaatta tam zamanlı şantiye şefi olmalı ama sadece müteahhitler daha az masraf yapsın diye bu kural uygulanmıyor. Maalesef siyasiler de bilgi sahiplerinin değil sermaye sahiplerinin etkisinde kalıyor. Bizi dinleyen yok!
Bu işlem sırasında temel dahil her kat, kolon ve kirişlere çip kullanılıyor. Bu kullanılan malzemenin standardının tespit edilmesi için yapılıyor. Çipe yer ve konumunu gösteren bir numara veriliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde kurulan veri bankasına işleniyor. Böylece yanlış malzeme ve yanlış miktarda kullanım engelleniyor. Bu işlemler yapı denetim firması ve belediye yetkilileri tarafından denetleniyor.
Tayfun Gücenmez: 1 Ocak 2019 tarihine kadar yapı denetim firmalarını proje sahibi seçiyordu. Ödeme de proje sahibi tarafından yapılıyordu. Ancak bu tarihten sonra havuz sistemine geçildi, ne proje sahibi ne yapı sahibi yapı denetim firmasını seçebiliyor. Kura ile firma belirleniyor. Proje sahibi ücreti de inşaatın bulunduğu ilçedeki mal müdürlüğüne yatırıyor. Hak ediş belgesi belediye tarafından onaylandıkça ücretini alıyor. Bu rakam ise inşaat maliyetinin yüzde 1.5’i gibi sabitlenmiş bir oran. Aynı yönetmelik ile çip sistemine geçildi. Bütün veriler bu çipe giriliyor.
Eyüp Muhçu: 2019 yılında yeni yönetmelik havuz ve kura sistemini getirdi ama bu tarihten sonra yapılan projelerde de hep aynı müteahhitlere aynı denetim firmalarının gittiğini gördük. Bunu nasıl becerdiklerini çözemedik, ahbap çavuş sistemi değişmedi.
Her kat çıkıldıkça kiriş ve kolonların bağlantısı yapı denetim firması tarafından raporlanıyor. Doğru malzeme ve tekniğin kullanıldığı saptanıyor, denetçi onay vermez ise inşaata devam edilmiyor. İnşaat bittiğinde ise hazırlanan bu raporlara uygun olarak yapı kullanım izin belgesi ilgili belediye tarafından veriliyor.
Taner Yüzgeç: Yapı denetim sistemi ilk kurulduğunda inşaat maliyetinin yüzde 4.5’ini alır maddesi uygulandı. Ancak müteahhitlerden o kadar baskı geldi ki bu oran yüzde 1.5’e indirildi. Ama bu da yetmedi, bazı yapı denetim firmalarının kural gereği yüzde 1.5 oranındaki payı resmi olarak aldıklarını ancak tabiri caizse masa altından iade ettiklerini duyduk. Bu sektörde ‘pasif denetim elamanı’ kavramını yarattılar. Proje sahasına gitmeden imza atan mühendis demek bu. Hatta internete girin ‘pasif denetim elemanı aranıyor’ ilanlarını göreceksiniz. İş bu kadar fütursuzca yapılıyor.
Eyüp Muhçu: 2019 yılında devreye giren yönetmeliğe müteahhitler çok itiraz etti. Hatta bunun gevşetileceği konuşuluyordu, depremden sonra bu girişimlerin olmayacağını, olsa bile kabul görmeyeceğini ümit ediyorum.
Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan
Hala fay üzerine bina yapıyoruz…
Deprem bölgesinde 3 temel sorun tespit etik. Birincisi zemin kaynaklı olanlar. Gevşek dediğimiz sorunlu zeminler var. Fay zonları üzerinde yerleşimler var. Örneğin Kahramanmaraş’a bağlı Pazarlı Çiğli köyü fay zonu üzerinde ve köydeki 30 bina yıkılmış. Artık fay üzerine bina yapma saçmalığını bırakmalıyız. İkinci sorun taşıyıcı sistem ve geometri üzerinde yapılan hatalar. Yapılarda yetersizlik var, X ve Y yönlü yapılan perde duvarlar yok. Kolonlar yeterli değil, balkon gibi çıkma yapılar inşa edilmiş. Denetim eksikliği ise bu 3 sorunu da kapsayan ana şemsiye. Kurumlar, kuruluşlar görevlerini yerine getirmemiş. Ve sorunlar sadece 99 yönetmeliğinden önce yapılan binalarda değil, işin çok acı tarafı 2019’da yürürlüğe giren son yönetmeliğe göre yapılan binalarda da var. Daha inşaat aşamasında olan binaların dahi yıkıldığını gördük. Temel sorun sistemde… Yapı denetim firmasının, denetlediği müteahhitten para aldığı bir sistem ne kadar sağlıklı işler?
Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Başkanı Tayfun Gücenmez
Suçu sistemde aramak gerek
Vefatları, acıları yerinde gören bir kişi olarak çok büyük bir felaket olduğunu söylemeliyim. Savunma amaçlı söylemiyorum ama yönetmeliklerin üzerinde bir ivme gerçekleşti. Özellikle ikinci deprem bazı yerlere büyük hasar verdi. Çünkü bazı binalar ilk depremde hasar almasına karşın görevlerini yerine getirip ayakta kaldı ama ikinci deprem bu binaların da yıkılmasına neden oldu. Oysa bu binalar tek depreme göre inşa edildi. Öngörülebilir bir durum değil. Kamuoyu şu an suçlu arıyor, bunda çok da haklılar. Şu an suçlu arayarak sorunu çözemeyiz, sistem sorgulanmalı. Örneğin zemin konusu yani yapılaşmaya açılan yerlerde sorun olduğu net. İkincisi uygulama hataları var. Örneğin beton dökülüyor, ‘kürlenme’ denilen bir işlem var, yani betonun nemi kaybetmemesi gerekiyor. Üzerine özellikle yaz aylarında su dökülmeli. Ama bunun yapılmadığını gördük çünkü enkaza dönen yerlerde betonun dağıldığını tespit ettik. Doğru işlem uygulanan betonda böyle bir durum olmaz.
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç
Kimse işini doğru dürüst yapmıyor
Türkiye’deki yaklaşık 10 milyon binadan yaklaşık 7 milyonunun depremde yıkılacağı öngörülüyordu ve sahada bu durumu maalesef gördük. 99 yılında yeni yönetmelik çıktı, 2011 yılında ise 2017 yılına kadar riskli binaların tespit edilmesi karara bağlandı. Sahada ne yeni yönetmeliğin uygulandığını ne de riskli binaların tespit edildiğini gördük. Oysa bu yapıların tespit edilmesi, güçlendirilmesi gerekirdi. Fay hatlarının tespit edilmesi ve buna göre şehir plancılığı yapılmalıydı. Bunlar için vergi de çıkarıldı ve 23 yılda yaklaşık 35 milyar dolar para toplandı. Ama bu paralar mega projelerde kullanıldı çünkü onlar görünür, diğeri görünmez, reklamı yapılmaz. Yaşadığımız tablo kokuşmuş bir sistemin eseri. Ne belediye, ne yapı denetçisi, ne mühendisi, ne mimarı işini doğru düzgün yapıyor. Çalışan işçi niteliğinde sorun var. İşçinin alması gereken sertifika bile parayla satın alınıyor. Her şey kağıt üzerinde. Sistem müteahhidin karşılaştığı sorunları ortadan kaldırıp hızla projesini bitirip ranta dönmesi üzerine kurgulanmış. Kağıt üzerinde sistem çok iyi ama uygulamada hep kaçak noktalar oluşturulmuş. Yetkilileri defalarca uyardık ama dinleyen olmadı. Önlem almamız engelleniyor. Emlakçı satıştan yüzde 4 komisyon alırken yapı denetim firması yüzde 1.5 alıyor. Niye, çünkü o pazarlıyor. Sorun düzenin kendisi. Müteahhitlik firmaları siyasete etki ediyor.
Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu
23 yılda hiçbir şey değişmedi
Çok acı bir tablo ile karşı karşıyayız, 99 depreminden sonra uygulamada hiçbir şeyin değişmediğini defalarca ifade ettik ve bu yaşanan deprem de kanıtı oldu. Sistemin bütün kademeleri sorunlu. Kağıt üzerinde doğru görünüyor ama uygulamada doğru çok az. Devrilmiş binalar gördük, bu yanlış yer seçiminden kaynaklanıyor. Sorun plandan başlıyor. Zemin etüt raporlarında sorun var. Bina maliyetini doğrudan ilgilendirdiği için hep bir yolu bulunup iş kağıt üzerinde doğru gösterilmiş. Arazi ıslahı gereken yerlerde bu işlemler yapılmamış. Projeler doğru üretilmemiş, denetleme olmamış. Beton kalitesi dediğimiz ve neminin tutulması için yapılan işlem vardır. Bir işçinin bunu düzenli olarak yapması gerekir. O bile yapılmamış çünkü personel maliyetini azaltmak için işçi bile görevlendirilmemiş. Tam zamanlı şantiye şefi bile kullanılmamış, çünkü sistem buna izin veriyor.