24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 29.09.2023 17:17 | Son Güncelleme: 29.09.2023 21:16

Yuval Noah Harari: Yapay zeka duygularımızı manipüle edebilir

İş Bankası tarafından düzenlenen uluslararası Atatürk konferansının son konuşmacısı, tarihçi, filozof, öğretim üyesi Yuval Noah Harari oldu. Geçmişten hareketle gelecek yüzyıla bakış atan konferansta Harari, Gelecek Trendleri üstüne görüşlerini paylaştı
Yuval Noah Harari: Yapay zeka duygularımızı manipüle edebilir

Cumhuriyetin 100. yılı vesilesiyle, İş Bankası tarafından düzenlenen Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış temalı konferansın son oturumu 29 Eylül’de gerçekleşti. Geçmişten hareketle gelecek yüzyıla bakış atan konferansın ikinci gününde görüşlerini paylaşan Andrew McAfee, Hakan Aran ve İlber Ortaylı’dan sonra son olarak tarihçi, filozof, öğretim üyesi Yuval Noah Harari Gelecek Trendleri kapsamında Bedia Ceylan Güzelce’nin moderatörlüğünde konuştu.

Zaman benzersiz ve deneysel

Bedia Ceylan Güzelce: Makro tarihe odaklı çalışıyorsunuz. Zamanımızı ise benzersiz ve deneysel olarak tanımlıyorsunuz.

Yuval Noah Harari: Bizim daha önce tarihte gördüğümüzden farklı olarak, son birkaç yılda inanılmaz bir ilerleme gördük yapay zeka teknolojilerinde. Birçok insan yapay zekayı daha önceki bilgi evrimleriyle karşılaştırıyor. Matbaa gibi, radyo gibi. Tarihte ilk kez bir teknoloji kendi kendine karar verip fikirler üretiyor. Matbaa fikrimizi yayıyordu ama kendisi yeni fikir yaratmıyordu. Her zamana bir insana ihtiyaç vardı. Dolayısıyla her bir önceki teknoloji insanlığa güç veriyordu. Şu anki yeni teknoloji potansiyel olarak gücü elimizden alıyor. Bu insan baskınlığının gezegendeki sonu olabilir. Bu zeka pek çok yönden bize göre üstün ama yabancı. Çünkü düşünceleri kararlı insandan farklı. Bu sebeple zaman benzersiz. Ama aynı zamanda deneysel. Milyarlarca insanla yürütülen bir deney bu. Kimse sonuçlarını bilemiyor.

"YZ milyarlarca yıl hızla evriliyor"

Yeni bir kuşak insan yetiştiriyoruz. Bu kuşağın insanları elektronik cihazları yazmaktan, yürümekten önce kullanmayı öğreniyor. Kimse bunun psikososyal sonuçları ne olacak bilmiyor. Gerçekten henüz bir şey görmedik. Bizim şu anda aşina olduğumuz ChatGPT gibi yapay zekaları organik yaşamın gelişimiyle kıyaslarsak yapay zekada şu an hala amip aşamada, ilk adımdayız. Yepyeni bir evrimsel sürecin ilk adımındayız. Bu organik değil, inorganik bir durum, inorganik bir zeka. Ve milyarlarca yıl hızla evriliyor organik duruma göre. Farklı türden bir evrimsel süreçten söz ediyoruz.

"Bizden daha zeki ve güçlü"

Tabii ki büyük bir potansiyeli var. Yapay zeka kanseri, iklim krizi çözebilir, ama aynı zamanda riskler de var. Biz riski anlamıyoruz bile. Nükleer silahlar söz konusu olunca insanlara riski açıklamak kolay ama yapay zekanın risklerini açıklaması zor. Çünkü pek çok risk var ve bunların hepsi bilinmiyor. Konuştuğumuz tehlike kendimize göre daha zeki ve güçlü bir şey yaratmak. Yapay zekaya giderek daha fazla güç veriliyor. Yeni finansal cihazlar yaratmak için de güç veriyorlar. Belki 10-20 yıl sonra hiçbir insan finansal sistemin nasıl işlediğini anlayamayacak, bizim sadece yapay zekaya güvenmemiz gerekecek. Yapay zekaya giderek artan şekilde güç verirsek birkaç yıl her şey iyi gider, sonra çöker ve kimse ne olduğunu anlayamaz. Çünkü finansal sistemi öyle sofistike gelişti ki yapay zeka anlıyor ama insanlar anlamıyor.

"Dünyayı anlamayabiliriz"

Dünyayı hiç anlamayabiliriz, sistemler bizimle ilgili kararlar almaya başlayabilir. Asıl bundan korkmalıyız. Şu an zaten oluyor. Biz buna izin verirsek hayatlarımızla ilgili en kritik kararları bir yapay zeka alır ve biz bunu anlamadığımız için buna karşı da çıkamayız. Sorgulayamayız, düzenleyemeyiz. Bunlar risklerin bir kısmı. Bu da deneysellikle ilgili.

Bizler insanlar olarak biyolojik varlıklarız ama kültürel varlıklarız aynı zamanda. Doğduğumuz an kültürel bir kümenin içine doğuyoruz. Binlerce yıl öncesinden bugüne kadar tüm kültürel ögeleri insanlar yarattı: Bildiğimiz her şarkı, izlediğimiz her dizi, görsel insan zihninden yaratıldı. Şimdi giderek yapay zeka yaratmaya başlıyor bu kültürel unsurları. Yapay zeka on binlerce yılda oluşturduğumuz kültürü şu anda hazmediyor, yiyor ve yeni görseller, şarkılar üretiyor. Başlangıçta bizim ürettiklerimize benziyordu. Şimdi giderek yabancılaşıyor. Büyük soru da bu. Yapay zeka şempanzeden, inekten veya tavuktan daha güçlü. O yüzden gelmiyoruz. Başlangıçta insanların oluşturduğu belli unsurları kombine etti, sıfırdan başlamadı. Şu anda da bunu yapıyor ama birkaç yıl içerisinde sınırlı olmadığı için bilgiyi işliyor. Bunun sonucunda yabancı şekilde bir şeyler öğretiyor.

"Umudumuzu yitirmek üzereyiz"

Yapay zeka tamamen bilinmez bir destinasyona ulaşabilir. 7 yıl önce AlphaGo adlı yapay zeka programı dünyanın en iyi go oyuncusunu yenmekle kalmadı. Aynı zamanda binlerce yıldır insanların belirli sınırlar içinde oynadıkları bu oyunu birkaç yıl bile geçmeden hatta birkaç saat içerisinde bu yapay zeka go nasıl oynanır diyerek insanın aklına gelmeyen alanları araştırmaya başladı. Bu illa ki kötü değil. Müzikte, şiirde, tıpta olabilir, bunlar olduğunda harika sonuçları da olabilir ama aynı zamanda çok tehlikeli sonuçları da olabilir. Bu nedenle bu bir deney. Bir düşünce deneyi olarak insanlar bunu şununla karşılaştırıyorlar: Mesela astronomlar güçlü bir teleskopla bir uzaylı filosu gözlemlediler. Bu uzaylılar kanseri çözebilirler, iklim krizini çözebilirler. Ne yapacaklarını bilmiyoruz ama gelmekteler. Potansiyel olarak bizden çok daha zekiler. Dolayısıyla içinde olduğumuz senaryoda tek fark şu: Başka bir gezegenden uzay gemisinin gelmesi yerine laboratuvarda ürettiğimiz kendi ürünlerimiz geliyor. Bu iyi de olabilir kötü de olabilir. Bilgisayarla rekabet ederken şu ana kadar umudumuz vardı ama şu anda umudumuzu yitirmek üzereyiz.

"Umut iş birliği"

Rekabet açısından düşünürsek, evet, umutsuzca. Satranç ve go’da senelerdir yeniliyoruz. Sınırlı bir alandaydı bu yenilgi, şimdi o alan da genişliyor. Mesela rekabet, savaş gibi terimlerle düşünürsek muhtemelen kaybederiz. Umudumuz şu, iş birliği halinde düşünebiliriz. İnsanlara karşı yapay zeka şeklinde değil. Yapay zekayı öyle düzenleyebiliriz ki bizim kapasitemizi arttırabilir. İnsanlarla rekabet etmeye ya da savaşmaya, mevcut silah savaşını yapay zekayla yapmaya devam edersek çözüm olmaz. Herkes birinci olmak istiyor yapay zeka konusunda ve bunu yaparken güvenlik ve kontrolü geride bırakıyorlar. Şirketler ve devletler inanılmaz yatırım yapıyor ama çok küçük bir yüzdesi güvenliğe ayrılıyor. Araba şirketleri en hızlı arabayı üretmek için yarışıyor ama kimse emniyet kemerini göz ardı etmiyor. Siz bir araba üretirken bütçenizin yüzde 20’sini güvenliğe yatırmalısınız. Kimse güvensiz bir araç istemez ama yapay zekada durum böyle değil. Yüzde 90’ı aşan bir kısmı yapay zeka üretmeye sadece çok küçük bir kısmı güvenliğe gidiyor. Bunun önüne geçmemiz gerekiyor. Mantıklı olan, sağduyulu olan bu. Bu Batı’yla Çin arasında bir yarış değil. Diktatörlüklerle bir yarış değil. Diktatörlerin daha çok endişelenmesi lazım. Tarihte de diktatörlerin karşısındaki en büyük tehdit demokrasi değil kontrol edemediği astlardı. Savunma bakanınız generaliniz… Otokratik bir yönetici için en korkunç şey güçlü bir asttır. Bu açıdan bakıldığında çok güçlü yapay zeka oluşturmak çok tehlikeli çünkü nasıl kontrol edeceğinizi bilmiyorsunuz. Sadece demokratik hükümetler için değil her rejim için korkutucu olması lazım.

Ulusal-uluslararası dikotomisi yanlış

Şu anda bir düzen yok. Düzenin kendisi yok. Benim ülkem İsrail de dahil olmak üzere güçlü liderler kendilerini milliyetçi olarak tanımlıyorlar. Sadece kendi uluslarını ve çıkarlarını ön plana koyuyorlar. Belki kendi ulusları için kısa vadede olumlu olabilir ama dünya ne şekilde ilerleyecek bir planları yok. Evrensel değerleri reddederseniz, küresel iş birliğini reddederseniz o zaman nasıl farklı uluslar karşılıklı ilişkilerini yönetebilecekler ki? Ticaret gibi konularla başlıyor iş ama insanlığın en büyük sorunları hep küresel sorunlar… İklim değişikliği, yapay zeka teknolojisi gibi. Bunları tek bir ülke tek bir ulus düzeyinde çözemezsiniz. Eğer ki bir açıklamanız yoksa, burada tanıdığınız tek şey kendi ulusunuzun çıkarıysa bunu nasıl yapacaksınız? Kısa vadede milliyetçilik işe yarayabilir ama bir ümit vaat etmez. Bu kadar zorlukların olduğu bir dünyada umut vermez. Ya ulusun çıkarlarına hizmet edersin ya da evrensel değerler küresel iş birliğine inanırsın şeklinde bir dikotomi var. Buna inanmak yanlış. Ulusal çıkarları da uluslararası iş birliğini de savunabilirsiniz çünkü pek çok durumda kendi ulusunuzdaki insanların iyiliği için başka yerlerdeki insanlarla iş birliği yapmanız gerekir. Pandemide bu çok yayıldı. Bilgi paylaşmak gerekliydi, medikal veriler paylaşıldı, buluşlar paylaşıldı. Aşı Almanya’da Türk göçmenlerin kurduğu bir şirket tarafından geliştirildi ve İsrail’de de bunu kullandık. Sonra onlar paylaşınca her yerde aşı üretildi. Kendi ülkemizdeki insanların sağlığı için Türklerle de Almanlarla da Amerikalılarla da iş birliği yapmamız gerekiyor.

"Üç hikayenin savaşı "

B.C.G: Hikayelerin çok önemli olduğunu söylüyorsunuz. Biz hikayeleri çok seviyoruz, özellikle siyasetçiler anlattığında. 20. yüzyıl için üç temel hikaye vardı ama 21. yüzyılda bir tek hikaye kaldı diyorsunuz. 2008 Krizi’nden beri dünyanın her yerinde insanlar liberal hikaye konusunda hayal kırıklığına uğradılar.

Y.N.H: 20. yüzyıl büyük oranda üç büyük hikayenin savaşıydı. Faşizm, liberalizm ve komünizm… Faşizmde tarih ve dünyayla ilgili basit bir hikaye var. Bu hikaye diyor ki dünya bir cangıldır, savaş meydanıdır ve önemli olan tek şey kendi ulusunuzu en güçlü ulus haline getirmektir. Başka hiçbir şeyin önemi yoktur. Gerçekliğin, adaletin, güzelliğin… Önemli olan tek şey güçtür, ulusun gücüdür. Mesela faşist görüşe göre, benim alanım tarih, tarihçiler gerçekliği önemsememeli, gerçeği yazmamalı. Hangi hikaye ulusu daha güçlü kılacaksa onu yazmalı. Faşist görüş bu. Güzellikte faşistler sanatı nasıl değerlendiriyorlar? Tek bir görüş bu: Film ulusumu daha güçlü kılıyor mu kılmıyor mu? Reality şovlar gibi. En sonunda tek bir ulus her şeyi kazanıyor.

"Son hikayeye inanç da bitti"

Komünist hikaye de çok benzer, tamamen güçle ilgili. Ne farkı var? Bu reality şovda rakipler uluslar değil sınıflar. Tarih dediğimiz sınıflar arasındaki bir çatışmadır. Liberalizm tamamen farklı: Dünya bir cangıl değildir, tarih bir savaş alanı değildir. İnsanların ortak çıkarları vardır. Eğer biz bilgece davranırsak ilerleyebiliriz. İdeal budur. İdeal insanlığın bir kısmının diğer kısmını yıkması değildir. Liberalizm bunu vurguladı. Liberaller bu yüzden daha açık ekonomi ve iletişimi savundular çünkü temel varsayım insanlar arasında ortak bir şeyler olduğuydu. 20. yüzyılda öyle görünüyor ki liberalizm yükseldi, faşizm bir şekilde Naziler ve 2. Dünya Savaşı sonrası kredisini yitirdi. Komünizm de SSCB’nin düşüşü sonrası yitirdi ve liberalizm yükseldi. 21. yüzyılda insanlar ayakta kalan tek sac ayağına güveni de kaybetmeye başladılar. Son 20 yıla baktığımızda herhangi bir hikaye görmüyoruz. Artık hikayesiz bir dünyada yaşıyoruz. Liderlerin bir gelecek vizyonu da yok. O yüzden geçmişe dönüp bakıyoruz: Donald Trump ne diyor? Amerika’yı yeniden muhteşem yapalım. İnsanlar o yüzden eskinin ihtişamlı günlerine dönelim diyorlar. Benim ülkemde daha da ileri gidiliyor. Trump mesela 50 yıl önce bakarken İsrail 3 bin yıl öncesine bakabiliyor. Pek çok ülke geleceğe yönelik bir vizyon geliştiremediği için geçmişten beslenmeye devam ediyor. Bu siyasetçiler, bilim insanları, şairler, edebiyatçılar için bir zorluk oluşturuyor. Belki ChatGPT’den rica edebiliriz artık bir gelecek vizyon oluşturmasını…

Yapay yetkin zeka

B.C.G: Siz yapay yetkin zekadan bahsettiniz, sözleşme imzalayabilecek müşterilerle konuşabilecek… Yapay zekadan farkı bizim yerimize kararlar verebilmesi ve yapay yetkin zekanın günlük hayatımızı da etkileyebileceğini ve insan egemen dünyanın sonunun gelebileceğini söylediniz.

Y.N.H: Yapay zekayla insan hayatı yok olmayacak ama belki gündelik hayatımız sona erecek. Büyük küçük tüm kararlar şimdiye dek insanların kararlarıydı. Çiftçi ne eker, devletler ne yapar… Artık insanların kararları yapay yetkin zekayla verilmeye başlandı. Bu tek bir bilgisayar değil sayısız yeni ajan ortaya çıkabilir. Şu an dünyada 8 milyar insan var. 8 milyardan fazla yapay zeka yaratabiliriz, insanlar azınlıkta kalabilir. Peki yetkiyi kim veriyor? Halihazırda pek çok alanda biz veriyoruz. Yapay zekanın verdiği kararları tanımaya yönelik kavramlar da çıkmaya başladı. Mesela bildiğimiz gibi pek çok tüzel kişilik belli ülkelerde kanunlara göre kişilik olarak tanınıyor. General Motors, Microsoft gibi şirketler bir kişilik. Dolayısıyla her bir yapay zeka ajanını da bir kişilik olarak kabul edip milyarlarca kişilik ortaya çıkarabiliriz ve bunlar kanun tarafından kişilik olarak tanınabilir. Banka hesapları olabilir. Çalışan istihdam edebilirler. Kanunlarla şirketleri tüzel kişilik olarak tanıyoruz değil mi? Yaptığı her şey, verdiği kararlar insanların kararı ama Google'ın kararı diye biliyoruz. Aslında insanların kararı. Ama bu durum artık geçerli değil.

İnsan egemen tarihin sonu

Artık yapay zeka tarafından yönetilen şirketler göreceğiz ve bu şirketlerin kararlarını yapay zeka verecek. Bu ekonomi, siyaset, toplum için ne anlama geliyor? Bu dünya neye benzeyecek? İşte bu yüzden insan egemen tarihin sona erdiğini söylüyorum. Artık bütün kararlar insan olmayan bir zeka tarafından yönetilecek ve bir noktadan sonra bu kavramları anlamamız zorlaşacak. İstihdam dünyasında çok fazla değişiklik olacak. Pek çok işi robotlar devralacak. Belki bu işler yok olacak. Tabii ki yepyeni iş alanları da ortaya çıkacaktır insanlar için ama o işlerin ne olacağını bilemiyoruz. Yeni nesilleri istihdam dünyasına nasıl hazırlayacağımızı bilmiyoruz çünkü öngöremiyoruz. Şimdi herkes kodlama öğreniyor ama belki yapay zeka insandan daha iyi kod yazacak, nereden bilebiliriz? Dolayısıyla çocuklarımıza kodlama öğreterek belki de hata yapıyoruz. Alternatif işlere dair hiçbir fikrimiz yok. Bir deney içindeyiz. Geçmişte hiç bu durumda olmamıştık ve şu an ilk defa yeni nesle ne öğreteceğimize dair hiçbir fikrimiz yok. Çünkü geleceğe dair bir fikrimiz yok. Tabii ki bin yıl önce de başka küresel gelişmeler oluyordu ama ata binmek, tarlaya gitmek gibi temel şeyler sonraki nesle aktarılabiliyordu. Ama şimdi buna dair hiçbir şey bilmiyoruz.

"Yapay zekayla zenginleşecekler"

Hala geçerli bir mesleğe sahip olmak için sadece iş değiştirmekle kalmayacağız aynı zamanda mesleklerimizi de değiştireceğiz. Sürekli yenilenmek, kendimizi keşfetmek, öğrenmek için sağlam bir psikoloji ve finansal kaynağa ihtiyacımız olacak. Düşünün, yaptığınız işi yapay zekaya kaybettiniz… Belki bir sene sonra yeni bir meslek öğrenmeye çalışacaksınız ve birinin o süre boyunca sizi desteklemesi gerekecek. Yapay zeka devriminin liderliğini yapan şirketler bunun çok ekmeğini yiyecekler. Belki kazandıkları bu varlığı iş gücünü yeniden eğitmek için kullanabilirler. Yapay zeka devrimi sayesinde zaten çok zenginleşecekler ve belki beşeri iş gücünü yeni işlere hazırlamaya harcayacaklar.

"Duygularımızı manipüle edebilir"

İnsanların duygularıyla aslında seçim kazanılıyor ya da kaybediliyor. Yapay zeka insanların duygularına hitap etme konusunda çok daha iyi performans gösterebilir. Geleceğin şairleri insan olmayacak dememin sebebi bu. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ama bizim için bilinmedik bir mecra, o yüzden korkutucu geliyor. Hollywood senaryolarına dönelim: Robotlar sokağa çıkıp insanları vuruyor. Robotların kimseyi vurmalarına gerek yok. Aslında bizim duygularımızı manipüle etmeyi başarırlarsa bunu yine insanlar yapacak. Binlerce yıldır olan bu değil mi? Şairler, siyasetçiler, duygulara dokunabilenler insanlara birbirini kırdırmadı mı? Yapay zekalar da bunu başarabilir.

"Algoritmalar duyguları kontrol ediyor"

B.C.G: Duygulara önem verdiğinizi görüyorum. Gülmek, korkmak, nefret etmek… Peki yeni nesiller bizimle kıyaslandığında ne olacak? Bizim kadar mutlu olacaklar mı gelecekte?

Y.N.H: Biz insanız ve insan olduğumuz sürece bize hükmeden şey mantık değil duygular olmaya devam edecek. Ama tabii ki öngöremediğimiz bir şekilde ilerliyor her şey. Sosyal medyada son on yıldır herkes yarış içinde. Fotoğraf yüklüyorsunuz,  video like’lıyorsunuz, içerik oluşturup dikkat çekiyorsunuz. İçerik oluşturmak çok kolay artık ama önemli olan dikkat çekmek. 8 milyar insan içerisinde dikkat nasıl çekeceksiniz? 2010'lu yıllarda çok büyük bir yarış oldu bu konuda. Bunun hakemliğini de Facebook, YouTube gibi dev şirketlerin algoritmaları yapıyor ve bu algoritmalar insan duygularını kontrol ediyor. Fark edildi ki dikkat çekmenin en kolay yöntemi kızgınlık göstermek. Bir YouTube videosu düşünün: İki taraf birbirine bağırıyor, diğerinde ise merhamet gösteriyor. En çok dikkat çeken agresif videolar oluyor. Amaç buydu. İnsanı ekranın başında olabildiğince uzun süre tutmak. Çünkü insanlar ekran başında oldukça reklam geliri kazanıyorlar ve bu anlaşıldığından beri agresif video bombardımanına maruz kalıyoruz. İnsanlar da agresif bireyler haline geliyor.

"Arkadaş olarak görmeye başlıyoruz"

Burada temelin değiştiğini görüyoruz. Eskiden duygulardan bahsediyorduk şimdi dikkat çekmekten çok mahremiyete kayıyor iş. Siyasette, ekonomide karar vermemizi sağlayan en önemli şey artık mahremiyet. Diyelim ki bilmediğiniz birinin YouTube videosunu izlediniz. Bu sizin kararınızı bir ölçüde değiştirir ama sevdiğiniz bir arkadaşınız size aynı şeyi söylerse aranızdaki mahremiyetten ötürü fikrinizi büyük oranda değiştirebilirsiniz. Artık yapay zeka algoritmaları senin arkadaşı olmayı da biliyor. Eğer çevrim içi ortamda yapay zeka ile konuşmaya başlarsan aylarca bir dostla konuşur gibi sohbet edebilir ve bir gün bile anlamayabilirsin. İnsanlar arasında mahremiyeti, samimi duyguları oluşturan şey duyguların dışavurumudur ve bu dışavurumda bir ortaklık varsa daha da güçlü bir mahremiyet oluşur. İnsanlar aynı zamanda korktuğunda uzaklaşmaya çalışır ama yapay zeka bu tuzağa da düşmüyor. Senin korkularını, endişelerini, hayallerini, düşlediğin şeyleri anlayıp ona göre içerik sunabiliyor. Nabza göre şerbet verebiliyor ve seni hep anlayacak bir arkadaş olarak görmeye başlıyorsun onu. Öğretmenimiz, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, annemiz babamız gibi  Yapay empatik davranmıyor ama bu şekilde davranmak üzere besleniyor. Artık milyarlarca yapay zeka ajanı insanlarla bu mahrem ilişkileri oluşturuyor ve o ilişki belli bir seviyeye gelince bize siyasi fikirler ya da tüketimle ilgili tetikleyici fikirler vermeye başlıyor. 2020'li yılların yeni savaş meydanı da bu: Dikkat çekmek ya da mahremiyet oluşturmak…

"Paranın ham maddesi güvendir"

Tekstil endüstrisini kontrol edenler insanların moda alışkanlıklarını kontrol eden şirketler. Kıyafetler artık bilgiden yapılacak. Halihazırda bu gerçekleşmeye başladı. İnsanlar çevrim içi ortamda daha çok vakit geçiriyorlar. Kendime ekranda dijital kıyafet giydirebilirim: Sanal bir moda da var çünkü. Bildiğimiz klasik tekstil sektörü kumaştan çıkıp veriye doğru evrilecek. Finansal dönüşüm ise en kolayı. Paranın ham maddesi güvendir, altın, gümüş değil. Finansal aygıtlar da o güveni oluşturmak için kullandığımız fiziksel objelerdir. Para o sebeple şekil değiştirir. Yapay zeka altın ve gümüş gibi yepyeni finansal aygıtlar ortaya çıkarabilir. Kimse bunu anlayamayabilir.

"En güzel şiiri yazabilir"

B.C.G: Şairler, siyasetçiler, ve peygamberler… 3 P. İlk başta manipüle eden sonra motive eden kişiler olarak bahsediyorsunuz. Geleceğin 3 P’si ne olacak?

Y.N.H: Var olmaya devam ettikçe bu 3 P’ye ihtiyacımız olacak . Ama bu 3 P illa insan olmak zorunda değil. Belki yapay zeka da şiir yazmaya başlayacak. Yapay zeka klasik müzik besteleri yapıyor, en güzel şiiri de yazabilir.

Atatürk’ün harika sözü

B.C.G: Türkiye Cumhuriyeti’nin ve İş Bankası’nın kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bilimle ilgili çok güzel bir şey söylüyor: “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.’ Peki gelecekte eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz? Eğitim nasıl evrilecek? Her çocuğun bilgiye ihtiyacı var demiştiniz…

Y.N.H: Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili ilham verici hususlardan birine bakalım. Liderlerin gelecek vizyonu olmalı demiştik… 1. Dünya Savaşı sonrası bambaşka bir vizyonla çıktı Atatürk: Geçmişe bakmadı, geleceğe baktı ve geleceğe dönük bir vizyon geliştirdi. İşte bu ruha ihtiyacımız var. Harika bir söz söylemiş Atatürk. Keşke günümüzde de liderler böyle düşünse… Bilimin temelinde de bu vardır. Bilimin temelinde cehalet ve dürüstlük vardır. Ben bu konuyu bilmiyorum ya da bir hata yapmış olabilirim biraz daha araştıralım demek vardır. Bu sözü einstein ya da darwin de söylemiş olabilirdi. Onlar da mutlaka böyle düşünüyordur. Herkes hata yapabilir, bilimin temelinde bu vardır. Dolayısıyla eğitim sisteminin temelinde de benzer şeyler aramamız gerekiyor. 20 yıl sonra dünyanın nasıl bir yer olacağını, iş piyasasının nasıl olacağını bilmiyoruz. Dolayısıyla çocuklarınıza ben 20 yıl sonra dünyanın nasıl bir yer olacağına dair çok iyi bilgilere sahibim derseniz ve bu düsturla oturup çocuğunuza bildiğinizi sandığınız şeyleri öğretirseniz yanılırsınız. Çok büyük bir felakete neden olursunuz çünkü ne olacağını bilmiyoruz. Ama çocuklara vermemiz gereken bilgiler esnek olmak geleceğe uyum sağlamak gibi şeyler olmalı.

"İnsanı geliştirmeye yatırım"

Artık kodlama, matematik sorusu çözme gibi bilgiler değil zihni esnekliik kazandırmak gerekiyor çocuklara. Cehaletle karşılaştıklarında hatalarıyla yüzleşmelerinde yardımcı olmaları için esnek birer zihin kazandırmak gerekiyor. Yapay zeka tabii ki illa kötü bir şey olmak zorunda değil olumlu potansiyeline odaklanan da pek çok kişi var. Şunun altını çizmemiz gerekiyor yapay zeka da kendi evriminin başlarında, insan olarak bizler de öyleyiz. Hala keşfetmediğimiz inanılmaz bir potansiyelimiz var. Zihnimiz, beynimiz nasıl işliyor, tam bilgiye sahip değiliz. Zihinsel ve psikolojik gelişim için hala kullanmadığımız bir potansiyel var. Eğer tüm vaktimizi yapay zekayı geliştirmeye verip insanı unutursak felaketin tarifini yapmış oluruz. Bizi kontrol etmesi için her adımı atmış oluruz. Yapay zekayı geliştirmek için harcanan her 1 dolar karşılığı insanı geliştirmek için de 1 dolar harcamamız gerekiyor. bu şekilde dengeli yatırım yaparsak bizi bir roller coaster gibi bekleyen inişli çıkışlı gelecekte insanlık olarak ayakta kalabiliriz.

"Denge mekanizmaları paslanmamalı"

B.C.G: ChatGPT’den size bir soru sormasını istedim. Harari’ye bir soru soracak olsaydın ne sorardın diye sordum. Soru şu: Gelecek nesillere 21. yüzyılın zorluklarına göğüs germeleri için vereceğiniz tek tavsiye ne olurdu?

Y.N.H: Benim yeni nesle vereceğim tavsiyeleri söyledim ama tekrar edeyim. İnsanların hata yapabileceğini ve aynı zamanda her şeyin hata yapabileceğini kabul etmek gerek. Karşı karşıya olduğumuz hiçbir şey kusursuz değildir. İnsanlar bir hata meydana geldiğinde hemen acaba bunu kim yaptı diye bakıyor siyasilere, sistemlere… Ve mükemmel bir yapay zeka, bir makine olsaydı hiç hata yapmazdı ve bütün sorunlarımız giderilirdi diye düşünenler var. Ama bu doğru değil. Makineler de hata yapar. 4 milyar yıllık canlı hayatına bakalım… Canlı hayatı hatalar ve kendi kendini düzelten mekanizmalar üzerine kurulu. Küçük bir bebeği düşünün: Ayağa kalkıyor, düşüyor, düşe kalka yürümeyi öğreniyor. Bedenlerimize bakalım: Kendi vücudunuz 50, 60 ya da 90 yıl boyunca hayatta kalmayı başarıyor çünkü sürekli kendini düzelten, regüle eden mekanizmalar var. Sıcakta terleyip soğuyoruz. Metabolizmamız kan akışımızı sağlıyor, şekerimizi ayarlıyor ama hiçbiri mükemmeli bulduk duralım demiyor. Vücudumuzdaki denge mekanizmaları işlemeyi bıraktığında da vücut ölüyor. Vücut için olduğu gibi bütün sistemlerde de denge mekanizmalarının çarkları paslanırsa işte 4 milyar yıldır hayatta kalan canlılığın sonu gelir ama umarım böyle bir şey olmaz.