25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
03.09.2021 04:30

“70’lerde internet olsaydı aya çıkardık”

Elli yıldır şarkılarıyla aramızda Selda Bağcan. Konserlerine aralıksız devam eden müzisyen bu hafta İstanbul’da sahnede

İlk kayıtlarını bundan tam elli yıl önce yayınlamış Selda Bağcan. Yasaklarla, davalarla uğraştığı uzun mücadelelerin ardından artık son on yılda gerçek huzuru bulduğunu, hak ettiği ilgiyi gördüğünü anlatıyor. Onunla bu yıl içerisinde kaydetmeyi planladığı yeni albümünü, hazırlıkları süren yeni kitabını, müzisyenler ve sokak hayvanları için kuracağı vakfı ve Cem Karaca ile anılarını konuştuk… Tam elli yıl olmuş siz müziğe başlayalı nasıl hissediyorsunuz? Elli yıl ne demek? Beni bile şaşırtan bir rakam bu. Çok iyi hissediyorum. Müziğe bakış açım yıllar içerisinde değişmedi ama biraz zamana uydu. Ben zamanında rock müzik yapıyormuşum da haberim yokmuş. 1970’lerde yaptığım şarkıları; “İnce İnce Bir Kar Yağar”ı, “Yaz Gazeteci Yaz”ı artık dünya biliyor. Son yirmi yılda rock müzik yükselişe geçti Türkiye’de. Popülerliğin ardında bu yatıyor. Daha ilk 45’likleriniz bile milyon satmış… 1970’lerden önce aslında Türkçe şarkı söylemezdim. O dönemde Barış Manço, Fikret Kızılok türküler söylerdi. Bana da Ankara Radyosu’ndan Saniye Can türküler öğretti. Ondan öğrendiğim iki Neşet Ertaş türküsünü 1971’de yayınladım. İlk şarkılarımdı bunlar. Bir milyonun üzerinde sattılar. Ama daha üç ay geçmeden yasaklar hayatınıza giriyor… O dönemdeki şarkılarımdan bir tanesi “Mapushane İçinde Mermerden Direk”. Neşet Ertaş sanırım trafikle ilgili bir durumdan cezaevine girmiş. Ama benim şarkıyı Deniz Gezmiş içeride olduğu için söylediğim zannedildi. Üç ay içinde yasaklandı. 20 yıl sürdü TRT yasağım. 1992’de, İsrail’de bir TV kanalı beni yayına davet edince; “El alem beni ülkesine çağırıyor, kendi ülkemde yasaklıyım” sözüm gazetelere manşet oldu. Öyle kaldırdılar yasağı. Ama kana kan, intikam! Bu sefer de ben gitmedim yayınlara.

Selda Bağcan 4 Eylül 2021 gecesi Turkcell Vadi’de sahnede.
Selda Bağcan 4 Eylül 2021 gecesi Turkcell Vadi’de sahnede.
Yasaklar yetmezmiş gibi, şarkı sözlerinizden cezaevine de giriyorsunuz… 1980’lerde şarkı sözlerimden dolayı üç kez hapse girdim. Halk ozanlarını hep atarlardı ama bir kadın pop sanatçısı olarak atılan ilk ben varım. Girdiğime memnunum. Madalyonun öteki tarafını gördüm. 1980’lere kadar protest müzik şahlanmış ilerliyordu. Kitlelere gözdağı için beni günah keçisi seçtiler. Ama sözlerinden dolayı içeri atıldığım şarkıları şimdi dünya dinliyor. Aynı yıllarda pasaportuma da el koydular. İngiliz müzisyen ve aktivist Peter Gabriel’in sizi WOMAD’e davet etmesi vesile olmuş pasaportunuzu geri almanıza… Baktılar Türkiye’de bir müzisyenin şarkıları yasaklanıyor, sözlerinden dolayı hapse giriyor, beni inadına davet ettiler. O dönem Cumhuriyet Gazetesi’nden Mustafa Ekmekçi araya girdi, pasaportumu Adnan Kahveci’nin yardımıyla geri aldım. Çıktım gittim, İngiltere’de Earls Court’tan Glastonbury’ye birçok yerde sahne aldım. Hiç unutmam, o dönem “Avrupa’ya Türkiye’den önce Selda Bağcan girdi” diye manşetler atılmıştı. Çok hoşuma gitmişti. “1970’lerde internet olsaydı aya uçacaktık” diyorsunuz… Nasıl değişti son yıllarda dinleyici kitleniz? Ben 1971’de şarkılarımı yayınladım, hemen ardından yasaklar geldi. Akranlarım her gün televizyona, radyolara çıkarken derin bir sessizliğe büründüm. Internet, Twitter, YouTube, Spotify önümüzü açtı. Bu sayede insanlara ulaşmaya başladım. O yıllarda internet olsaydı benim gibi pek çok yasaklı sanatçı bambaşka bir gerçeklik yaşayacaktı. Üstelik şarkılarınız artık farklı dillere çevriliyor, başkaları tarafından da yorumlanıyor… Dünya çok küçüldü artık. Mesela şu an Afganistan’da olanlardan, Afgan kadınların başına gelenlerden internet olmasa haberimiz olmazdı. Artık hiçbir şey gizli kalmıyor. Şarkılarımı da farklı ülkelerde söylüyorlar, evet. Mesela İsrail’de birisi “Yaz Gazeteci Yaz” şarkımı söylüyor. “Ne hissediyorsunuz” dediler. “Sözlerini bilse söylemeye kalkışmazdı” dedim. (Gülüyor).  Sizce neden böyle bir ilgi görüyorsunuz? Bence tek sebebi var; sesteki tını. Bir de yürekten, haykırarak, çığlık çığlığa şarkı söylüyorum. Üstelik ben sahnede şarkıları kendi sesimi dinleyerek, huşu içerisinde söylüyorum. Bunu seyircilere söyleyince çok şaşırıyorlar. Nasıl bir bağ var seyirci ile aranızda? Müthiş bir bağ oluştu elli yılda. Geçenlerde bir konserimde “I love you Selda!” diye bağırıyordu seyirci. Bir hoşuma gitti ki, sorma. İlk yıllarımda tecrübesizdim, o heyecan da geçti. Turneden turneye koşarak geçti hayatım. 1978’de Cem Karaca ila Anadolu turnesindeki bir anımı hiç unutmam. 66 şehri dolaştık. Günde iki kere sahne alıyoruz. Benim sesim kısılıyor. Cem öğle yemeğine giderken ben her gün farklı bir eczanede ses açıcı iğne yaptırıyorum. Bir gün; “Ya Anadolu’da Selda Bağcan’ın kıçını görmeyen eczacı kalmadı!” demişti, çok gülmüştük. Tüm bu popülerliğe rağmen hayatınız maddi sıkıntılar içerisinde geçmiş. Hatta geçenlerde “Daha ciddi bir maddiyata sahip olsam, şu dönemde müzisyenlere daha fazla yardım ederdim” demişsiniz… Son on yılda, internetle beraber rahatladım. Bundan sonra da herhalde rahat edeceğim. Ama evet, müzisyenler, sanatçılar kimsenin aklına gelmez. İtibarsızlaştırılırlar. Osmanlı döneminde tiyatrocuların şahitliği bile kabul edilmezmiş. O dönemde değiliz ama halka da, müzisyenlere de pandemi döneminde hiç yardım yapılmadı. Benim bir vakıf kurma hayalim var. Müzisyenlerin yanı sıra sokak hayvanlarına da yardım edeceğim. Bu vakfın yanı sıra, ellinci yıl konseri, yeni bir albüm, üstelik bir kitap da planlıyorsunuz… Kışa doğru bir ellinci yıl konseri yapma niyetimiz var. Dünyada meşhur olmuş kült şarkıları kendi dillerinde söyleyeceğim bir albüm de hazırlıyorum. Tüm şarkılar, notalar hazır. İçinde bir Atatürk şarkısı da olacak. Önümüzdeki aylarda bir orkestrayla stüdyoya gireceğiz. Bunun yanı sıra bir nehir söyleşi kitabının da hazırlığı içerisindeyiz. Büyük yapımcılarla konuştuğumuz bir belgesel de söz konusu.