Ekim ayının son günlerinde Marmaris Bozburun’da gerekli ve verimli bir çalıştay yapıldı. Konu deniz kirliliği idi. Düzenleyenler Türk Deniz Araştırmaları Vakfı ve ev sahipliğini de üslenen Bozburun Yat Kulübü. “Gerekli ve verimli” diyorum… Çünkü Marmaris’te Bozburun için bir model geliştirilebilse, bu Hisarönü Körfezi’nin ağır kirlilik riski taşıyan tüm kapalı koyları için bir örnek teşkil edebilir. Yani Söğüt, Bozburun, Selimiye, Turgut, Orhaniye; hatta Marmaris bazlı düşündüğünüzde Gökova’daki Karacasöğüt ve Çamlı limanları için.
Korumasız deniz alanları ve üç ciddi kirlilik yükü
Bu mavi yolculuk duraklarının Türkiye kıyılarında nadir görülen iki ortak özelliği var. Birincisi… Bu koca koyların tümü çok kapalı alanlar. Akıntı az, denizin kendini temizleme gücü hayli sınırlı. İkinci ortak özellik ise, bu kapalı koyların hemen tümünde ağır bir kara turizmi, yani kentsel kirlilik (kanalizasyon yok, turizm tesislerinde arıtma nadir, sızdırmalı foseptik yaygın); yoğun bir deniz turizmi, yani denizcilerden kaynaklanan çevre tahribatı/baskısı; yoğun ya da orta yoğunlukta tarımsal kirlilik yükü, yani tümünde azmaklardan denize ulaşan yoğun bir azot-fosfor gibi gübre; pestisid-hormon gibi zararlı kimyasal ilaç yükü mevcut. Bu üç faktör bir araya gelince kirlenme kaçınılmaz. Hem de ciddi bir kirlenme, ciddi bir deniz yaşam tahribatı. Peki bunun seviyesini bilebiliyor muyuz? Hayır. Çünkü sanki bu bir devlet sırrı! Gözlemliyoruz, tahmin edebiliyoruz. Ama yılda birkaç kez Çevre Bakanlığı tarafından ölçüm yapılmasına karşın bu ölçümlerin sonuçları vatandaş ile paylaşılmıyor. O zaman bir tahminde daha bulunalım: Çıkan sonuçlar o kadar vahim ki, bir infiale neden olunmak istenmiyor. (Örneğin bundan 10 yıl kadar önce –tarihte sadece bir kez- Göcek’in resmi kirlilik raporu ortaya çıkmıştı ve tam bir panik yaşanmıştı.)
Çalıştayın söyledikleri…
Çalıştayda bu deniz ve doğa kirlenmesi, tahribatıyla ilgili söyleyecek sözü olan neredeyse tüm kurumlardan temsilci vardı. Sivil ve resmi 25 kurumdan konuyla birinci derece ilgili 35 katılımcı. “Neredeyse” diyorum çünkü bazı resmi kurum temsilcileri son anda gelemedi. Üstelik gelemeyenler arasında maalesef Çevre Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü (ÖÇKB) yöneticileri de vardı (çünkü bir gece önce neredeyse tümü görevden alındı). Ama neyse ki, bu eksik de ÖÇKB’nin lağvedilmeden önceki son başkanlarından Erol Öğün’ün aramızda olmasıyla hayli giderilmişti. Gerekli noktalarda bize önemli bilgi ve görüşler verdi. Biyolojik çeşitlilik ve balıkçılık, deniz ve kara turizminin bugünü ve geleceği, kamu yönetiminin çevre koruma önlemleri, deniz kirliliği ve kirleticiler, deniz çayırlarının önemi, bölgenin çevre-tarih-kültür zenginliği gibi konularda 10 sunum yapıldı. Farklı disiplinlerde faaliyet gösteren, bölge hakkında araştırma yapan insanlar diğer uzmanların bulgularını birinci elden dinleme fırsatı buldu. Verimli bir değerlendirme-tartışma bölümünün ardından hep birlikte bir çalıştay sonuç bildirgesi kaleme alındı. Arzu eden okurlarımız www.tudav.org web sayfasında sonuç bildirgesini inceleyebilir.Sıradan ve sürpriz bilgiler…
Bu kapalı koylarda asıl sorunun karasal kirlilik yükü olduğunu her konuşmacı dile getirdi. Bu bir sürpriz değil. Çünkü koyların hiçbirinde kanalizasyon ve bağlı bir arıtma sistemi yok. Atık arıtma tesisi yapacak alan mı yok? Tabii ki var. Ama kanalizasyon yapmak için bir imar planı olması gerek. İmar planı yapılamıyor. Çünkü bu kapalı koyların tümünde 50 metrelik kıyı şeridi içinde yapılaşma var. Özel-bölgesel bir imar planı yapmak lazım, ama bu konudaki son resmi girişimin 2005’te sonlandığını öğreniyoruz. Neden bir çözüm yok? Bu hassas koylarda sızdırmaz foseptik zorunluluğu ve buna uygun sayıda belediye vidanjörü tahsisi pekala yapılabilir. Son iki yılda olağanüstü talep sayesinde odalarını inanılmaz rakamlarla satan turizm tesislerine ileri arıtma tesisi zorunluluğu kolayca getirilebilir. Bir özel imar planlaması ardından kıyı şeridindeki özellikle karayolu olmayan yapılar için deniz dibi kolektörleri yapılabilir. Hepsi mümkün. Hepimizin malumu, bu koyların tümünde özellikle pandemi sonrasında ağır bir deniz turizmi/yaşamı kirlilik yükü var. Peki çözüm? Asıl sorun bir koyda iki gece kalmayan, koyları gri (çamaşır-bulaşık) su ya da siyah suyla (insani atıklar) hiçbir şekilde kirletmeyen gezgin tekneler değil. Sorun, kentteki yaşamını 15-20 metrelik yatına taşıyan bir tekne-kondu mantığıyla bu kapalı koylarda 15-20 gün, bazen 2-3 ay hiç yerinden kıpırdamadan, demirli kalarak yaşayan tekneler. Bunlara bir çözüm getirilebilir mi?
Devam: İyi haberler, tatsız haberler bir arada…
Denizin yaşamsallığı açısından kritik faktör: Oksijen jeneratörü deniz çayırlarının korunması. Çalıştayda Türkiye deniz çayırlarının uydu fotoğrafları ile bir haritasının çıkarılmakta olduğunu öğrendik. Akdeniz Koruma Derneği Başkanı Zafer Kızılkaya anlattı. Şu anda İngiltere’de çayırların miktar ve kalitesi analiz ediliyormuş. En kısa sürede tüm ilgili kurumlarla paylaşılacak. Sonra Bozburun, Söğüt, Selimiye başta olmak üzere deniz çayırlarının tehdit altında olduğu bu koylarda çevre dostu, yani beton değil de, denize vidalanan demir teknolojili tonoz sistemleri kurulması ve özellikle ağır tonajlı teknelere demirleme yasağı gündeme alınabilir mi? Evet. Türkiye 144 ton/7gün ile Akdeniz’e en fazla mikroplastik yükleyen ülke. Marmaris Belediyesi azmaklara katı atık separatörü koymaya başlamış, ne güzel. Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri, ilginç bir projenin çıktılarını bizimle paylaştılar. Muğla genelinde 456 gübre ve zirai atık ambalaj kumbarası konmuş. Bu kumbaralara atılan plastik ambalaj materyali üstündeki barkodlardan tespit edilen kullanıcılara ödül verilmiş ve teşekkür mektubu gönderilmiş. Bu kumbaralar olmasa plastik ambalajların pek çoğu denizle buluşacaktı. Ama ötesi gerekmiyor mu? Azmaklardan denize karışan kimyasal gübre ve ilaçlar ne olacak? Örneğin, bahsettiğimiz bu özel kapalı koylar çevresinde tam organik tarımsal üretim zorunluluğu ya da teşviki getirilemez mi? Resmi rakamlara göre 650 dönümlük harika bir zirai üretim alanına sahip Gökova-Karacasöğüt’ün ürünleri Marmaris pazarında bir lezzet efsanesi olarak bilinir. Ama artık, Marmarisliler Karacasöğüt tezgâhlarından alışveriş yapmak istemiyorlar. Çünkü öyle yoğun bir üretime geçildi ki, kısa sürede olgunlaşan domateslerin tadı tuzu kalmadı. Üstelik hızlı üretim nedeniyle kullanılan kimyasal ilaçlardan arınmadan ürün mutfağımıza giriyor. Bir markayı böyle heba etmek reva mı?Çalıştayın dertleri…
Tartışma bölümüne geçildiğinde birden fark edilen konular oldu. Örnek… Geçtiğimiz yıllarda özellikle Bozburun karşı kıyılarında (Yeşilova Körfezi güney kıyıları, Yeşilgelme, Karagelme, Hıdırlık, Alagelme koyları) ciddi bir su altı arkeolojik kalıntı bulunduğu saptandı. Ama bu bölgede bir demirleme sınırlaması yok. Her atılan çıpa tarihi mirasa bir tehdit. Ayrıca… Bu koyların tümünde önemli Karia-Bizans tarih mirası var. Doğru dürüst bir tarihi-arkeolojik envanter var mı? Maalesef yok! Bu koyların tümünde çekek yerleri var ve özellikle temizlenen eski zehirli boyanın (bakır) denize akması çok önemli bir kirlilik kaynağı. Bu çekek yerlerine kendi pisliğini bertaraf zorunluluğu getirmek zor mu? 2020 yılında Bozburun-Söğüt balıkçılığa tamamen yasaklı alan ilan edildi. Peki denetim? STK’ların Gökova’da olduğu gibi etkin denetim yapabilmesi için personel ve bot gerekli. Deniz yaşamı açısından özellikle büyük teknelerin süratli seyirleri (denizaltı türbülansı) ya da güçlü motorlarla manevra (demirleme) deniz yaşamı açısından çok önemli bir risk. Bu koylarda bir sürat sınırı yok. Konulabilir, denetlenebilir. Son yıllarda moda oldu, deniz araçları inanılmaz bir direk aydınlatması (streetlights deniyor) ve su altı led aydınlatması yapıyorlar. Bu hem seyir güvenliği için ciddi bir risk, hem gece denizi aydınlatanlar yasa dışı ışıklı balık avcılığı yapıyorlar. Bunu denetlemek/önlemek pekala mümkün.