04 Kasım 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
11.10.2024 04:42

Kekova: Batık Kentin sırları

Kekova Batık Kent, arkeoloji dünyasındaki ismiyle Dolichiste, Türkiye’nin en gizemli ve hayallere açık antik miraslarından biri. Yaklaşık 25 yıldır Simena, Aperlai, Theimiussa ve Dolichiste antik yerleşimlerinde su altı ve kara arkeoloji araştırmasını sürdüren Prof. Dr. Erdoğan Aslan ve arkadaşları Kekova’nın tüm sırlarını ortaya çıkardı


Kekova benim için zamanın durduğu büyülü bir adres. Üniversitenin son yıllarında bir grup arkadaş Kaş’a gitmiştik (yıl 1983 ya da 84). O zamanlar Kekova’ya günlük tur yapan sadece bir tekne vardı, bir merak koca dalgalar arasında Kaleköy, Üçağız ve Batık Kent turuna çıkmıştık. Gidiş o gidiş, galiba Kekova’ya aşık olmuştum. İşe girip para kazanmaya / biriktirmeye başladığımda da önce bir araba, ardından ise 3.5 metrelik bir motorlu şişme bot aldım.

İlk hedef Kekova

10 yıla yakın süre yıllık izinlerimi, bayram tatillerimi Kaleköy’de Mehtap Pansiyon’da geçirdim. Akşam yemekleri de (genellikle ızgara ıskaroz balığı) Likya Restaurant’ın deniz üstündeki terasında… Gündüz saatleri ise ufacık botun üstünde Kekova sularında, deniz altındaki Lykia (Likya) uygarlığının izlerinin peşinde…

Tersane Koyu

 

Adanın kuzey kıyılarında Tersane Koyu çevresinde denizin içinde kaybolan kayaya oyulmuş muntazam merdivenleri, kıyıya yakın bazı amfora parçalarını, su içindeki evlerin bazen temellerini bazen duvarlarını, kayalara oyulmuş çatı oluklarını, kiriş deliklerini izlemek büyüleyiciydi. Bazen karaya çıkar keçilerin peşinden küçük keşif gezileri yapardık, sarnıçların ağızlarından bakmak, hala ayakta duran ev kapılarının içinden geçmek biraz ürkütücü ama çok eğlenceliydi...

10 yıl sonra bir arkeoloji öğrencisi

Akdeniz Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü öğrencisi Erdoğan Aslan yaz aylarında efsane arkeologlar Fahri ve Havva Işık tarafından sürdürülen Patara kazısında çalışmakta. Öğrencilik günleri, malum kısıtlı bütçeler… Erdoğan Aslan Antalya’ya evine dönmek için otostop yapıyor. Bir araba duruyor, içinde Mersin Gülnar Belediye Başkanı Mehmet Yılmaz. Aslan’ın arkeoloji öğrencisi olduğunu öğrenince ilginç bir teklif yapıyor: “Ben seni Antalya’ya götüreceğim, sen de bana yol boyunca tüm antik kentleri gezdireceksin. Kabul mü?”

Yola çıkıyorlar, ilk durak Üçağız. Mehmet Başkan bir balıkçı kayığı kiralıyor. Kaleköy, Batık Kent tüm bölgeyi geziyorlar. Prof. Dr. Erdoğan Aslan, “Kekova’yı ilk kez görmüştüm ve o an aşık oldum” diyor.
Sonrası 25 yıllık bir araştırma ve keşif öyküsü. Aslan, yaşamından kesitleri şöyle anlatıyor: “Geçen 25 yılda ben Kekova oldum, Kekova ben oldu. Kekova’yla birlikte büyüdüm. Üniversite mezuniyet projem, Selçuk Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Bölümü’nde başladığım ve halen sürdürdüğüm akademik yaşamımda lisansüstü ve doktora tezlerim, asistanlığım, doçentliğim, profesörlüğümün tamamı Kekova ile bütünleşti. Sadece ben değil, çalışma arkadaşlarım da öğrenciliklerini Kekova’da yaşadılar, bir kısmı akademik kariyerine burada başladı, yüksek lisansını, doktorasını Kekova ile yaptı. Kültür Bakanlığı’ndan onaylı resmi araştırmalara su altı yerleşimi ve liman yapılarıyla 2006’da başladık. Sonra karadaki yüzey araştırmaları, bu sırada fırsat buldukça Aperlai, Üçağız Theimiussa ve Kaleköy Simena su altı çalışmalarıyla bölgenin bütünsel taraması. En sonunda Kekova Adası yani Dolichiste antik yerleşiminin kültürel envanterini tamamladık.”

Bu envanter geçtiğimiz günlerde “A Polichnion in Lycia Kekova Island Research Results” ismiyle AKMED (Akdeniz Medeniyetleri Enstitüsü) - Koç Üniversitesi tarafından yayımlandı. Büyük boy 464 sayfa, yüzlerce fotoğraf, plan, çizimle yüklü bir eser. Yazarları Erdoğan Aslan, Yusuf Kılıç, Uğurcan Orhan ve L. Ufuk Erdoğan.

(Bir not: Polichnion Antik Çağda küçük yerleşim birimi anlamına geliyor. Antik kentlerde görülen çeşme, tiyatro, tapınak gibi anıtsal yapılar yok.)

Kekova Batık Kent: Dolichiste

Yüzyıllar boyu Cacauo, Cacava, Cacabus gibi isimlerle de anılan Kekova antik yerleşiminin arkeoloji dünyasındaki ismi, antik dönem coğrafya ve tarihçileri Plinius ve Ptolemaios’dan (Batlamyus) bu yana Dolichiste’dir.

Ada doğu-batı yönünde 7.5 km uzunluğunda ve en geniş yeri 1.8 km. En yüksek noktası 180 metre olan ada neredeyse tamamen dik ve keskin kayalık bir yapıya sahip.

Kuzey Kıyı Hamam

 

Lykia Birliği’ne komşuları Aperlai ve Simena ile birlikte bir oy hakkı ile katılan Dolichiste, Kekova Adası’nın ağırlıklı olarak kuzey yamacında ve Tersane Koyu çevresindeki kısmen düzlük sayılabilecek yerleşim alanlarından oluşuyor. Buna ek olarak, adanın doğu ucunda küçük bir Fener Yerleşim Bölgesi var. Toplam 260 ev, herhalde yaklaşık 1000-1500 kişilik bir nüfus. Araştırmalarda en erken MÖ 4’üncü yüzyıla kadar yaşam izi bulunmakla birlikte en büyük yoğunluğun Geç Roma ve Erken Doğu Roma dönemlerinde yaşandığı tahmin ediliyor.

Batık Kent, MS 141 yılındaki büyük depremin eseri, ama bölgeyi sarsan tek deprem bu değil. 530 ve 1856 yıllarında iyi bilinen çok güçlü/yıkıcı depremler var. Bir de MS 476 yılındaki büyük veba salgını tam bir felaket oluyor.

Genel kabul, 530’daki deprem ve ardından gelen Arap istilası sonrasında Dolichiste ve Aperlai’de yaşamın büyük ölçüde terk edilmiş olduğu.

Buna karşılık Simena ve Theimiussa’da bildiğimiz üzere yaşam hala sürmekte… Hele ki Simena’nın Lykia döneminden Roma ve Bizans’a, Ceneviz ordusundan Rodos Şövalyeleri’ne, Menteşoğulları’ndan Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiyesi’ne neredeyse yazılı tarihin tüm dönemlerinde yaşayan muhteşem kalesi tam bir dünya harikası değil midir?

Neler tespit edildi?

Dönelim bugüne, Prof. Dr. Aslan ve arkadaşlarının hazırladığı kültür envanterine…

Kekova Adası’nın şüphesiz en büyük yerleşim alanı 9 paralel teraslama ile yamaçta 50 metre irtifaya kadar yükselen Kuzey Kıyısı Yaşam Bölgesi. Teknelerin kıyısında gezdikleri ve Batık Kent olarak anılan bölge de zaten burası. İkinci önemli yerleşim alanı adanın batı ucundaki Tersane Koyu. Kekova’nın idare merkezi, batı ve doğu rüzgârlarına korunaklı ana liman ve en büyük kiliseler burada. Üçüncüsü de adanın doğu ucundaki (bugünkü fenerin bulunduğu küçük koy) Fener Yerleşim Bölgesi. Burada küçük bir yerleşim var.
Peki, Aslan ve çalışma arkadaşlarının 20 yıla yakın titiz çalışmaları sonucunda tespit edilen kültür ve tarih mirası nasıl özetleniyor?

Adanın tam bir kent planı çıkarılıyor. Bu planda yer alan yapı ve bulgular şöyle: 1 kilise/manastır (bu yapı aynı zamanda Dolichiste’nin yönetim merkezi), 6 kilise, 5 şapel, 2 hamam kompleksi, 5 balık sosu atölyesi, 5 şarap ve zeytinyağı atölyesi (sıkımhane), 1-5 odalı 260 ev, 109 sarnıç, 5 kireç ocağı, 3 liman, 2 demirleme alanı ve 13 rıhtım.

Neredeyse tüm kıyı şeridi boyunca uzanan açık rıhtımlar ve biri 70 metre uzunlukta olmak üzere 3 liman, deniz ticaretinin yoğunluğu hakkında bir fikir veriyor. Bir diğer yapısal bulgu; toplam 8 dini yapı Kekova Adası’nın hac rotasında önemli bir mola noktası olduğunu da düşündürüyor.

Ek olarak su altı araştırmalarında 7 gemi batığı araştırıldı ve incelenen sayısız amfora arasında 45 farklı tür saptandı. İtalya, Tunus, Marmara, Sicilya, Rodos, Lübnan, Kuzey Afrika, Karadeniz, Girit, Yunanistan, Samos, Midilli, Kıbrıs coğrafyalarına ait bu amforalar Kekova’nın yüzyıllar boyunca doğu-batı-kuzey eksenindeki ticari etkinliklerin vazgeçilmez duraklarından biri olduğunu ortaya koyuyor.

Prof. Dr. Aslan’a “O günlerdeki Dolichiste gözünüzde nasıl canlandırıyorsunuz?” diye soruyorum. “Çalışmalarımız sırasında, sabah gün doğarken adaya geçer, peynir-zeytin-ekmek kahvaltımızı da burada yapardık. O günlerde yüksekçe bir kayanın üstüne oturur, yüzyıllar önce bu kayalığa oturmuş, kahvaltısını eden bir insanın neler düşündüğünü, çevresindeki kent dokusunu, insanları hayal etmeye çalışırdım. Sonra bir gün Kaleköy’den adaya geçerken kayığı denizin tam ortasında durdurdum ve Kaleköy’e baktım. Birden fark ettim ki, 2000 yıl önce Kekova Adası’ndaki kent de bugün Kaleköy’e denizden baktığımızda gördüğümüzün aynısıydı. Aynı teraslar, aynı daracık sokaklar, dik merdivenler, teraslarda arkasındakinin manzarasını kesmeyen evler. Her sokak arasında sarnıçlar…” diyor.

Sınırlı bir ekonomi

Aslan ile sohbete devam ediyoruz. “Araştırma yıllarından unutamadığınız bir anı sorsam?” dedim… Güldü, “Çocukluğumdan itibaren pek çok ekstrem spor yaptım, dalgıçlık, dağcılık, kayak… Hayatımda bir kez düştüm. O da Kekova Adası’nda. Bayağı kayalardan aşağı yuvarlandım. Belki 2 litre kan kaybetmişimdir. Doktor yok, hastane yok. Kafamı sardık çalışmaya devam ettik” diye yanıt verdi. Öyle sarp bir coğrafya. Bu coğrafyada tarım yapma şansı pek yok. Ancak asma ve zeytin… Bunlardan şarap ve zeytinyağı yapıyorlar. Ama asıl üretim balık sosu. Adadaki 10 atölyenin 5’i balık sosu üretim merkezi. Üstelik bunlar yağ ve şarap atölyeleriyle karşılaştırıldığında bayağı fabrika kıvamında; en büyüğünün balık fermantasyonu yapılan 10 havuzu var.

Eski çağlarda balıkların tuzlanarak koruma altına alındığını ve ticaretinin yapıldığını bilirdim. Mesela Kaunos bu açıdan çok şanslı, çünkü hem dalyan var hem tuzla… Aslan ve ekip arkadaşlarının çalışmalarından balık sosu diye bir ticaret şeklinin olduğunu da öğreniyoruz. Balıklar kayaya oyulmuş havuzlara biraz tuzlu su ile ve iç organları temizlenmeden konuyormuş. Biraz pis kokulu bir dinlenme sürecinin ardından tüm karışım fermente oluyor ve bir tür balık turşusu elde ediliyormuş. İspanya, Karadeniz ve Kuzey Afrika’da yaygın bir yöntem olduğu biliniyor. İsmi de garum, liquamen, allec ve muria. Hatta bu balıkların kılçıklarının kurutulup askerlere kuru gıda/protein kaynağı olarak dağıtıldığı da dünya örneklerinden biliniyormuş. Ayrıca fermente balık sosunun antik dönemde tıbbi malzeme olarak kullanıldığı düşünülüyor. Yani Dolichiste’nin esas ticari ürünü bu.

(Komşu antik kent Aperlai’nin de ilginç bir ürünü var. Deniz salyangozundan üretilen mor boya. Roma’nın ünlü ve soylu rengi mor boyanın Akdeniz’deki en önemli üretim izi, Aperlai -Asar Koyu’nda bugün 1500 metrekare alana yayılmış olan Murex trunculus deniz kabuklusu yığını.)

Kekova’nın geleceği

Bu bölgede inanılmaz görkemli bir tarihi ve kültürel miras var. Kıyı şeridindeki lahit mezarlar bir yana Theimiussa tarihi mirasından artık pek söz edilemez. Üçağız köyü neredeyse tamamını yapı taşı olarak kullanmış durumda. Antik limanın üstünde de modern iskelelerimiz var. Aperlai inanılmaz görkemli ve neredeyse el değmemiş bir tarihi miras olarak neredeyse yüzyıllardır olduğu gibi duruyor. Aslan, bir yüzey araştırması yapmış ve kent planını hazırlamış ama çok ciddi bir kurtarma çalışması gerekiyor. Her şey ağaçların arasında kaybolmuş durumda. Simena muhteşem… Kaleköy bu antik yerleşimin üstüne kurulu ama kaya mezarları, lahitler, kale, antik kentin tüm sokak aralarına nüfuz etmiş, izleri olduğu gibi duruyor.

Ama her yıl eksilerek...

Dolichiste, yani Kekova Adası… Bırakın dalışı, üstüne çıkmak bile yasak… Ama burada da yılların yıpratıcı etkisi hissediliyor. Benim ilk ziyaret ettiğim yıllarda Tersane Koyu’ndaki ihtişamlı kilisenin 10-12 metre yüksekliğindeki apsisi tamamen ayaktaydı. 90’lı yıllarda ne oldu bilmiyorum, bina çöktü.
Yapılan onca iyi şey, harcanan büyük emekler var. Ama yeterli mi? Büyük bir soru işareti…

Hafızamı zorluyor, 40 yıl önceye dönüyorum. Gözümde, Kaleköy’ün önündeki küçük topuktaki 2000 yıllık ev kalıntısının köyün çöplerinin yakılması için kullanıldığı; antik duvarların yapı taşlarının, tuğla-briket yerine ev inşasında kullanıldığı günler canlanıyor. Bir çaresizlik duygusu...