Özellikle yaz ortasında klasik mavi yolculuk parkurlarında deniz üstündeki yoğunluk ve bazı koylarda kirlilik öyle arttı ki, tahminimce 2025 sezonunda denizde yeni rota arayanların sayısı çoğalacak. Nereye mi? Mesela batı ve kuzey yönünde Ayvalık, Dikili, Kuzey Ege adaları… Doğu yönünde özellikle Kekova’dan öteye Demre-Kemer arası, yani Adrasan, Olympos, Phaselis... Her yılbaşında bir sonraki sezon hayalimi Oksijen okurlarıyla paylaşıyorum. Bu yıl hedefim Doğu Akdeniz’de Beydağları Sahil Milli Parkı
Türkiye kıyıları 8 bin 300; klasik mavi yolculuk körfez ve kıyılarımızın uzunluğu ise (Gökova-Kekova) bin 200 kilometre. Klasik rotalar dediğimiz zaman Gökova-Kekova arasındaki körfezlerden söz ediyoruz. Yani Gökova ve Kekova’ya ek olarak Hisarönü, Yeşilova, Marmaris, Fethiye ve Göcek körfezlerinden…
Aslında, mavi yolculuğun Halikarnas Balıkçısı’nın öncülük ettiği ilk yıllarında rotalar kıyılarımızdaki antik uygarlık merkezlerini ziyarete göre planlanıyordu ve İzmir-Bodrum arası ile Kekova’dan Antalya’ya uzanan denizler de klasik gezi rotaları arasındaydı. Hatta Truva aşkıyla bir Kuzey Ege mavi yolculuğu bile yapıldığı bilinir. Fakat deniz üstündeki ilk mavi yolculuk kuşağının yerini deniz tatili/gezisi odaklı ikinci kuşağa terk ettiği yıllarda bugün bildiğimiz klasik rotalar iyice belirleyici hale geldi.
Vazgeçişin öyküsü…
Kalabalık bir okul arkadaşları grubuyla yıllarca mavi yolculuğun klasik ve ünlü teknelerinden Akın A isimli ketch ile Türk ve Yunan sularındaki tüm mavi yolculuk parkurlarını arşınladıktan sonra değişiklik olsun diye, bir yıl da farklı bir körfeze gidelim diye heveslenmiştik. Akın A’nın sahibi olan Arya Yatçılık’ın ortaklarından Hasan Karadeniz beni şu sözlerle vazgeçirmişti:
“Alicim, Mandalya (Güllük) Körfezi balık çiftlikleri ve kent atıkları, Milas’ın tarımsal kirliliği nedeniyle artık köpürüyor, resmen geceleri kokuyor. Mavi yolcuların doğu yönündeki gezi parkuru olan Olympos, Phaselis tarafı ise yaz aylarında aşırı sıcak, rahat edemezsiniz, oraya artık sadece arkeologlar gidiyor. Biz onlara taşçılar deriz. Kıyıda bir tarihi duvar görünce mutlu olan insanlar. Sizin ekip benim tanıdığım kadarıyla 5 kere daha 12 Adalar turu yapsa, her seferinde daha mutlu olarak geri döner. Yani… En iyisi, sen vazgeç bu sevdadan.”
Bu sözlerin üstünden 10-15 yıl geçti. Gelecek sezon Kekova’dan Kemer’e doğru bir gezi yapmaya hevesleniyorum. En sıcak dönemde değil de yaz başı ya da eylül ayı mesela…
Bir deneme kararı
Çünkü klasik mavi yolculuk rotalarımızda deniz çok kalabalık hale geldi. Kirlilik yükü inanılmaz artıyor. Biraz uzaklara, sıcak ya da serin bölgelere açılmak lazım diye hissediyorum. Üstelik bu hislerde yalnız olduğumu da sanmıyorum.
Ayrıca, kalabalık ve kirlilik yükünün yanı sıra rolü olan bir önemli faktör daha var: Muğla kıyılarında deniz yaşamının maliyeti çok yükseldi.
Marina fiyatları, bakım maliyetleri geçtiğimiz 4-5 yılda net olarak euro bazında iki kat artmış durumda.
Günlük masraflar da aynı şekilde. Örneğin atık verme ücreti resmi rakamın ortalama 5 katı seviyesinde, iskele fiyatları uçmuş durumda, pek çok yerde 30 dakika ihtiyaç molası için bir günlük ücret talep ediliyor, bir günlük ücret de belediye iskelelerinde bile 3-4 bin lira. Restoran fiyatları hakeza ve bir de kalite kaybı. Gerçekten… Yıllardır kış aylarında lezzeti, güzelliği burnumuzda tüten mavi kıyılardaki restoranlarda maliyet baskısı nedeniyle kalite hayli düşmüş durumda.
Devam bir faktör daha: Temmuz ve ağustos aylarında Göcek artık iyice yaşanmaz hale geldi. Çevre Bakanlığı’nın Göcek’in tüm koylarına kademeli olarak tonoz-şamandıra sistemleri kurup gecelik konaklamalarda astronomik ücretler talep etme projeleri de cabası.
‘Yolculuk’ yeniden başlar mı?
‘Mavi yolculuk kültürü’ 2000’lerde yolculuktan vazgeçip ‘mavi tatil’e, pandemi döneminde ise denizin üstünde 3-5 aylık bir ‘mavi yaşam’a dönüşmüştü.
Yani haftalık kiralanan tekneler ve bir koyda demirleyip 2-3 ay kıpırdamadan konaklayan koca koca motoryatlar bir yana, amatör denizciler arasında da özellikle Hisarönü, Göcek ve Gökova koylarında aynı yerde uzun süre zaman geçirme alışkanlığı yaygınlaşmıştı.
Bu gelişmelerin denizcileri hareketlendirme yönünde giderek artan bir etki yaratacağını düşünüyorum.
Belki de önümüzdeki dönemde ‘yolculuk’ yeniden başlayacak, kim bilir?
Peki nereye doğru hareket edilecek? Herhalde akla ilk gelen açılımlar Kuzey Ege ve Kekova-Kemer arasındaki bölge. Kuzey Ege çok sayıda seçenekleri olan koca bir yeni dünya. Yunanistan tarafında efsanevi Kuzey Sporatlar ve Midilli, Sisam, İkarya gibi Doğu Ege adaları; Türkiye tarafında Bozcaada, Gökçeada, Ayvalık-Cunda, Foça, Dikili (Kalem Adaları), Seferihisar, Urla, Karaburun, Çeşme… Bitmek tükenmek bilmeyen bir mavi coğrafya.
2025’e adım attığımız şu günlerde, Doğu Akdeniz’de 30-40 kilometre uzunluğunda nispeten küçük bir kıyı şeridi olan Beydağları Sahil Milli Parkı’ndan birkaç fotoğraf ile alternatif rotalara bir göz kırpalım. Bu bölge çok etkileyici bir doğa ve tarih mirasıdır.
Ne dersiniz?
Gelidonya Feneri’nin doğusu…
Kekova’dan doğuya doğru yola devam ettiğinizde önce Demre’nin sonra da Finike’nin yaklaşık 50 kilometre süren uzun ve tekdüze kıyılarını aşıyorsunuz. Ardından kıyıdan manzarası açısından dünyanın en güzel deniz fenerlerinden biriyle süslü Gelidonya (Şırdanlar) Burnu’nu geçiyor ve kuzey yönünde ilerleyen dantel gibi kıyılarından Olympos – Beydağları Sahil Milli Parkı’na adım atıyorsunuz.
Burada sırasıyla Adrasan (Çavuş), Sazak, Porto Cineviz, Çıralı (Olympos), Atbükü (Maden), Tatlısu (Tekirova güney) ve Phaselis (Tekirova doğu) koyları sıralanıyor. Kemer’e uzanan bu yolculukta arada Suluada, Korsan Koyu, Amerikan Koyu (Kelleci), Alacasu, Ayışığı Koyu gibi doğa harikaları da var.
Bu koyların üç temel özelliği bulunuyor:
Birincisi inanılmaz lacivert ve saydam bir deniz. Örneğin, Akdeniz’in Maldivleri diye anılan Suluada sürprizi, Porto Cineviz, Korsan gibi bazı bölgelerde lacivertten boncuk mavisine uzanan göz kamaştırıcı bir deniz rengi değişimi.
İkincisi dev çamlar, mücevher gibi sandal ağaçları, bir çınar gibi büyümüş defne ağaçlarının oluşturduğu kesif ve görkemli bir kıyı orman şeridi.
Mavi yolcular tembelleşti, mavi yolculuk Gökova-Göcek arasına sıkıştı. 2025 ve sonrasında deniz üstünde hareketlilik artabilir. Yani... Uzak Yunan Adaları, Kuzey Ege ve Doğu Akdeniz’e doğru mavi yolculuklar yeniden başlayabilir
Üçüncüsü de yalçın kayalıklar, deniz kıyısından tepelerini göremediğiniz dağlar. Örneğin, Porto Cineviz’in batı kıyısında bir kayalık denizden neredeyse 90 derecelik bir açıyla 900 metre yükseliyor. Değil Türkiye’de dünyada eşi az bulunacak bir doğa görüntüsünün altında 10-12 metre derinlikteki billur gibi bir kum zemine demirliyor ve yatıp uyuyorsunuz.
Tarihi miras notları
Bölgedeki en güzel ve en korunaklı koy Porto Cineviz. Tabanları birbirine bitişik 2 adet ‘U’ harfi düşünün. Birinin ağzı kuzeye bakıyor, batı ve güney rüzgârlarına tamamen kapalı, ikincisinin ağzı güneye bakıyor, doğu ve kuzey rüzgârlarına tamamen kapalı. Doğa, deniz ikisinde de harika. Kuzey koyuna Porto Cineviz demişler, güney koyuna ‘Yalancı/Sahte Cineviz’… ‘Ceneviz’ ismi az doğudaki Olympos kentindeki Ceneviz yerleşimi sırasında verilmiş.
Az güneyindeki Adrasan (Çavuş) Koyu’na da Piri Reis’ten kalma bir isimlendirmeyle ‘Porto Venedik’ diyenler var. Ama Venedikliler burada bir faaliyet göstermişler mi, bilinmiyor. Sadece koyun kuzey ucunda Kız Kalesi isimli bir Bizans dönemi kalıntısı bulunuyor.
Anadolu’da 31 tane Olympos dağı, tepesi, antik yerleşimi ismi var. Bunların en ünlüsü Khimera efsanesinin de doğduğu Çıralı Koyu kıyısındaki Olympos’tur. Bu isim hem 2 bin 350 metrelik Olympos (Tahtalı) Dağı’na aittir. Hem de antik dönemde Doğu Lykia’nın merkezi olan dağ eteklerindeki Olympos Antik Kenti’ni ifade eder.
Çıralı sahilinin ortasındaki nehrin kıyısında Likyalılar tarafından inşa edilen ve daha sonra Roma, Bizans ve Cenevizliler tarafından genişletilerek kullanılmaya devam eden Olympos Antik Kenti’nin kalıntıları var. MS 13’üncü yüzyıldan itibaren terk edilen bu antik kent kalıntılarında bir tiyatro, termal banyolar, su kemerleri bulunuyor.
Bölgenin kuzey ucu olan Phaselis, Lykia’nın Pamphylia sınırındaki son kenti olarak kabul edilir. Dağ yamacındaki korunaklı Olympos, antik dönemde soyluların ve savaşçıların kentidir; sınır boyundaki Phaselis ise tüccarların. Çam ormanıyla kaplı sempatik bir yarımada üstüne kurulu Phaselis, Türkiye kıyılarında teknenizi demirleyip gezmeye çıkabileceğiniz Knidos’tan sonra görsel olarak en etkileyici antik kenttir.
Bazı zorluklar da var…
Birincisi, lojistik takviye bu bölgede biraz zor. Burada yolculuk yapacak tekneler erzak dolaplarını iyice doldurmak zorundalar.
İkincisi… Kalabalık sadece Göcek ve Hisarönü’nde değil, bu bölgede de ciddi bir turistik ilgi ve yoğunluk var. Bu turistler birincisi Antalya ile Kemer’den kalkan guletlerle Kekova’ya kadar olan gezilerinde bu bölgeyi deyim yerindeyse işgal ediyorlar. İkincisi de Adrasan, Tekirova ve hatta Kemer’den bu bölgeye yoğun olarak tekneyle günlük gezi turizmi yapılıyor.
Dolayısıyla yaz aylarında Olympos – Beydağları Sahil Milli Parkı koyları biraz zorlu bir mavi gezi parkuru olabilir, ama mayıs, eylül, ekim ayları da var. Bu inanılmaz doğa harikası bölge henüz tüm hoşluklarını korurken bir alternatif rota olarak göz kamaştırıyor.