23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
30.09.2022 04:30

2023 seçim kampanyası bir tür ‘Büyük Türkiye semineri’ olmalı

2023 seçimlerinin Türkiye için kader anı olduğu açık. Seçim sonucuna göre Türkiye’nin gireceği yol ülkenin uzun seneler istikametini belirleyecek; en az iki, belki üç nesil, bu seçim sonuçlarına göre bir hayat sürecek

Önümüzde Türkiye tarihinin en önemli dönemlerinden biri var. Sonuçları ne olursa olsun, 2023 seçimlerinin ülkenin bir tür kader ânı olduğunu çoğumuz kabul ediyoruz. Tabii ki 2023 seçimlerine Türkiye tarihinin bütün yükünü yüklemememiz gerekir. Ama sanırım şunu söylemek yanlış olmaz: Seçimlerinin sonucuna göre, Türkiye’nin gireceği yol ülkenin uzun seneler istikametini belirleyecek, en az iki, belki üç nesil, bu seçim sonuçlarına göre bir hayat sürecek.  

Muhalefet seçimleri kazandığı takdirde Türkiye’nin 200 yıllık demokratik kazanımlarının son on yılda buharlaşmadığı, bu tarihi tecrübenin hala nefes aldığı ortaya çıkacak. Seçimleri muhalefetin kazanması ve Türkiye’yi bugün yöneten kadronun barış içinde iktidarı devretmesi dünyanın şu dönemecinde demokratik mücadeleler için de önemli bir kazanım olacak. En son İtalya’da tanık olduğumuz kutuplaştırıcı, sorumsuz popülist-otoriter siyaset karşısında farklı siyasal eğilimlerin uzlaşmasından doğan, az çok sorumlu bir siyasetin toplumlar tarafından hala tercih edilebileceği kayda geçecek. Aynı zamanda işler iyi giderse çöken kurumsal yapının yeniden inşa edilmesi, toplumdaki adalet beklentisinin belli oranda giderilmesi ve ekonomi yönetiminde bir yönüyle akılcılığa dönme imkânları belirecek.

Kampanya mı seminer mi?

Sakın muhalefet adına naif bir iyimserlik içinde olduğum akla gelmesin. Zaten onun için de “imkânları belirecek” yazdım. Şu aşamada muhalefetin hangi adayla, hangi prensipler etrafında nasıl bir programla seçimlere katılacağını, kendi aralarında ve topluma yönelik güçlü bir güven tesis edip edemeyeceğini bilmiyoruz. Özellikle aday tartışmalarının kızıştığını, bunun da Altılı Masa’da bazı krizlere neden olduğunu izliyoruz ki bu çok anormal sayılmaz. Umarım bu krizler bir an önce son bulur ve iki muhalefet bloku güçlü şekilde seçim sürecine girerler. Evet, şu anda çok büyük beklentilerim olmasa da grotesk bir kötümserlik ya da şımarık bir siniklik yerine muhalefet adına tedbirli bir iyimserlik içinde olduğumu, bu iyimserliğin gözlemlerime dayandığı kadar, bir yönüyle siyasal ve ahlakî bir tavır olduğunu da söylemeliyim.    

Eğer seçimlerden bugünkü iktidar ve cumhurbaşkanı galip çıkarsa Türkiye hem içeride hem dışarıda büyük bir bilinmezliğe sürüklenmekle kalmayacak, ülkede büyük bir ekonomik ve siyasal buhrana yol açmış otoriter ve başarısız bir rejimin demokratik bir süreçle değişiminin mümkün olmadığı, toplumun demokratik reflekslerinin artık işlemediği inancı yerleşecek. 200 yılık demokrasi tarihinin aslında çok da manalı bir hikâye olmadığı, ülkenin genlerinin başka bir toplumsal gerçekliği zorunlu kıldığı, bizim naifliği bırakıp bu Doğu Despotizmi hakikatıyla yüzleşmemiz gerektiği anlatılacak. Tabi kurumsal çöküş başka bir evreye girecek. Belki Kürt illerinde yeni bir şiddet sarmalı başlayacak. Toplumun belli kesimlerinde yaygınlaşan üstüncü tavır pekişecek. Toplumsal barış ve adalet arayışları irtifa kaybedecek. Gençler arasındaki umutsuzluk derinleşecek. Kültürel kuruma kuraklığa evrilecek... Umutlu olmak isteyenler uzun bir süre için kendi küçük dünyasına çekilecek...  

Tabii seçimden iki tarafı da tatmin etmeyen ilginç sonuçlar da çıkabilir. Cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerinin ayrı ittifaklar tarafından kazanılması ihtimal az değil. Bu sonuç belki bir süre anayasal kilitlenmeye yol açacak, belki de bu rejimle tatsız bir uzlaşmaya gidilmek zorunda kalınacak. Belki şu anki ittifaklar yerine başka ittifaklar gündeme gelecek. Ya da seçim sonrası öyle bir ekonomik ve siyasal buhranla karşı karşıya kalacağız ki, iktidarda kimin olduğu fark etmeyecek, toplumsal memnuniyetsizlik bir sele dönüşecek ve bu selin önünde ne iktidar ne muhalefet duramayacak, uzun bir kaos dönemi içinde yepyeni aktörler ortaya çıkacak... 

Neyse fütürizmi bırakalım. Aslında bu yazıda başka bir noktayı vurgulamak istiyorum. Seçimlere kadarki dönemi nasıl geçirmeliyiz, muhalefet ittifakları propaganda sürecini nasıl yürütmeli? Bu konuda bir süredir aklımda çevirdiğim bazı fikirlerimi, belki biraz da gerçekçiliğin sınırlarını zorlayarak, sizlerle paylaşmak istiyorum.  

Madem 2023 seçimleri bir yönüyle kader seçimleri, o zaman bu seçimlerin propaganda yöntemi de diğer seçimlerdekilerden farklı olmalı. Gerçi muhtemelen adaylar ve ittifaklar bazı siyasal iletişim şirketleriyle anlaşacaklar, onlar belli kampanyaları yürütecek, adayların imajları üzerine çalışmalar yapacak, siyasal sloganları, gidilecek güzergahları, buluşulacak kesimleri, billboardlardaki ya da medyadaki görselleri ve sembolleri oluşturacaklar. Bu kaçınılmaz. Ama böyle önemli bir seçimin kampanya sürecinin siyasal reklamcılıktan çok daha farklı bir içeriği ve yöntemi olması gerektiği açık.     

Ben 2023 seçimlerine giderken muhalefete bir Türkiye semineri yapmasını öneriyorum. Ya da başka bir ifade ile, seçim kampanyasını bir Türkiye seminerine çevirmesini. 

Ne demek Türkiye semineri? Muhalefet seçimlere giderken, aynı zamanda Türkiye’yi toplumla beraber yeniden düşünmeli, Türkiye tarihini ve geleceğini toplumla beraber yeniden tasarlamalı. Madem muhalefet ve olası cumhurbaşkanı adayı Türkiye’yi yeniden inşa etme iddiasında olacak, o zaman seçime giden süreç bir propaganda döneminden çok daha muhteviyatlı olmalı. Seçim dönemi yeniden inşanın içeriğinin yoğun ve katılımcı bir şekilde tartışılarak ortaya çıktığı, yeniden inşaya yönelik önceliklerin, imkânların, sınırların, yöntemlerin, hassasiyetlerin, risklerin toplumsal kesimlerle titiz bir şekilde müzakere edildiği, karşılıklı öğrenildiği demokratik ve kolektif bir seminer olmalı. 

Seminere katılım

Evet, 2023 Türkiye semineri, muhalefetin bir arada farklı toplumsal kesimlerle beraber Türkiye’yi yeniden düşünme ve gelecek tasarımını, birbirleriyle ve toplumsal kesimlerle etkileşim içinde yaptığı bir interaktif yaratma işidir. Seminer diyorum, çünkü muhalefet topluma sadece vaatlerle ya da didaktik önermelerle gelmemeli. Tam tersine muhalefet seçim sath-ı mailini toplumla beraber geleceği yeniden tasarlama sürecine dönüştürmeli. Seçim kampanyasını bütün kesimlerin taleplerini, anlayışlarını, beklentilerini ve umutlarını siyasete taşıyacak interaktif bir toplu çalışmaya çevirmeli. Toplumsal kesimlerin ifadelerini billboardlara taşımalı. Farklı toplum kesimlerinin Türkiye bilgisi ve beklentisi seçim metinlerinde bir araya getirilmeli. 

Unutmayalım ki Erdoğan’ın iddiası “milletin” kolektif ruhunu temsil ettiğidir. Aldığı tüm yaralara karşı seçim sürecinde Erdoğan’ın bu temsil iddiası güçlü bir şekilde işlenecek, Erdoğan ve toplum arasındaki duygusal bağların tekrar aktive olmasına çalışılacaktır. Muhalefet ise toplumu ruhu bir liderde temsil edilen bir nesne halinden çıkarıp, onu özneye dönüştürmelidir. Ancak toplumun özneleşmesi ile yeniden inşa mümkündür. İşte seminer tam da budur. 2023 semineri, birbirimizin Türkiye bilgisini öğrenmek, farklı Türkiye bilgilerimizi birbirimizle paylaşmak, ortaklaşmak ve geleceği beraber tasarlayıp kurmak için bir yolculuğa dönüşmeli. Toplum bu seminerin konusu değil, öznesi olmalı.  

Yeniden tanışmak 

Türkiye’yi hep beraber yeniden kurma iddiası ne kadar güzel öyle değil mi? Bu mümkün olur mu? Tabii ki toplum yeknesak değil. Toplumsal eşitsizlikler, sınıfsal, nesilsel, kültürel, cinsiyete dayalı çatışmalar, adaletsizlikler, vazgeçilemesi zor ayrıcalıklar, tarihsel mağduriyetler ve üstüncü hisler. Tüm bu çelişkileri bilerek, muhalefetin görevi, olabildiğince geniş bir toplumsal ortaklık ve etkileşim sağlamak olmalı. Yaşadığımız büyük kutuplaşma sonucu hasta düşmüş toplum ancak birbiri ile yeniden tanışarak, ortaklaşarak tedavi olabilir. Muhalefetin görevi sadece kendi arasında uzlaşı aramak değil, toplumsal kesimlerin birbiriyle (yeniden) tanışması, özneleşerek ortaklaşması için imkanları ve yöntemleri oluşturmak olmalı. Seminer işte tam da bu bir arada var olma pratiğinin ve duygusunun etkinleşmesine ve işlevselleşmesine yarayacaktır. 

Sened-i İttifak

2023 semineri kâh örgütlü toplumsal kesimler ile bir arada yürütülmeli, kâh örgütsüz toplum kesimlerinden titizce katılımın sağlandığı kongreler ile devam etmelidir. Farklı kesimlerin muhalefet adayı ve parti ittifakları ile sürekli bir araya geldiği, gelecek tasarımının beraberce müzakere edildiği yoğun ve kolektif bir çaba olmalıdır. Aslında Türkiye Cumhuriyeti tam da böyle bir çabanın ürünüdür. Unutmayalım Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyeti uzun bir kongreler döneminin sonucunda ortaya çıkmıştır. 

2023 semineri sonucunda ise elimizde sadece birbirimizin Türkiye bilgisi ve hayalini öğrenerek ortaya çıkan bir gelecek tasarımı kalmamalı. Türkiye’yi yeniden inşa etme sözü verenlerle ve tabi birbirimizle bir senet imzalamalıyız. Seminer bir senede dönüşmeli. Bu seminerde öğrendiklerimiz ve beklentilerimiz hepimizin imza attığı bir gelecek taahhütnamesinde kendini bulmalı. Seçime işte tam bu 2023 seminerinden çıkmış ortak gelecek tasarımını içeren bu taahhütname ile gidilmeli. 

“Yalnızlığım benim çoğul türkilerim” dendiğinde hepimiz o mevzide toplanmadık mı? 
Ali Yaycıoğlu
Ali Yaycıoğlu