Yaşadığımız zamanı bir kriz dönemi olarak tanımlamak yanlış olmaz. Küresel ısınma, büyük göç hareketleri, eşitsizlik, liberal ve sosyal demokrasiye güven kaybı…Tüm bu krizlerin yanında bir de erkeklerin krizini yaşıyoruz iyi mi? On bin yıllık erkek egemen toplum modeli çözülüyor. Tanık olduğumuz sağ otoriter dalga bir yönüyle bir erkeklik meselesi değil mi? Binlerce yıllık iktidarını kaybeden bir cinsin yaşadığı hayal kırıklığı, kızgınlık, agresyon, depresyon hali...Olimpiyatlardan popülist sağa, Elon Musk’tan Putin’e, İslamcılıktan Çin Komünist Partisi’ne dünyayı çapraz kesen bir maskülenite krizi ile karşı karşıyayız. ABD seçimleri de bu tarihsel krizin kendini dışa vurduğu bir arenaya dönüştü
Amerikan seçim süreci oldukça fırtınalı geçiyor. İki ay önce Donald Trump’ın seçimi kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Hele 13 Temmuz’daki suikast girişiminden sonra adeta mesihleştirilen Trump’ı kim tutabilirdi? Joe Biden yaşlı ve bitkindi. Trump ise enerji yüklüydü. Fiziksel bir çöküş yaşayan Biden karşısında yaşlanmayan, yaşlansa bile kuvvetinden ve sarı saçlarından bir şey kaybetmeyen güçlü erkek rolü onun için biçilmiş kaftandı.
Trump bu muzaffer ruh hali ile yine güçlü bir erkek imajı veren genç bir adamı başkan yardımcısı adayı olarak seçti. Geri kalmış ve çürümeye yüz tutmuş Amerika taşrasında zor bir çocukluk geçirmiş, ama otobiyografisinde anlattığına göre ailesine rağmen kendi gücü ve iradesi ile o dünyadan çıkmış ve yükselmeyi başarmış, güçlü bir genç adam. Bu genç ve hırslı adam, Donald Trump’ın Amerika taşrasını bir zamanların o muhayyel parlak günlerine döndürme iddiasının mükemmel bir sözcüsü olabilirdi.
JD Vance gereğinde Amerika’nın gerileme ve yozlaşmasının nedenlerinden biri olarak gördüğü çocuksuz kadınları aşağılayabilecek kadar cesurdu. Kürtaj karşıtlığını o kadar ileri götürebiliyordu ki, tecavüze uğrayan kadınların “bu rahatsız edici durumu bahane göstererek” kürtaja başvurmalarını kınıyor, aile içi şiddeti ailenin devamı için tahammül edilmesi gereken bir olgu olarak kabul ediyordu.
Bu iki sert erkek karşısında yaşlı ve bitkin Joe Biden ne yapabilirdi ki?
Güçlü siyah kadın
Ne var ki, Joe Biden’ın yardımcısı Kamala Harris’i adaylık için destekleyip yarıştan çekilmesi ile tüm denklem değişiverdi. Trump karşısında aniden bir kadın rakip buluverdi. Buna hazırlıksızdı. Belli ki Trump'ın kampanya ekibi Biden’ın yarıştan çekileceğini, yerine ise Harris’i destekleyeceğini aklından geçirmemişti.
Gerçi Trump 2017’de yine bir kadını, Hillary Clinton’ı mağlup etmişti. Böyle güçlü bir erkek karşısında bir kadın aday çok zor bir rakip olamazdı. Ama Harris aynı zamanda baba tarafından siyah, anne tarafından Hint asıllıydı. Evet, bu iki kimlik biraz kafa karıştırıcıydı. Irk aidiyetinin önemli rol oynadığı Amerika siyasetinde, siyah bir kadının başkan adayı olması bir ilkti. Ayrıca Harris’in mizacı sert eski bir savcı olması, cinsel taciz dahil birçok suçu sabitleşmiş Trump için en hafif tabirle rahatsız edici bir durumdu.
Harris’in Demokrat Parti tabanına itici geldiği öngörüleri ise Biden-Harris kampanyasının son anda ustalıkla yürüttüğü aday değişimi süreci ile dağıldı. Harris’in bir iki hafta içinde gösterdiği şaşırtıcı performans, Barack Obama’dan beri coşmayı özlemiş Demokrat Parti tabanını coşturdukça coşturdu. Tüm bunlar olurken Trump Kamala Harris’in aslında siyah değil Hint, aynı zamanda çirkin ve itici bir kadın olduğunu vurguluyor, ismini bilinçli olarak yanlış telaffuz ettiği Kmaaaala’nın ancak siyahlara tanınan pozitif ayrımcılık sonucu aday olabileceğini anlatmaya uğraşıyordu.
Karizmatik sıradanlık
Trump kampanyasının iletişimcileri Demokrat Parti tabanını coşturan güçlü bir siyah kadın başkan adayına karşı nasıl bir strateji kuracaklarını düşünedursunlar, Harris ekibi Trump’ın başkan yardımcısı adayı Vance karşısında yine orta Amerika taşrasından ama birçok açıdan hem Trump’ın hem Vance’in antitezi bir erkek aday, Tim Walz’ı çıkardı.
Minnesota Valisi Tim Walz daha yaşlı gösterse de altmış yaşında, taşralı orta sınıf bir Amerikan ailesinde yetişmiş beyaz bir erkekti. Aslen Nebraska’nın bir kasabasından gelen Walz, lise öğretmeni, araba tamircisi, asker, futbol koçu kimlikleri ile adeta orta sınıf, kozmopolit olmayan orta yaş üstü Amerikalı erkeklerin temsilcisiydi. Asık suratlı ve sinirli Trump’ın aksine güler yüzlü ve esprili biriydi. Trump’ın ikonik saçları her hafta yeniden altın rengine boyanırken, Walz’ın saçları çok genç yaşta ağarmıştı. Trump’ın aksine bir ev babasıydı. Mazbut bir evliliği vardı. 5 çocuklu Trump’ın aksine çocuk yapabilmek için uzun süre kendisi de öğretmen olan karısı Gwen Walz ile tedavi görmüşlerdi. Bu konuda son derece şeffaftı.
Walz, Vance’le de ilginç bir karşıtlığı temsil ediyordu. Walz da Vance gibi seçimin kaderini belirleyecek olan Orta Batı Amerika’nın taşrasındandı. Yine Vance gibi mütevazı bir aileden geliyordu. Ama Vance’in aksine geldiği dünyadan kopmamıştı. Hatta Walz, yaptığı bir konuşmada Vance’in kendi ailesini ve içinde yetiştiği Amerika taşrasını bir dönem en çok satan kitaplar arasında yer alan otobiyografisinde aşağılanmasını sertçe eleştirmişti.
Tim Walz, Trump ve Vance’e “uçuk herifler” (weird men) diye seslendiğinde bu tanımlama adeta Demokrat Parti’nin sloganı oldu. Walz, uçukluk değil, normalliği temsil etme iddiasındaydı. Geçen hafta yazdığım gibi, onun ayırt edici tarafı adeta karizmatik sıradanlığı idi. Öyle ki, Walz’ın Minnesota valisi olarak Amerika siyaseti için oldukça solda görülebilecek icraatları, onun bu karizmatik sıradanlığı sonucu sola alerji duyan ortalama Amerikalılar için normal, sıradan faaliyetlere dönüşmüştü. Walz sevimli taşralılığı ile son elli yılda elitizm ve kozmopolitlik (yerli olmama) ile eleştirilen solu da “normalleştirebilirdi”.
Pozitif erkeklik
Ama belki daha ilginci Walz’ın, Vance ve Trump’ın sert, keskin, kızgın, şikayetçi, sürekli meydan okuyan, dik durup eğilmeyen erkeklik iddialarına karşı başka bir erkekliği temsil etmesiydi. Trump’ın maço narsisizmine karşı Walz sevimli, kendi ile dalga geçebilen, şeffaf bir orta yaş üstü erkekliğin altını çiziyordu. Güce karşı mülayimliği vurguluyordu. Doğal şekilde yaşlanmaya ve haliyle ölüme meydan okuyan sarı saçlı iri adama karşı, olduğundan daha yaşlı görünmeyi kafaya takmayan bir erkeği kodluyordu. “Dik dur eğilme” anlayışına karşı babaannemin tabiri ile “boş başak dikilir, dolu başak eğilirmiş” anlayışında bir insan izlenimi veriyordu.
Walz, Vance’in kendini değiştirme, başka biri olma, kısa sürede başarma hırsına karşı kökenini kabullenmeyi, adeta hayatta hız yapmamayı, yavaş gitmeyi simgeliyordu. Diğer yandan sağ-radikal ve genç Walz’ın kürtaj karıştlığı ve aile konusundaki “muhafazakâr” ve “yaşlı" görüşlerine karşı Walz kadının kendi vücudu üzerine söz hakkını ve LGBTQ taleplerini rahatça ve kuvvetlice savunabiliyordu. Walz’ın karizmatik sıradanlığı ve sevimli taşralılığı ile toplumsal cinsiyet hakkı konusundaki müdanasız tutumu arasındaki tatlı gerilim onun karizmatik sıradanlığını zedelemek yerine derinleştiriyordu.
Evet, ABD başkanlık seçimi siyasi vizyonların rekabet ettiği bir seçim olduğu kadar sınıfsal, bölgesel, ırksal kimliklerin ama belki onlardan daha da önemlisi cinsiyetin, erkek ve kadın olma şekillerinin yarıştığı bir seçim. Belki de özellikle farklı erkek olma biçimlerinin, erkek olma anlayışlarının yarıştığı bir arena. Acaba Walz ve Trump-Vance’de müşahhas siyaset rekabet içindeki bu iki farklı erkek olma şekline negatif ve pozitif maskülenite desek anlamlı bir tanımlama yapmış olabilir miyiz?
Erkeklik krizi
Yaşadığımız zamanı bir kriz dönemi olarak tanımlamak yanlış olmaz. Bugün uzun yıllar, hatta yüzyıllar içinde oluşmuş birçok inanış, norm, tutum, kurum geçerliliğini yitiriyor, Yitirmesine yitiriyor ama henüz yeni dönemin inanışları, normları, tutumları, kurumları sabitlenmiş değil. Tarih adeta sıvımsı bir şekilde, bir o yöne bir bu yöne salınarak akıyor.
Kapitalizmin neoliberal dönemi kapanıyor ama yerine gelecek nizamı öngöremiyoruz. Küresel ısınma varoluşsal bir noktaya bizi sürüklüyor. Apokaliptik bir zamanda olduğumuzu biliyoruz ama buna karşı ortak bir mücadele kurmak neredeyse imkânsız. Büyük göç hareketleri toplumları sersem ediyor.
Teknolojik ilerleme baş döndürüyor ama bu dönüşüm insanları iyimser olmalarını sağlayamıyor. Eşitsizlik artarken siyasal zeminde Batı’nın dünyaya önerdiği liberal ve sosyal demokrasi ilk önce Batı’da bir güven ve mana kaybına uğruyor.
Tüm bu krizlerin yanında bir de erkeklerin krizini yaşıyoruz iyi mi? On bin yıllık erkek egemen toplum modeli çözülürken, farklı erkek olma biçimleri bu çözülmeye farklı tepkiler veriyor. Tanık olduğumuz sağ otoriter dalga bir yönüyle bir erkeklik meselesi değil mi? Binlerce yıllık iktidarını kaybeden bir cinsin yaşadığı hayal kırıklığı, kızgınlık, agresyon, depresyon hali...
Son yüz yılda feminist teori ve siyaset bize birçok kapılar açtı, tarihi, toplumu, kültürü, ekonomiyi, bilimi, dini hayatı yeniden kavramsallaştırabilme imkanları sundu. Özellikle son yüz yılda cinsiyetler arası eşitlik mücadelesinde hiç de azımsanmayacak bir yol katedildi. Kadın mücadelesine LGBTQ hakları için yapılan mücadeleler eklendi.
ABD seçimleri birçok yönüyle bu mücadele alanı içinde devam ediyor. Ama ondan öte bir durum var sanki. Olimpiyatlardan popülist sağ siyasete, Elon Musk’tan Vladimir Putin’e, İslamcılıktan Çin Komünist Partisi'ne dünyayı çapraz kesen bir maskülenite krizi ile karşı karşıyayız. ABD seçimleri bu tarihsel krizin kendini dışa vurduğu bir arenaya dönüştü. Seçimin sonucu bu krizi bitirmeyecek tabii ki, ama erkekliğin tarihi macerası içinde çok önemli bir dönüm noktası olacak.