Geçen hafta üç önemli yıl dönemi olduğunu ve belki de bu yıl dönümlerini birbirlerine bağlantılandırarak bir yazı yazmanın okuyucular için çok ilginç olabileceğini düşündüm: 9, 11 ve 12 Eylül... Çok yüklü bir yazı olacaktı muhtemelen, öyle değil mi? Ama Afganistan serisine devam etme sözü verdiğim için bu yazıyı yazmıyor, sadece küçük bir notla yetiniyorum: 9 Eylül Türkiye’nin en önemli tarihlerinden birisidir: 9 Eylül 1922’de millî güçler İzmir’e girer ve büyük kayıplar vermiş Yunan ordusu İzmir’den deniz yoluyla Yunanistan’a geri döner. Millî güçlerin İzmir’e girişiyle kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın ardından yaşanan büyük trajedi ise Türkiye tarihçiliğinde pek işlenmez. Şehirlerini terk etmek zorunda kalan İzmirli Rumlar, Ermeniler ve bazı Yahudi aileler birkaç gün limanda çaresizlik içinde bekler ama 13 Eylül’de çıkan yangında hâlâ sayısını bilmediğimiz kadar insan alevler ve deniz arasında kalarak hayatını kaybeder ve tabii şehrin önemli bir bölümü, tarihî ve kültürel mirasıyla beraber kül olur. Bir sene sonra, 9 Eylül 1923’te ise, Türkiye ve dünya tarihinin en eski siyasî ve birçok yönüyle en dirençli partilerinden biri olan Cumhuriyet Halk Fırkası kurulur. Bu iki 9 Eylül, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun hemen öncesinde Türkiye tarihinin gidişatını şekillendirir. 12 Eylül 1980 ve 11 Eylül 2001: Bu iki tarihi küresel tarihteki yerleriyle beraber düşünmek ilginç olabilir. 12 Eylül Soğuk Savaş döneminin Türkiye’de son buluşunu simgeler. Evet, henüz Soğuk Savaş bitmemişti ama sonuna yaklaşılmıştı ve dünya Sovyet komünizminin yenilmesiyle yeni ekonomik ve sosyal düzene hazırlanıyordu. 12 Eylül adeta Soğuk Savaş sonrası neo-liberal düzenin Türkiye’de yerleşmesine karşı oluşacak direnişleri bastıran bir mıntıka temizliğidir. 11 Eylül 2001 ise Soğuk Savaş sonrası yaşanan neo-liberal “iyimserliğin” son bulduğu, belki de Uzun 3. Dünya Savaşı olarak nitelendirebileceğimiz bir dönemin kapısını sonuna kadar açtı. Aslında Birinci Körfez Savaşı ile başlayan bu dönem, 11 Eylül günü Manhattan’da başka bir safhaya sıçramış, daha sonra savaşın merkez üsleri ilk önce Afganistan, arkasından yeniden Irak’a ve sonra Suriye’ye uzanarak, tüm Orta Doğu’yu kapsamıştı. Halen içinde debelendiğimiz bu post-modern savaş küresel iklim, sağlık ve göçmen krizi ve liberal demokrasinin ABD başta olmak üzere Atlantik dünyasındaki iç buhranıyla yeni bir nitelik kazandı. Bu uzun 3. Dünya Savaşı meselesine sonra yeniden dönmek üzere, hadi geçen hafta kaldığımız yerden, 19’uncu yüzyıl Afganistan’ın küresel hikâyesine eğilelim, ne dersiniz?
17.09.2021 04:30
Afganistan: Küresel savaşlar ve İngiltere’nin çekilmesi
1878-80 yıllarındaki ikinci İngiliz-Afgan Savaşı, Osmanlı’nın Rusya’ya karşı, Balkanlar’daki eyaletlerini kaybetmesi ile sonuçlanmış 93 Harbi’yle aynı zamana gelir. Bu tesadüf değildir. 1877’de Rusya Romanya’ya girer, bunun sonucu Romanya Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrıldığını ilan eder
200 yıllık dönemin sonu
08 Kasım 2024
ABD seçimi ve iki savaş gölgesinde...
18 Ekim 2024
ABD'de yeni sağ ve eski demokrasi
04 Ekim 2024
Trump'ın dünya tahayyülü
Tüm Yazıları
27 Eylül 2024