25 Aralık 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
02.08.2024 04:46

Chávez’den Maduro’ya Venezuela

Venezuela’da ortaokul mezunu eski bir otobüs şoförü ve sendika lideri olan Cumhurbaşkanı Nicolás Maduro, muhalefet ittifakının adayı Edmundo Gonzalez karşısında seçimi yüzde 51 oyla kazandığını iddia ediyor. Yüksek Seçim Kurulu seçim sonuçlarını detaylandırmadan kazananı ilan etti. Etti etmesine ama buna kendileri dahil kimse inanmadı. Anlaşılan Maduro, ‘Atı alan Caracas’ı geçti’ demeye çalışıyor


2024 küresel seçim çılgınlığı derken, Venezuela’da da seçim oldu. Maduro seçimi kaybederse iç savaş çıkabileceğini ima etmiş, ‘Kan akar, ona göre’ diye halkını “uyarmıştı”. Venezuela Yüksek Seçim Kurulu Maduro’nın seçimi yüzde 51 oyla kazandığını seçim sonuçlarını detaylandırmadan ilan etti. Etti etmesine ama buna kendileri dahil kimse inanmadı. Seçim kurulunun ilan ettiği sonuçların gerçek sonuçları yansıtmadığı konusunda bağımsız gözlemciler ittifak halinde.

Venezuela seçimlerine gerek Venezuela halkının ve muhalefetinin gerek dünya kamuoyunun verdiği tepkilerin siyasal sonuçlarını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bu seçim belli ki bazı otoriter liderlere ve rejimlere, atı alıp Üsküdar’ı geçme nasıl olur, bu konuda ilham kaynağı olabilir. Ama tersi de olabilir. Toplumun, muhalefetin ve uluslararası aktörlerin verdiği tepki sonucu Maduro geri adım da atabilir, ya da belki de tahtından indirilebilir. Göreceğiz.

Edmundo Gonzalez

 

Venezuela: Petrol zenginliğinden krize

Güney Amerika’nın kuzeyinde, Karayipler Denizi ve Atlantik Okyanusu kıyısındaki, 29 milyon nüfuslu, petrol zengini Venezuela. On dokuzuncu yüzyılın başlarında Simón Bolívar’ın liderliğinde İspanya sömürgeciliğine karşı tüm Güney Amerika bağımsızlık hareketinin merkezi Venezuela. 1820’lerden başlayarak ara ara istikrara kavuşsa da tarihi siyasal karmaşa ve gerilimlerle geçen Venezuela. Venezuela 20’nci yüzyılın ortalarından itibaren, ülkede demokratik rejimin kurucusu sayılan Acción Democrática hareketinin liderleri Rómulo Betancourt ve Rafael Rodríguez başkanlığında görece bir istikrar dönemi yaşar.

1973’te dünyayı sarsan petrol krizi ise Venezuela’yı birden dünyanın en önemli petrol ülkelerinden biri haline getirecektir. Ülkede kamu yatırımları artar. Ücretler yükselir. Sosyal yardımlar genişler. Toplum kısa süre büyük bir refah dönemi yaşar. Ekonomik büyümeyi hızlandırmak için yoğun dış borçlanmaya gidilir.

Nicolás Maduro

 

Lakin Venezuela yönetimi devletleştirdiği petrol kaynaklarını iyi yönetemez. 1980’lerde petrol krizinin bitmesi ve petrol fiyatlarının ani bir şekilde düşmesiyle ülke kendini büyük bir ekonomik krizi içinde bulur. Enflasyon, yolsuzluk ve suç patlar. 1980’lerde direksiyonunda IMF’nin olduğu liberalleşmeye yönelik ekonomik ve idari reform çabaları sonuç vermez. Tam aksine 1970’lerdeki hızlı refaha kavuşma dönemini özleyen Venezuela halkının mutsuzluğu artmaktadır.

Hugo Chávez

 

BolIvarcılıktan Chávezciliğe

Bu arada ordu içinde sosyalist ve anti-emperyalist (Bolivarcı) iddia ile bir örgütlenmenin liderliğini yapan Hugo Chávez ve arkadaşları 1992’de bir darbe teşebbüsünde bulunur ama darbe girişimi başarılı olmaz. Buna karşın hapse giren Chávez yavaş yavaş bir kurtarıcı halk kahramanına dönüşecektir. Daha sonra cezaevinden çıkan Chávez’in Küba ile yakınlaşması, ABD yönetimi ile yaşayacağı gerilimin habercisidir. Kurduğu Beşinci Cumhuriyet hareketi güçlü bir sol popülist söylem geliştirir ve Chávez 1999 başkanlık seçimini kazanır.

1999-2013 yıllarında Venezuela’yı yöneten Chávez yolsuzluğa boğulmuş, halktan uzaklaşmış, emperyalizmin desteklediği oligarşik eski rejime karşı, yerlici, halkçı ve devrimci bir hareketin başkanı olarak kendini tanımlamaya başlar. Güney Amerika’nın Getúlio Vargas ve Juan Perón gibi liderlerin temsil ettiği “sol” popülist geleneğini adeta yeniden şahlandırır. Direkt yardımlar ve sosyal reformlarla kendine orta alt sınıflardan ve yerli kökenli Venezuelalılardan kuvvetli bir siyasal taban inşa edecektir. Halkla buluştuğu "Alo Başkan” televizyon programları ile Venezuelalılarla aracısız bir ilişki kurar, aynı zamanda liderliği bir popüler şova dönüştürür. Bir süre sonra Venezuela’nın milli ruhunun kendi şahsında temsil edildiğini, Venezuela’nın müşahhas hali olduğunu ilan ederek, geleneksel Latin Amerika popülizmini aşıp, bir “tek adam kültü” oluşturmaya başlayacaktır.

Chávez’in ordu ve yargıda yürüttüğü reformlarla birlikte bu iki kurumu halk tabanının desteği ile kendine nasıl bağladığı üzerine yeni otoriter popülizm literatüründe ilginç çalışmalar var. Ama belki daha ilginci, ülkenin petrol gelirlerini yönetmek için 1970’lerde kurulan petrol ve doğalgaz şirketinin direkt yönetimine geçmesi ve şirketin gelirlerinin Bolivaryan Misyon ismini verdiği sosyal bir programa dönüştürmesiydi. Bu etkili sosyal programı kapsamlı ve eşitlikçi bir bölüşüm projesinden ziyade Chávez’in siyasal tabanını genişletme ve bir arada tutma aracı olarak görmek daha doğru olacaktır. Yine de ilginç bir deneyimdir.

Rejim sallanırken: Darbe ve konsolidasyon

2000’li yıllarda bir yandan kurduğu devrimci Bolivaryan rejim Chávez’in narsisist kişiliği etrafında oluşmuş müdanasız bir lider kültü üretir. Diğer yandan petrol ve doğalgaz gelirlerinin pompaladığı kendi siyasal tabanını kollayan güçlü bir sosyal program. Buna rağmen 2000’li yılların başlarında güçlü bir muhalefet hareketi rejimi sallamaya başlayacaktır. Birçok partinin oluşturduğu Coordinadora Democrática adlı ittifak daha sonra başka ülkelerde de gördüğümüz otoriter popülist liderlere karşı kurulan muhalefet birlikteliklerinin habercisidir.

Bu yıllarda muazzam petrol gelirlerine rağmen ekonomik kriz derinleşir. Enflasyon kontrol edilemez haldedir. Sosyal yardımların haksızca dağıtıldığına ilişkin güçlü bir inanç vardır. Ulusal petrol şirketi çalışanları başta olmak üzere, ülke büyük grevlere sahne olur. Eski eğitimli üst orta sınıfın Chávez’e olan nefreti özellikle eğitim reformu ve Chávez kültü etrafında şekillenen yeni tarih anlatısı kurma çabası ile iyice artmaktadır. Caracas yüz binlerce insanın katıldığı gösterilere sahne olur.

Latin Amerika yirminci yüzyıl boyunca onlarca darbe ya da darbe teşebbüsü yaşamıştır. Bunlardan en ilginçlerinden biri Nisan 2002’deki darbe teşebbüsüdür. Chávez’in düşmekte olan popülaritesine karşı ordunun, kilisenin, bazı sendikaların, orta sınıfın desteğini alarak giriştiği darbe teşebbüsü sonucu Chávez başkanlık sarayı Miraflores’ı iki gün boyunca terk etmek zorunda kalacaktır. Arkasından bir darbe teşebbüsüne karşı uygulanması planlanan karşı darbe projesini, Plan Ávila’yı yürürlüğe koyar. Darbe, Chávez’i destekleyen halkın sokaklara dökülmesi ve ordu içindeki bölünme sonucu başarısızlıkla sonuçlanır.

2002 darbe girişimi Chávez’in elini güçlendirecektir. Darbe girişimi sonrası Chávez petrol şirketi üzerindeki yetkilerini artırır. Petrol grevine katılan binlerce çalışanın işine son verilir. 2004 yılında Chávez’in bir tür toplumsal güvenoyuna dönüştürdüğü referandum girişimi konumunu iyice güçlendirecektir.

Yeni Sosyalizm

Chávez’in Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva, Bolivya Cumhurbaşkanı Evo Morales ve diğer solcu Latin Amerikalı liderlerle başlattığı 21. Yüzyıl Sosyalizm hareketi dünyada ilgi uyandıracaktır şüphesiz. Bir yönüyle bu yeni dönemin ilk sol popülist hareketi bu inisiyatif olacaktır. Geleneksel sosyalizmi demokratik olmamakla eleştirir. Avrupa sosyal demokrasisini de kapitalizme teslim olmak, küresel Güney'le sağlıklı bir ilişki kuramamak ve kolonyal geçmişle yüzleşmemekle.

Chávez 21’inci yüzyıl sosyalizminin liderlerinden biridir artık. Avrupa’da sol hareket onu daha dikkatli takip etmeye başlar. O ise Avrupa’da işçi sınıfı ve emekçi sınıfları için Venezuela’dan ucuz petrol vadinde bulunur. Latin Amerika’da yeni sosyalist bir bölgesel birliktelik fikri uyanmaktadır. Bu dönemde Chávez’in danışmanlarından Şilili Marksist düşünür Marta Harnecker, ya da Alman sosyalist siyaset bilimci Heinz Dieterich Steffan, Chávez’i etkilemektedir. Yeni sosyalizmin lideri iddiası ile Chávez daha sonra sol ve sosyalist partilerin ittifakından oluşan Venezuela Sosyalist Birlik Partisi’ni kuracaktır.

Chávez 2013’te dördüncü kere cumhurbaşkanı seçilir. Muazzam petrol kaynaklarına karşın devam eden ekonomik problemler ve otoriter siyasete rağmen, her dönem siyaseti yeniden kurabilen Venezuela liderinin alt-orta sınıflardan aldığı destek, dördüncü kez seçildiği yıl içinde Küba’da kanser sonucu ölene kadar devam eder.

Otobüs şoförü Maduro

Chávez’in yakın çalışma arkadaşlarından Nicolás Maduro Moros 2013’te olağanüstü seçimde cumhurbaşkanı olur. 2015’te Birleşik Sosyalist Parti’nin adayı olarak tekrar seçilir seçilmesine ama parlamentoda çoğunluğu muhalefete kaptırır.

Maduro Venezuela işçi hareketinden gelen biri. Ortaokul mezunu eski bir otobüs şoförü ve sendika lideri... Chávez’in Bolivaryan devriminin önemli aktörlerinden biri.

Maduro yıllarının hikayesini beş başlıkta özetlemek mümkün: Birincisi, muhalefetin güçlenmesine rağmen otoriterleşme. Özellikle Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu ve ordu üzerindeki kontrolü sonucu mecliste çoğunluğu kaybetse dahi (ya da kaybettiğinden dolayı) otoriterleşen bir lider.

İkincisi, Chávez’in alt-orta sınıflardan gelen desteğini uzun süre elinde tutabilmiş bir siyasetçi.

Popülaritesini kaybetse de Chávezci kitlelerin desteğini arkasına almasını bilmiş.

Üçüncüsü, iktidarı boyunca ülke göçlerle nüfus kaybetmiş. 8 milyon Venezuelalı (nüfusun neredeyse üçte biri) kuzeye (Meksika üzerinden ABD’ye) ve güneye göç etmiş, ülkesini terk etmiş. Venezuela mülteci krizi Suriye mülteci kriziyle beraber son elli yılda dünyanın en büyük göçmen krizi.

Dördüncüsü Maduro Venezuelası dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine ev sahipliği yapıyor. 2017-19 arasında yüzde 63 bine çıkan enflasyon oranı bugünlerde yüzde 100 civarında seyrediyor. Venezuela küresel enflasyon döneminin lideri.

Beşinci olarak, Maduro, dünyadaki popülist-otoriter siyasetçi kulübünün bir üyesi. Putin, Şi Cinping ve tabii Erdoğan’ın yakın dostu.

2017-2025

2017’de Maduro’nun atadığı yargıçlardan oluşan Anayasa Mahkemesi’nin muhalefetin çoğunluğu oluşturduğu parlamentonun yetkilerini elinden alması, bunun sonucu ortaya çıkan anayasal kriz ve tartışmalı kurucu meclis oylamasıyla beraber Maduro Venezuela’da yeni bir rejim kurmaya başlamıştı. 2017’den sonra Maduro rejimini bir diktatörlük olarak tanımlayanların sayısı arttı. Basına ve muhalefete uygulanan baskılar, faili meçhul cinayetler... Ve tabii yolsuzluk iddiaları.

2018 seçimlerinde tartışmalı şekilde cumhurbaşkanı seçilmesi... Bu şaibeli seçimi sadece Belarus, Çin, Kuzey Kore, İran, Rusya, Suriye ve Türkiye’nin (birkaç ülke daha) meşru kabul etmesi; arkasından gelen yaptırımlar. Yaptırımlar sonucu ülkenin ekonomisinin iyice buhrana girmesi... Diğer yandan pandemi sonrası ABD’de yaşanan enflasyon ve ABD’deki petrol fiyatlarındaki artış sonucu, yaptırımların gevşetilmesi. Bunun Maduro’ya can simidi olması.

Gerçekleşen 2024 seçimlerinin sonucu Maduro’nun galip ilan edilmesi Chávez’in gecekondularda oturan tabanının da Maduro’yu terk ederek, şehre inip sokağa dökülmesine yol açar mı? Değişim olacaksa, muhtemelen Caracas’ın, Barquisimeto’nun, Maracaibo’nun, Valencia’nın, Puerto La Cruz’un sonsuz gecekondu semtlerinin bu değişime katılması ile olacak.

Bitirirken

Geçen hafta ABD seçimleri üzerine yazmaya devam etmek istediğimi söylemiştim. Ama o tarafta çok fazla gelişme olmadı. Bu yazıyı yazdığım gün de İsmail Haniye’nin İran’da muhtemelen İsrail tarafından öldürüldüğü haberi geldi. Haniye’nin öldürülmesinin etkileri ne olur, acaba bu bir bölgesel savaşa yol açar mı? Göreceğiz.

Ama Venezuela meselesi gerçekten ilginç. Okurken aklınıza çok bildiğiniz başka bir ülke ile ilginç benzerlikler gelmiştir muhtemelen. Nasıl yıllardan geçiyoruz öyle değil mi? Haftaya ne üzerine yazacağım, bir söz vermeyeyim...

Serin ve olaysız bir hafta sonu olsun. 

Ali Yaycıoğlu
Ali Yaycıoğlu