09 Mayıs 2024, Perşembe Gazete Oksijen
06.10.2023 04:30

Cumhuriyetçilik üzerine

Esas itibarı ile cumhuriyetçilik bir özgürlük kurgusudur. Cumhuriyetin tüm esprisi tahakküm altında olmayan özgür bireylerin beraberce kurdukları, yönettikleri, savundukları bir rejim olmasıdır. Cumhuriyette her yurttaş kamunun eşit hissedarı ve kanun koyucusudur. Evet kanunlar hür bireyleri de sınırlar. Ama kanunları özgür bireyler belirlediği için bu sınırlama bir tahakküm sayılmaz


Demokrasi eski Yunan menşeli ise cumhuriyetçilik Roma menşelidir. Nedir Roma cumhuriyetçiliği? Esas itibarı ile cumhuriyetçilik bir özgürlük (libertas) kurgusudur. Libertas hür bireyler yani yurttaşlar ile başta köleler olmak üzere özgür olmayan insanlar (yabancılar, çocuklar...) arasında bir ayrım üzerine kurgulanır. Roma cumhuriyet teorisine göre yurttaşın özgürlüğü, onun hiçbir gücün ya da efendinin tahakkümü ya da keyfi baskısı altında (dominatio) olmamasına bağlıdır. Yurttaş özgürdür. Özgür yurttaşların bir arada kurdukları ve yönettikleri rejime cumhuriyet (res publica) denir.

Roma Cumhuriyeti

Roma cumhuriyet teorisi ve pratiği üzerine Roma hukukunun ana metinleri dışında Polibius, Livi, Plutarkh, Tacitus, Sallust ve tabii ki Çiçero’nun metinlerinden yola çıkılır. Bu metinlere göre Roma hukuku özgür bireyi köleden, Roma siyaset teorisi cumhuriyeti krallıktan ayırır. Krallık rejimi altında bireyler özgür değildir. Kral ve onu temsil edenler ne kadar iyi ve adil olsalar dahi, bu rejimlerde birey üst bir otoritenin sultası altındadır. İşte cumhuriyetin tüm esprisi tahakküm altında olmayan özgür bireylerin beraberce kurdukları, yönettikleri, savundukları bir rejim olmasıdır. Cumhuriyette her yurttaş kamunun yani kurdukları siyasal birliğin eşit hissedarı ve kanun koyucusudur. Evet kanunlar hür bireyleri de sınırlar. Ama kanunları özgür bireylerin kendileri belirlediği için bu sınırlama bir tahakküm sayılmaz.

Artık özgürlükten anladığımız mavi ayı beklemekse bari özgürce hayal kuralım. 

Cumhuriyet rejimi hür insanların ülkelerini hür kararlarıyla rejimin ve kamunun eşit hissedarları olarak yönetmesi için gerekli genel düzenleme ve kurumları oluşturur. Mesela hukukun herkesi bağlaması, farklı makamların dağılımı ve makamların zaman ve otoritesinin sınırlandırılması, yurttaşları temsil edeceklerin belirlendiği kurallar bütünü ve tabii başta vergiler, mali kurallar gibi birçok kurumsal düzenleme, hür bireylerin bir arada yönetimini garanti altına almak için vardır. O zaman cumhuriyet aynı zamanda bu kurum ve kurallar bütünü olarak da düşünülebilir. Ama tekrar altını çizersek, cumhuriyetin amacı tahakküm altında olmayan hür bireylerin düzenin eşit yurttaşları ve kanun koyucuları olarak yönetime katılmalarıdır. En önemli özgürlük bireyin kendi kaderini belirlemesiyse, cumhuriyet de toplu olarak hür bireylerin kendi toplumlarının kaderlerini belirlemesidir.

Roma bir cumhuriyetten ziyade Sezarların, Augustus’ların ve onların muzaffer ordularının dünyaya medeniyet ve barış getirme iddiasındaki emperyal bir devlettir

Şüphesiz Roma Cumhuriyeti’nin cumhuriyet teorisi bizim dünyamızın dışındadır. Neticede Roma hukuku özgür insanlar ile köleler ayrımı üzerinde şekillenir. Roma Cumhuriyeti bir yönü ile bir köle cumhuriyetidir. Ama gerek Roma cumhuriyet deneyimi gerekse pratiğini düşünürsek, milattan hemen önce Roma Cumhuriyeti’nin geçirdiği kriz ve Roma’nın ilk önce bir diktatörlüğe, arkasından imparatorluğa dönüşmesi tarihin en önemli gelişmelerinden biridir. İsa’dan hemen önce artık Roma bir cumhuriyetten ziyade Sezarların, Augustus’ların ve onların muzaffer ordularının dünyaya medeniyet ve barış getirme iddiasındaki emperyal bir devlettir. Roma İmparatorluğu’nun uzun yüzyıllarında Roma vatandaşlığı ve res publica fikri kaybolmaz. Roma cumhuriyetçiliğinin pasifleşmiş ruhu Hristiyanlığın zuhurundan Justinyan Kanunnameleri’ne, oradan Vatikan Papalığı’na ve Bizans’a uzanan uzun bir serüvende yolculuğa devam eder.

Rönesans cumhuriyetçiliği

Roman cumhuriyetçiliğini uykusundan uyandıran Makyavelli’dir (1469-1527) desek herhalde kimse yadırgamaz. Floransalı büyük siyaset felsefecisi, Romalı Livi’nin tarihine yazdığı Discorsi adlı muazzam şerhte Roma siyaset teorisindeki libertas kavramını tekrar öne çıkarır. Makyavelli’ye göre hürriyet ancak bir cumhuriyette mümkündür.

Ama Makyavelli’nin fikirleri Floransa Cumhuriyeti’nin Medici ailesi tarafından darbe ile yıkılmasına tanıklık ettiği zamanda oluşmaktadır. Cumhuriyet erdemlidir lakin unutmayalım ki o her zaman mutluluk ve güvenlik getirmez. Bazen krallıklar altında daha adil yaşamak mümkün olabilir. Cumhuriyetler bir ülkeyi işgal ettiklerinde çok acımasız olabilirler. Makyavelli Roma Cumhuriyeti’ne büyük hayranlık duyar ama Rönesans Avrupa’sında artık Roma Cumhuriyeti mümkün değildir. Cumhuriyeti ancak kral (il principe) veya dini otoriteyle beraber düşünmek gerekir. Gerçekçilik cumhuriyet ideali peşinde koşmaya engeldir.
Makyavelli’nin cumhuriyetçiliği konusunda literatürde yıllarca fırtınalar koptu. Büyük İngiliz tarihçisi J. G. A. Pocock’un Makyavelli Ânı dediği, antik cumhuriyetçilik fikrinin Rönesans İtalya’sında yeniden ortaya çıkarak dünyaya yayılması ve ardından 17 ve 18’inci (hatta 19’uncu) yüzyılda devletin bireylerden öte bir kurumsallığı olduğu fikrini ve tabii devrimleri tetiklemesi hikâyesiydi. Bu büyük teze büyük eleştiriler gelmiştir.

Cumhuriyet ve demokrasi tarihi çalışma iddiasında bir tarihçi olarak ise kendimi Harvard’dan hocam Harvey Mansfield’e yakın görürüm. Profesör Mansfield, Makyavelli’nin cumhuriyet rejimlerini ve cumhuriyetçiliği farklı şekilde tanımladığını ve incelediğini iddia eder. Cumhuriyetçilik üstün bir tasarımdır. Ama krallıklar bir tür oligarşi yönetimine dönüşmüş Orta Çağ cumhuriyet rejimlerinde çoğu zaman daha az erdemli değildir.

İngiltere cumhuriyetçiliği

(Cumhuriyetçilik ve cumhuriyet arasındaki fark Türkiye için de çok ilginç değil mi?) Aslında modern cumhuriyetçilik monarşinin beşiği olan İngiltere’de 17’nci yüzyılda vücut bulur. Modern devlet kuramının kurucusu olarak düşüneceğimiz Thomas Hobbes (1588-1679) şüphesiz İngiliz İç Savaşı’nda cumhuriyetçi cereyanın yol açtığı şiddeti eleştirir. Cumhuriyetçilik monarşilerin oturmuş kurumlarını yıkar ve yurttaşların özgürlüğü ve eşitliği üzerinden yeni bir tasarım önerir ama bu tasarım kaosla sonuçlanır. Çözüm her bireyin kendi hürriyetini kullanarak ülkeyi yönetmesi olamaz. Yeni düzen ancak hür bireylerin birbirleriyle bir anlaşma yaparak, hürriyetlerini devlete ve onu yöneten bir otoriteye teslim etmeleriyle gerçekleşecektir. Herkesin içinde olduğu ama irade ve hürriyetlerini teslim ettikleri bu oluşuma yani yeni devlete İbrani geleneğinde bir deniz canavarı olarak bilinen Leviathan adını verir.

1688’den sonra İngiltere başka bir yola girer. Cumhuriyet cereyanı söner. Monarşi yeniden tasarlanır. Buna mukabil özgürlük iddiası da güçlü bir şekilde İngiltere’nin siyasetine girer

Belki Hobbes cumhuriyeti fiktif olarak kabul eder. Bireyler hürdür. Ama onlar hür iradelerini hürce devreder. Neden? Çünkü aksi takdirde bir güvenli düzen kurmak mümkün olmaz. Herkesin hür bireyler olarak kendi çıkar hesapları ile katıldıkları siyasal bir düzen kaos ve anarşiye sürüklenmekten kendini kurtaramaz. Peki Roma’da işler nasıl yürümüştü? Bu soruyu sorduğunuzda Hobbes yüzünüze bakıp, müstehzi şekilde “Yürüdü mü?” diye sorunuza soru ile cevap verecektir.

Yine de İngiltere geleneğinde cumhuriyetçilik fikrini kuvvetlice savunan James Harrington ve Algernon Sidney’i ve diğerlerini aklımızda tutalım. Cumhuriyetçilere göre hürriyet ancak hür bir devlette, yani cumhuriyette olur. Efendisi olan bir devlet, yani monarşi, efendi ne kadar adil olursa olsun özgürlüğü sınırlar. Tahakküm gözle görünür bir şekilde gelmese de insanlar kendi kendilerinin bekçisi olurlar. Otosansür özgürlüğün asıl düşmanıdır.

Ama 1688’den sonra İngiltere başka bir yola girer. Cumhuriyet cereyanı söner. Monarşi yeniden tasarlanır. Buna mukabil özgürlük iddiası da güçlü bir şekilde İngiltere’nin siyasetine girer. Parlamento ve kabine monarka karşı güçlenmiştir. İngiltere’nin fiktif hükümdarı kral ya da kraliçeler olsa da, güçlü yasama ve yürütme halkın temsilcilerinindir. Bu dengeli yapının cumhuriyete göre çok daha adil ve erdemli, ama daha önemlisi kalıcı ve istikrarlı olduğu düşünülür.

Amerika Cumhuriyeti

Cumhuriyetçiliğin ulaştığı en önemli zirvelerden biri 1776 Amerikan Devrimi olsa gerek. 1776’da İngiltere’nin sömürgesi koloniler ayaklandığında cumhuriyetçiliği başka bir noktaya taşımış oldular. Cumhuriyet, evet bireyin aktif özgürlüğünün rejimidir. Cumhuriyete göre bireyin efendisi olamaz. Birey kendisinin efendisidir. Ama aynı zamanda özgür bireylerden oluşan toplumun da efendisi olmamalıdır. Yani aslında cumhuriyet hem bireysel hem toplumsal bir özgürlük iddiasıdır. İngiltere Parlamentosu ne kadar âdil olursa olsun, bir ülkenin başka bir ülkenin efendisi olması reddedilmelidir. Bu reddiye cumhuriyet fikri ile kendini gösterir. Tam burada cumhuriyet sadece bireysel özgürlükle değil, ulusal bağımsızlık ve bunun için verilen mücadele yani bir anlamı ile milliyetçilikle kucaklaşır.

Ama Amerika Cumhuriyetçiliği işi orada bırakmaz. Seçilmişlerden oluşsa da devlet de bireyin efendisi olmamalıdır. Devlet sürekli bireysel özgürlükler karşısında sınırlanmalıdır. Özellikle merkezi devlet. Mesela merkezi federal devlet, eyaletlerin efendisi olmamalıdır. Ama hepsinden daha önemli bir nokta öne çıkar: Çoğunluk da bireyin ya da azınlığın efendisi olmamalıdır. Birey ve hakları, çoğunluğun tahakkümü karşısında da korunmalı ve aktif halde olabilmelidir.

Amerikan Devrimi’ndeki çok katmanlılık günümüzdeki cumhuriyet ve demokrasi anlayışının şekillenmesinde çok etkili olur. Amerikan cumhuriyeti ve demokrasinin büyük çelişkisi olan köleliğin 19’uncu yüzyıl ortalarına kadar devam etmesi ve ardından yüzyıl süren eşitlik mücadeleleri Amerikan cumhuriyetçiliğinin bir iç çelişkisi midir? Yoksa aslında demokrasi ile mi ilgilidir?

Demokrasi yani halkın katılımı, çoğunluğun kararının belirleyici olması, halkın kendi yöneticilerini seçmeleri, bunun için gerekli usul ve ahkam cumhuriyet için önemlidir. Ama cumhuriyetçi teoriye göre cumhuriyet demokrasiden daha geniş ve tarihsel bir kavramdır. Cumhuriyet çerçeve ve iskelettir. Demokrasi ise o çatının içindeki faaliyet. Çerçeve iskelet statiktir ve kalıcıdır. Faaliyet değişkendir. Peki demokrasi ile cumhuriyet arasında bir çatışma çıkarsa ne olur? (Buna ileriki yazılarda devam edelim…) •