Seçime doğru hızla yol alıyoruz. 2023 Mayıs seçimlerinin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik seçimleri olduğu konusunda genel bir kanı var. Bu seçim bize Türkiye’de demokrasinin hala nefes alıp almadığını gösterecek. Hatta umuyoruz ki mayıs ayında kuvvetli bir demokratik geri dönüş olacak. Bu geri dönüş demokratik rejimlerin kriz yaşadığı bu dönemde küresel bir değer taşıyacak.
Hangi veriyi alırsak alalım, Türkiye’nin acilen bir yenilenmeye, tazelenmeye ihtiyacı var. Ne var ki, en iyimser olanımız için dahi bu iktidarın değişmeme olasılığı akıllara takılıyor. Çoğumuz içimiz rahat şekilde Erdoğan sonrasını tahayyül edemiyoruz. Post-Erdoğanizm hala uzak bir hayal. Hatta bazıları için Erdoğan sonrasını düşünmek adeta bir suç
Normal şartlarda bu iktidarın değişmesi gerektiği konusunda kimsenin şüphesi yok. Hangi veriyi alırsak alalım, Türkiye’nin acilen bir yenilenmeye, tazelenmeye ihtiyacı var. Ne var ki en iyimser olanımız için dahi bu iktidarın değişmeme olasılığı akıllara takılıyor. Erdoğan, AKP ve Cumhur İttifakı’nın seçimleri kaybedip barış içinde iktidarı seçimleri kazanan yeni cumhurbaşkanına ve siyasal ittifaka devredeceği konuşunda kimsenin içi rahat değil. Neden?
Bu tür rejimlerin en büyük başarısı insanlara hiç gitmeyecekleri duygusunu uyandırıp, insanların iradelerini, düşüncelerini ve hayallerini ipotek altına almak. Erdoğanizm’in bunu kısmen başardığını söyleyebiliriz. Dedim ya çoğumuz içimiz rahat bir şekilde Erdoğan sonrası durumu tahayyül edemiyoruz. Post-Erdoğanizm hala uzak bir hayal, neredeyse bir fantazi gibi. Hatta bazıları için Erdoğan sonrasını düşünmek adeta bir cürüm, düşünce suçu.
Değişimin kaçınılmaz olduğu duygusu
Bu iktidarın değişmesinin şartı bu duygunun değişmesidir. Rejimin değişmeyeceği duygusu tersine çevrilerek, değişimin kaçınılmaz olduğu duygusunun yerleşmesi gerekiyor. Toplumda dönüşüm ve değişime yönelik bir hissiyatın güçlü şekilde hâkim olması, sinikliğin yerini umuda, çaresiz kötümserliğin yerini akılcı bir iyimserliğe bırakması ile olur. Ama belki bunlar kadar önemli olan dayanışma ruhudur. Rejimin değişmesi için gerekli şartlardan biri bu rejimin değişmesini arzulayan farklı kesimlerin birbiri ile ortaklaşmaları, birbirlerine sahip çıkmaları, beraberlik ruhunu güçlü şekilde ortaya koymalarıdır.
Muhalefet ittifaklarının şekillenmesi ve ortaklaşmalara rağmen henüz iyimserliğin ve umudun yeteri kadar hâkim olduğunu söylemek doğru olmaz. Önümüzdeki iki ayda muhalefet bileşenlerinin yapması, üzerinde çalışması gereken iyimserliği, umudu, coşkuyu oluşturmak, muhalefetin farklı bileşenleri arasındaki dayanışma ruhunu, güven hissini ve ortak hareket etme becerisini en üst düzeyde topluma yaymak olmalı.
Unutmayalım, seçim, seçim günü kazanılmayacak. Seçim önümüzdeki iki ayda kazanılacak. Seçim bu iki ay boyunca gösterilen moralle, muhalefetin kendi arasında oluşturduğu dayanışma ve güven enerjisi ile kazanılacak. O zaman şunu da ifade edebiliriz: İki hafta önce muhalefetin yaşadığı kriz aslında olumlu bir sonuç verdi. Muhalefet bileşenleri bu krizi sonlandırma becerisini gösterdiler. Krizi sonlandırıp beraber hareket etmek için toplumun baskısını hissettiler. Yaşadıkları güven krizine rağmen tekrar beraber yola koyulabilirdiler.
Tekrar edelim: Şimdi yapılması gereken toplumda değişimin olacağına dair hissiyatı güçlü şekilde uyandırmak, bunun kaçınılmaz olduğunun ikna edici şekilde işlenmesi olmalı. Evet, değişim kaçınılmaz. Bu bir tercih değil bir zorunluluk. Bunun önünde tek engel var: Toplumda 20 yıl boyunca yerleştirilmiş o değişmezlik, kalıcılık duygusu. (Zorunluluğun önünde nasıl olur da engel olabilir diye sormayın. Mesele o zorunluluğun ne zaman hangi şartlarda vuku bulacağıdır.)
Değişim kaçınılmaz. Ama hangi yöne? Nasıl bir gelecek bizi bekliyor? Bilinmeyen, öngörülemeyen bir yol mu önümüzdeki? Yoksa kaderini bizim çizeceğimiz, irademiz ile şekillendireceğimiz bir gelecek mi?
Muhalefetin yapması gereken değişimin kaçınılmaz olduğunu, nasıl bir gelecek kuracağımız ile beraber anlatmak, kurguladıkları gelecek tasarısı ile toplumu o yolda özne olmaya ikna etmek olmalı. Toplum kaçınılmaz olan değişime heyecan ve coşku içinde yönelmeli. Hatta neden kaçtığını, neyi terk ettiğini değil, nereye doğru gittiğini düşünmeli.
Çoğul muhalefet
Zorluk ve imkânlar aynı anda önümüzde: Muhalefet çok katmanlı, çok aktörlü, çok gündemli. Bu kadar farklı muhalefet aktörünü bir arada ortak bir gelecek tasarımı için koordine etmek kolay değil. Ama aynı zamanda bu çok seslilik bir arada bir güven ilişkisi içinde ortak ve uyum içinde hareket edebilirse, muazzam bir imkân ortaya çıkartıyor.
Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu bu ortaklığı, bu biraradalığı yansıtmalı. Kendi ifadeleri ile arkasındaki çok katmanlı muhalefet bileşenlerinin ifadeleri arasında bir sentez oluşmalı. Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu kapsamlı metinler ve müktesebat bu sentezin oluşması için gereken içerik zenginliğini sağlayacak nitelikte. Kılıçdaroğlu ile sahada olacak diğer yedi cumhurbaşkanı yardımcısının da Kılıçdaroğlu ile uyum ve söz birliği içinde olmaları şart.
Muhalefetin önündeki en temel mesele bu interaktif senkronizasyonun sağlanması ve bunun mekanizmalarının kurulması. Bazen ayrı ayrı, bazen gruplar halinde kampanyalar yapacak liderlerin ve iki belediye başkanının kendi özerkliklerini koruyarak ama güçlü bir uyum, güven içinde ve koordineli bir program ile bu iki aylık zamanda ülkeyi dolaşmaları, toplumla buluşmaları ve kaçınılmaz değişim ve ortak gelecek tasarımları konusunda toplumu ikna etmeleri gerekiyor. Muhalefetin önündeki en önemli imkân, bir anda sekiz ejdere dönüşebilmeleri, sekiz farklı miting yapabilmeleri, bu çoğulluk.
Emek ve Özgürlük İttifakı ile bir ortaklaşma oluşturulduğu zaman bu enerji daha da güçlenecek. Tabii ki her ortaklaşmanın maliyetleri, her anlaşmanın şartları, her beraberliğin titizlenilmesi gereken yönleri var. Ama her şekilde Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı arasında oluşacak diyalog Türkiye için çok değerli olacak. Bu diyaloğa özenle yaklaşmak, bunu bir pazarlığın değil, ilkeler ve değerler üzerinden ortak bir gelecek tasarımının parçası haline getirmek gerekiyor. Tekrar edelim. Toplumda değişimin kaçınılmaz olduğu hissinin kuvvetli bir şekilde uyanması şart. Unutmayalım: Bir süredir çok kötü yönetilen, kurumları zafiyet içinde, kendi tarihi macerası ile kavgaya tutuşmuş, toplumsal barışı yok olmuş, eğitim sistemi işlemeyen, gençleri, kadınları ve yaşlıları mutsuz, ekonomik buhranın içinde ve büyük bir deprem felaketi sonucu depremin hem öncesinde hem sonrasındaki yetersizlikler ve yanlış uygulamalar sonucu on binlerce yurttaşını kaybetmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Değişim bir tercih değil, bir zorunluluk. Ama bu zorunluluk ancak toplumun bu zorunluluğa ikna olup, arkasına bakmadan, heyecanla o değişime yönelmesi ile gerçekleşecek.