Sevgili Kitap Terapisti, bir yakınım kızını evlendiriyor. Ve yaşantısı doğal olarak farklı bir yöne doğru evriliyor. Artık kızını akşam sofrada göremeyecek. İçinde bir boşluk oluştuğunu dile getiriyor. Bu “boşluğu” en iyi ifade eden roman ya da öyküyü arıyoruz. Bize neler önerebilirsiniz? Sevgiler, S. Serdar Yegül. Serdar Bey, boş yuva sendromunu çok güzel dile getirmişsiniz. Çocuklar evden ayrıldıktan sonra yaşanan bir yaşam evresi sorunu. En yaşamam diyen annelerin babaların bile mücadele ettiği bir duygu durumu. Çok normal değil mi? Yıllar boyu bir düzene alışıyorsunuz, eviniz ses dolu, oyuncak, eşya dolu, kitap kalem dolu, çocukların arkadaşlarıyla dolu ve sonra birden puf! Kendi yollarına gidiyorlar, biliyoruz ki gitmeliler ama anne babalar, yani geride kalanlar da artık yepyeni bir düzene geçmeliler. Konuyla ilgili çok fazla yabancı kaynak var ama baktım da hiçbiri Türkçeye çevrilmemiş. (Empty Nest kelimeleriyle bakarsanız bulabilirsiniz.) Herhalde bunun henüz ruhsal bir sorun olduğu düşünülmemiş. Biraz beklerseniz, on bir yıl kadar, benim kız evden gidince yazarım. Ancak geride kalmak ve hayata kaldığı yerden devam etmekle ilgili aklıma ilk gelen kitap Kalanlar.
Gidenler, kalanlar...
14 Ekim’de bir olay oluyor ve birden dünya nüfusunun yüzde ikisi yok oluyor. Nereye gidiyorlar, gelecekler mi kimse bilmiyor. Kiminin çocuğu gidiyor, kiminin bütün ailesi. Tom Perrotta kalanların ruh hallerini büyük bir detay, incelik ve hassasiyetle anlatıyor. Elbette arkadaşınızın durumu farklı. O kızıyla konuşabilir, görüşebilir, ilişkisini aynı evde olmadan sürdürebilir. Ki zaten bu sendromdan muzdarip olanlara uzmanlar bunları hatırlatıyor. Diğer hatırlattıkları şeyler kendilerine bir ilgi alanı bulmaları, belki yeni bir hobi edinmeleri, daha önce yapmak isteyip yapamadıklarını gerçekleştirmeleri.