Sevgili Kitap Terapisti, Pandemiyle birlikte uykusuzluk çekmeye başladım. Bütün gün bitkin bir halde dolaşmama rağmen gözüme bir damla uyku girmiyor. Terapiye de gidiyorum, önerilerinizi merak ettim. Rumuz: Uykusuz Sevgili Uykusuz, İnsomnia ya da başka bir terimle “agrypnotic” Agrupos’tan geliyor. Bunu da ikiye bölecek olursak agrapos (peşine düşmek) ve hypnos (uyku) kelimeleri karşımıza çıkıyor. “Demek ki uykusuzluk yalnızca uykunun yokluğunu anlatan bir durum olmaktan öte olumsuzlukların birlikteliğidir. Bizzat uykunun peşinde olmayı kapsar. Özlem duyma halidir.” Eğer Uykusuzluğun Şarkısı adlı kitabı alırsanız işte bunları ve bunun gibi kenara not etmek isteyeceğiniz; uykuya, uykusuzluğa, insan bedeninde yarattığı etkilere, beyinde nasıl algılandığına dair pek çok bilgi okuyacaksınız. Terapiye gittiğinize göre uykusuzluğunuzun ana sebebini de araştırıyorsunuzdur muhakkak. Hangi düşünceler beyninizi kemiriyor, hangi seslere takılıyorsunuz, kaygı bozukluğunuz mu var? Bahsettiğim denemeler kitabının yazarı Marina Benjamin kendisi de bir uykusuz olarak konuyla ilgili aklınıza takılabilecek her detaya değinmiş. Ayrıca BDT (Bilişsel Davranışçı Terapi) yöntemi ile iyileşmeye de uğraşmış. Denediği bitkisel çözümleri tek tek özellikleriyle beraber yazmış. Resim sanatında uykusuzluğu araştırmış ve diğerlerinde. Bütün bunları yaparken de hikâyeciliğinden ödün vermemiş. “Gece gündüze, gündüz geceye yaslanır” diyor: “Uykusuzluğu ayrı tutuyorum, o kötü niyetiyle sınırları ihlal ediyor.” Uykusuzlukla aşkı aynı kefeye koyup her ikisinin de insanı “incitici bir yokluğun içine atan durumlar” olduğunu söylüyor. Doğru ya âşık insan da doğru düzgün uyuyamaz, o garip heyecan rahat vermez, değil mi? Ancak pandemi döneminde yalnız olmadığınızı düşünüyorum. Hayat ritmimiz gerçekten şaştı. Charles Simic’in Hotel Insomnia’sında olduğu gibi herkes uykusuzluğa davetlidir ve geceleri gelip otelde bir oda tutarlar. Ama bunu yaparken yalnızdırlar, hepsi tek başlarına birer adadır. Uykusuzluğuyla ünlü bir yazar da kimdi biliyor musunuz? Marcel Proust. Çocukluğundan itibaren çektiği bu derdi kitaplarında da görebilirsiniz, ama en çok da Swann’ların Tarafı’nda. Hatta Proust romanını 1913 yılında Ollendorf Yayınevi’ne ilk gönderdiğinde aldığı cevap şu olmuş: “Ben kalın kafalının teki olabilirim ama bir centilmenin akşamları uykuya dalmadan önce nasıl yatağın içinde dönüp durduğunu otuz sayfa anlatmasını anlayamıyorum.” Bir de son olarak size bir çizgi roman önereceğim. Insomnia Cafe. Uykusuzluğun insanın akıl sağlığıyla nasıl oynayabileceğini, gerçekliğini nasıl kaybettirebileceğini hem çok orijinal ve eşsiz kurgusuyla hem de harika çizimleriyle anlatıyor. Şüphesiz ki yorgunsunuz. Fakat görüyorsunuz ya demek ki uykusuzluk aynı zamanda yanında yaratıcılığı da getirebiliyor. Burada bahsi geçen yazarlar ve sanatçı belki de size o manada ilham kaynağı olabilir. Ya da belki de uyku tanrısı Hipnoz’a dua edebilirsiniz. “Beni de ziyaret etmeyi unutma” diyerek. Umarım derin bir uyku çekeceğiniz gün yakındır. Sevgiler. Reçete
1. Uykusuzluğun Şarkısı, Marina Benjamin, Çeviren: Burcu Uluçay, Çınar Yayınları, 148 Syf. 2. Hotel Insomnia, Charles Simic, (Mariner Books, İngilizce) 3. Swannların Tarafı, Marcel Proust, Çeviren: Roza Hakmen, YKY, 430 Syf. 4. Insomnia Cafe, Kutlukhan Perker, Karakarga Yayınları, 90 Syf.