19 Aralık 2024, Perşembe Gazete Oksijen
19.03.2021 06:00

Venditti: Fazıl Say koruyucu meleğim

6 yaşında çelloya başlıyor. 19 yaşında tesadüfen orkestra yönetiyor. 20 yaşında genç müzisyenler için düzenlenen Premio Claudio Abbado’yu kazanıyor. Üç ayrı üniversitede yüksek lisans yapıyor. Toscana Orkestrası’nın şefi, Amsterdam NedPho’nun yardımcı şefi. Bu hafta Zürih’teyiz. Konuğumuz Türkiye’de Fazıl Say konserleriyle tanınan 26 yaşındaki orkestra şefi Nil Venditti

Fazıl Say’ın dahi dediği orkestra şefi Nil Venditti: “Kadın olarak sahnede hata yapma lüksüm yok.”  *** 6 yaşında çelloya başlıyor.  19 yaşında tesadüfen orkestra yönetiyor.  20 yaşında genç müziyenler için düzenlenen Premio Claudio Abbado’yu kazanıyor. Üç ayrı üniversitede yüksek lisans yapıyor. Toscana Orkestra ’sının şefi, Amsterdam NedPho’nun yardımcı şefi.  Bu hafta Zürih’deyiz. Konuğumuz Türkiye’de Fazıl Say konserleriyle tanınan 26 yaşındaki orkestra şefi Nil Venditti. Doğduğunuz yer, aileniz? İtalya Perugia’da doğdum. Bir dağın tepesinde, küçük bir köy. Toplu taşıma yok. Tek bir konservatuvar var. Müzik kültürü yok, orkestrası yok. Annem Türk, ev hanımı, babam İtalyan, doktor. Kız kardeşim kemancı. Ailede bizden önce müzisyen yok.  Her iki kültürün de özelliklerini taşıyor musunuz? Hem de nasıl. Saygılıyımdır, mütevaziyimdir, bu Türk kültürümden gelir. Düşünce şeklimi, özgürlüğümü Avrupa kültüründen alıyorum. Klasik müzik tutkum Avrupa kökenli ama ritm duygum tamamen Türk. Heyecanlı ve hareketli yapım, Akdenizli kültürün ortak özelliği. Müziğe nasıl başladınız? Annem, küçüklüğümüzde kardeşimle bana kayak, at binme vs birçok ders aldırdı, konserlere, tiyatrolara götürdü. 6 yaşında izlediğim bir konserde çelloya aşık oldum ve konservatuarda ders almaya başladım. Tamamen amatörce. 10 yaşında Roma’da Accademia Nazionale di Santa Cecilia Orkestrası’nın gençlik orkestrasına seçildim. Zamanla orkestranın baş çellosu oldum. Anneme göre müzisyenlik bir iş değil, hobiydi. Sonradan ciddiyetini anladı.

“İyi bir şef olmak için öncelikle karizma gerekiyor. İkincisi “Müzik yapma, müzik ol!” Üçüncüsü de eğlen! Kimse eğlenmiyor kardeşim. Bazı şefler gücü seviyor. Liderlik, maestroluk benim için önemli değil. Fazıl da böyledir. Herkese “Dostlarım” diye hitap eder.
Babanız? Babamın Perugia’da özel bir kliniği var. Doktor olup onunla çalışmamı bekliyordu. Yıllar sonra müzisyen olabileceğime ikna oldu. Şimdi bayılıyor, konserlerde sahne arkasına girebilmek için annemle, kendisine “Nil Venditti-Staff” diye tişört yaptırmış.  Şefliğe geçiş nasıl oldu? Roma’daki orkestrada. Bir gün hocamız birimizin orkestrayı yönetmesini istedi. Arkadaşlarım “Nil, Nil!” diye tezahürat yapınca ben, çıktım. Yüz kişinin önünde rezil olduğumu düşünerek, laf ola bir şeyler yaptım. Hocam ilk sefere göre çok iyi olduğumu ve mutlaka şefliğe çalışmam gerektiğini söyledi. 19 yaşındaydım. Sonra? Hocamı dinleyip şefliğe çalıştım. Bir yıl sonra 2015’de yine laf ola genç müzisyenler için düzenlenen Premio Claudio Abbado yarışmasına katıldım ve kazandım. Ben dahil hiçkimse inanamadı. Annem ağladı. Babam şokta. 20 yaşındaydım. O ödülden sonra arka arkaya konser teklifleri gelmeye başladı ve hiç durmadı. Sonra başka ödüller de aldım.Şefliğe çok sürprizli ve hızlı bir giriş yaptım. Türkiye sizi Fazıl Say’la nasıl tanıdı. Anlatır mısınız? Annem Facebook’tan Fazıl Say’a yazmış: “Efendim biz sizin hayranınızız, İsviçre Gstaat Festivali’nde konser verecekmişsiniz, kızım da orada yüksek lisansını yapıyor.” diye. Fazıl Say mesajı görüp, beni nota çevirmeye davet etti. İlk tanışma bu kadar. Sonrası komik. Ne oldu? Aradan iki yıl geçti. Benim Türkiye numaram var ama çok para yazıyor diye kullanmıyorum. Bulgaristan’da konserdeyim.“Beni lütfen hemen ara”diye bir mesaj geldi. Numara kayıtlı değil. “Neden arayacakmışım?” yazdım ters ters. Üzerine telefonum çaldı; arayan Fazıl Say. “Maestro! Çok özür dilerim” derken konuya girdi. “Slovenya’da konserim var. Gelir misin?” “Ne zaman?” “Beş gün sonra” “Tabii Fazıl Bey.” dedim. Meğer iki yıl boyunca beni takip etmiş. Konsere çağırmak için biraz olgunlaşmamı beklemiş. 

Fazıl Say koruyucu meleğim

Nasıl bir şey Fazıl Say’la çalışmak? Müthiş bir deneyim. Konser öncesi sadece ikimizin yaptığı bir prova var. Parçaları o kadar güzel anlatıyor ki; masal gibi.  Müzikle ilgili en çok şeyi Fazıl Say provalarından öğreniyorum. Kendisi hem mentörüm, hem koruyucu meleğim.  Tecrübeli müzisyenleri yönetiyorsunuz. Size çocuk muamelesi yapanlar oluyor mu? Olmaz mı? Çoğunun benim yaşımdan daha fazla orkestra deneyimi var. İlk şoku kadın olduğumu görünce yaşıyorlar. Sonra boyum kısa, çok gencim. Bazen provalara gittiğimde güvenlik kapıdan sokmuyor. “Ama ben şefim” diyorum. “Tabii, tabii” diyorlar. Israr edince, kimlik soruyorlar. Komik tabii.
"İki kitap yazdım, henüz basılmadı. Birincisi kurgu; bir orkestra şefi ve karısının hikayesi. Diğerine yeni başladım; Karantinada Orkestra Şefleri"
Saygılarını nasıl kazanıyorsunuz? Alçak gönüllülüğüm ve güleryüzümle. Bir güç derdim olmadığını, şeflik taslamadığımı, sadece müzik yapmak için orada olduğumu görünce  yumuşuyorlar. Bazen sorun oluyor ve çözmem gerekiyor. İkinci sefer daha iyi olduğunu gördükleri an saygılarını kazanıyorum. Kadın ya da genç olmak benim için problem değil. Bu duygu onlara geçince, onlar için de problem olmaktan çıkıyor. Müziğin cinsiyeti yok demişsiniz. Kesinlikle. Ne fark eder. Ama tabii şu var; misal bir erkek kötü araba kullandığında ‘kötü şöför’ denir, bir kadın kötü araba kullandığında ‘kadın şöför’ denir. İşler iyi gittiğinde sorun yok, kötü giderse “Kadın orkestra şefi”. Hata yapma lüksüm yok.  Sahneye çıkmak nasıl bir his? Sahneye çıkmadan 15-20 dakika önce müthiş heyecanlanırım. 5 kere filan tuvalete giderim. Orkestra akord yaparken ölmek isterim; o noktada kaçsam mı diye etrafa bakarım. Sonra nefesimi dengelemeye çalışırım. Alkışları duyduğumda sakinleşmeye başlarım. Sahnede ise bir anda evimdeyim. Seyirciyi selamlarım. Müziği açıklarım. Konser ise tam bir trans hali. Alkışlardan iyi geçtiğini anlarım. Seyirciyle konuşan orkestra şefine pek alışık değiliz. Küçükken konsere gittiğimde hiçbir şey anlamazdım ve çok sıkılırdım. İnsanların dinlediklerini anlamaları çok önemli. Eserin tarihi ne, konusu ne; aşk mı, savaş mı; ben hakkında ne hissediyorum? Espri de yaparım. Mesela: “Konserde iki şeyi yapmak kesinlikle yasaktır. Birincisi fotoğraf ve video çekmek. Ama gizlice çekerseniz beni de etiketleyin ki paylaşabileyim. İkincisi uyumak.” Konser kahkahalarla başlar. 

Müzik ol

Günde ne kadar çalışırsınız? Çalışmadığınız zaman ne yaparsınız?  10-12 saat çalışırım. Perugia’da voleybol, basketbol oynardım ama Zürih’de her şey çok pahalı. O nedenle koşuyorum, okuyorum, yazıyorum.   Ne yazıyorsunuz? Aileme mektup yazıp, yolluyorum. İki tane kitap yazdım, henüz basılmadı. Birincisi kurgu; bir orkestra şefi ve karısının hikayesi. Diğerine yeni başladım; Karantinada Orkestra Şefleri. Müzisyenler karantinada çalmaya devam edebildi ama müzisyensiz biz bir hiçiz.  İyi bir şef olmak için gençlere bir öneriniz var mı? Birincisi karizma gerekiyor. İkincisi “Müzik yapma, müzik ol!” İyi bir şef müziğin her duygusunu yaşar ve yaşatır. Üçüncüsü de eğlen! Kimse eğlenmiyor kardeşim. Bazı şefler gücü seviyor. Liderlik, maestroluk benim için önemli değil. Fazıl da böyledir. Herkese “Dostlarım” diye hitap eder. Fazıl Say size ‘dahi’ diyor, siz kendinizi dahi olarak görüyor musunuz? Ben dahi miyim henüz bilmiyorum ama Fazıl dahi. O çalarken, her nota bir kelimeye dönüşüyor. O kelimelerden yeni bir dil oluşuyor. Bir gün ondan dahiliğin sırrını öğrenebilirsem muhteşem olur.  Erken yaşta başarıya ulaşınca,  insanın nasıl bir gelecek hedefi oluyor?  Üçüncü masterımı yapıyorum, Aralık 2021’de bitecek. Hedefim dünyanın en iyi orkestrasını yönetmek değil. Özgür ve keyif alarak çalan genç müzisyenlerden oluşan bir orkestrayı yönetmeyi, sıkılarak çalan iyi bir orkestrayı yönetmeye tercih ederim.