23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
08.10.2021 04:30

Sokağın lezzeti Lyon’da

Fransız mutfağının başkenti Lyon, pandemi önlemlerinin gevşemesiyle hareketlendi. Geleneksel şefler kızsa da kentin gastronomi pazarlarında keşfedilecek o kadar çok sokak lezzeti var ki…

Lyon’da yapılacak en güzel şey yemek yemektir” demiş 19’uncu yüzyılın ünlü romancısı Stendhal. Aradan 200 yıl geçtikten sonra bugün bile Fransa’nın üçüncü büyük şehrinde yemek her şeyin önünde... Nasıl olmasın ki? İsmini Fransa’nın en ünlü şefi Paul Bocuse’den alan geleneksel restoranlar (bouchons) burada;  St. Marcellin peynirinin, elde yapılmış sosisin en lezizi burada; Rönesans mimarisi, Roma kalıntıları, geniş sanat mekânları, yetenekli tasarımcılar, hepsi burada!  Ancak pandemi sonrası süreçte, daha önce hiç olmadığı kadar yükselişe geçen bir gastronomi hareketi var ki o da yemek pazarları ve sokak yemeği. Her ne kadar geleneksel fine dining şefleri bu gidişattan rahatsızlık duysa da Lyon’da yeni nesil şefler ve gençlerin ısrarcı kreatif tavrı ile yemek pazarları ve sokak lezzetleri lokantaları ardı ardına kapılarını açmaya başladı. İşte Fransa’da gastronominin başkenti kabul edilen Lyon’dan sokak arası izlenimlerim...

Şehrin kalbi gastronomi pazarları

Lyon yeniden eski bereketli günlerine yeniden dönmüş görünüyor. Sonbaharla birlikte kentin sokak pazarları, üreticinin de daha aktif rol oymaması ve halkın yoğun ilgisi ile cıvıl cıvıl. 
St Antoine Pazarı
St Antoine Pazarı
St Antoine, geleneksel açık hava gıda pazarı. St. Antoine nefes kesen panoramik bir manzaranın keyfini çıkarabileceğiniz Saône Nehri rıhtımları boyunca yer alan Lyon’un en büyük gıda pazarı. Hafta içi 100’den fazla üretici ve şefin katıldığı pazarda taze sebzeler, balıklar, ev yapımı meyve suları, kasaplar ve şarküteriler var, nefis çiçekler satılıyor. 1910 yılından beri kurulan St. Antoine, pazar ve pazartesi günleri hariç her gün sabah 6’da açılıyor ve öğlen 13:00’te kapanıyor.  La Croix Rouss, görülmesi gereken bir diğer Lyon gıda pazarı. Şehrin en büyüğü. Köy havasındaki bu semtte, etrafta dolaşıp güzel stantları keşfedebilir; bazen sakatat meyhanesi gibi biraz şaşırtıcı şef lokantalarına rastlayabilirsiniz.  Les Halles de Lyon (Les Halles Bocuse), üzeri kapalı ilk Lyon gıda pazarı olarak 1859’da Place des Cordeliers’de kurulmuş. Yüz yıldan fazla bir süre sonra, şehirde büyük bir projeyle yeniden yenilik yapılmaya karar verilmiş ve gelişen La Part Dieu bölgesinde gastronomik talepleri karşılamak için yeni bir alan inşa edilmeye başlanmış. 1 Ocak 1971’de bugünkü üç  katlı, 13 bin 500 metrekarelik ünlü Halles de Lyon açılmış. 2004 yılında yeniden yapılandırılmış ve tasarımı tamamen değişerek Lyonlu dünyaca ünlü şef Paul Bocuse adına adanan yeni yerine kavuşmuş. Pazar, gastronomi meraklıları için bir mabet, efsanevi bir iyi yemek alanı, gurme üreticiler için de uluslararası bir referans noktası kabul ediliyor. Haftanın her günü sabah 7 akşam 7 arası açık.
Les Halles de Lyon’dan
Les Halles de Lyon’dan
Organik ve çevre dostu Monplaisir, organik bir açık hava gıda pazarı. Bistro teraslarıyla çevrili bir mahalle meydanında bulunan büyüleyici pazar sizi ekmek üzeri lezzetler,  tapenades ve muhteşem sebze kremalarının kokuları ile karşılıyor.  El yapımı taze bademli kruvasanlar ve ünlü Fransız marmelatları turunuza eşlik edecek. Yalnızca organik ürünlerin satıldığı pazar yaklaşık 20 büyük üreticiyi ağırlıyor. Her gün sabahın ilk ışıklarından 13.30’a dek açık. Les Halles de la Martinière, diğer bir çevre dostu pazarı. Şehrin tam merkezinde sürdürülebilir gıdaya adanmış ilk ortak Lyon gıda pazarı ve yemek alanı olma özelliği taşıyor. 1838 ve 2010 yılları arasında Les Halles de la Martinière, Lyon’un merkezi ve çevresinin sakinlerine taze ürünler sağlamış. 2017 yılında özgün mimarisine zarar verilmeden ekolojik olarak yenilendi ve organik ürün ve üreticilere ev sahipliği yapmaya başladı. İster gezgin bir gurme olun, ister sadece oradan geçiyor olun, tüm gün boyunca geniş ürün yelpazesi ile etkisinden kurtulamayacaksınız. Gece yarısına dek açık. 

Sokak yemeği festivali

Fransa’nın güneydoğusunda bulunan Lyon, çok enteresandır ki Sinop’un da kardeş şehri. Türkiye ile sosyal ilişkisi bu kadarla sınırlı değil. Şehrin İzmir’le de gastronomi konusunda güçlü bir bağı var. 2018 yılında gerçekleşen Lyon Sokak Yemekleri Festivali’ne katılan üç konuk şehirden biri İzmir’di. Dört gün boyunca İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan stantta zeytinyağlılar, söğüş, lokma, İzmir köfte, boyoz, gevrek ve İzmir tulumu ikram edildi. Stant önündeki kuyruklar bitmek bilmedi. Bu yıl 17-19 Eylül’de gerçekleşen festival, önümüzdeki sene de aynı tarihlerde planlanıyor.

Keşfetmeye değer adresler

Traboules: “Eski Lyon” olarak adlandırılan mahalle, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. Benim şehirde en sevdiğim bölge. Adını “geçiş” anlamındaki Latince “trans-ambulare” kelimesinden alan dehliz-tünel karışımı yapılar, ilk olarak 4. yüzyılda inşa edilmiş. 17. yüzyılda bir kız okulu olarak inşa edilen Lyon Belediye Sarayı sakin bir meydana hareket ve görkem katan muhteşem bir bina.  Fourviere Notre Dame Bazilikası: 19. yüzyılın ikinci yarısında şehre tümüyle hakim bir konumda inşa edilerek şehrin simgelerinden biri haline gelmiş. Mozaiklerin, vitrayların, oymacılık sanatının cömertçe kullanıldığı bina, gece ışıklandırıldığında şehre gelenleri büyülemeye devam ediyor. Bellecour Meydanı: Avrupa’nın en büyük meydanlarından biri. Ortadaki heykel Fransa Kralı 14. Louis’ye ait. Meydana açılan sokaklarda ve etrafta bulunan çok sayıda dükkan alışveriş yapmak isteyenleri beklerken, kafeler yorgun gezginlerin soluklanmasına yardımcı oluyor. Bellecour Meydanı daha çok lüks markalardan hoşlananlara hitap ederken eskilere ve antikaya ilgi duyanlar rotalarını Auguste Comte veya Villeurbanne Pazarı’na çevirmeli. Parc de la Tête d’Or  (Altın Baş Parkı): 1170 dönümlük alanıyla Fransa’nın en büyüğü olan parkın gölünde tekneyle gezinti yapabilirsiniz. İçindeki 18. yüzyılda kurulan Jardin botanique de Lyon’u da gezmeyi unutmayın. Bu botanik bahçesinin ev sahipliği yaptığı 15 bin kadar bitkinin arasında yaşı 100’ü geçmiş tropikal bitkiler, etobur bitkiler, Amazon’da yetişen çiçekler de var. St. Pierre Sarayı: Louvre Müzesi’nden sonra ülkenin en büyük sanat müzesi. 17. ve 18. yüzyıllarda manastır olarak kullanılan bu görkemli bina, bugün “Güzel Sanatlar Müzesi” olarak hizmet veriyor. Sadece mimari güzelliği bile insanları büyüleyen bina 17. yüzyılda inşa edilmiş ve 70 ayrı salonu sayesinde tarihin her dönemine tanıklık eden objeleri ziyaretçilerle buluşturuyor. Binanın ve sergilenenlerin cazibesine kapıldıktan sonra bahçesini görmeyi ihmal etmeyin. Musèe de Confluences: Müze, çelik ve camdan oluşan mimarisiyle ilgi çeken binasında insanoğlunun gelişimine dair bilimsel çalışmaların sonuçlarını barındırıyor.
Bahar Akıncı
Bahar Akıncı