Maria Grazia Meroni, arkadaşı Lucci, Lucci’nin anneannesi Milano’da bir evde, bir masanın etrafına toplanmış, yaşlı anneanne Maria’ya fal bakıyor. Diyor ki Maria’ya, “Senin bundan sonraki hayatın Konstantinopolis’te geçecek.”
Ne Konstantinopolis’i ne İstanbul’u ya’hu… Maria daha 22 yaşında. Ailesiyle birlikte yaşıyor. İstanbul’u bir kez görmüş, aklı da kalmış, ama Katolik bir genç kızın tek başına bir Müslüman ülkesine gidip yerleşmesi için fal yetmez. En azından bir işarete daha ihtiyacı var Maria’nın…
O işaret bir hafta sonra postadan çıkıyor. Maria bir açıyor ki, “Seni çok özledik, hadi hemen kalk İstanbul’a gel” diyen bir mektup. Gönderen: Sevim Çavdar.
Maria oldu, “Mareşal Titi”
Tam Teşvikiye Camii’nin karşısı, İspılandit Apartmanı No 99’un alt katındaki Sevim Butik’in bir kez bile önünden geçmiş olanlar şimdi hemen hatırladılar bu ismi. 76’da iç mekanını Mehmet Konuralp’in tasarladığı mağazanın zemin ve duvarları sırlı siyah seramikle kaplıydı. Tavanda cam levhalar… Maçka Sanat Galerisi’ni de tasarlayan Konuralp’in “trogloditik ve illüzyonist kurgu” dediği, görenlerin unutamayacağı bir “mağara butik”ti burası. Her yerinden süet ve deri tasarımlar sarkıyordu, içeride de iki kadın vardı: Sevim ve Maria…
İlk tanıştıklarında 1961 yılıydı. Tuncay Çavdar Milano’da mimarlık okurken eşi Sevim Çavdar da dünyanın en tanınan opera binalarından La Scala’da Leyla Gencer’in kostümlerini hazırlıyordu. O yıllarda Milano’nun dağlısı bir genç kız dans arkadaşları oldu Çavdar çiftinin: Bizim Maria Grazia Meroni.
64’te artık Sevim-Tuncay Çavdar ülkelerine dönmüş, oğulları Aloş bir yaşındaydı. İşte o günlerde Maria’ya yazdıkları davet mektubu kilometrelerce uzaklıktaki Lucci’nin anneannesine malum oldu sanki. Mektubu okur okumaz bavulunu topladı Maria. Geliş o geliş. Aloş 1 Maria 22 yaşında, ikisi birlikte Türkçe öğrenmeye başladılar, kısa sürede anne-oğula dönüştü ilişkileri ve Maria Türkiye’den bir daha hiç ayrılmadı.
Artık arada eski lügattan kelimeler de bulup söyleyiveren, usulüyle rakı içmeyi bilen tam bir İstanbullu olmuştu Maria. Aklı zaten hiçbir zaman hiçbir “nüfus kimlik bilgisi”ne yatmamıştı. Ne din ne dil ne ırk hatta bir soyadı bile önemli değildi onun için. İstanbul’daki dostları ona “Mareşal” diyorlardı, tıpkı Mareşal Tito gibi. Biraz sert, biraz dobra, aşırı realist, her şeyi olduğu gibi kabul eden, mızıklanmayan, kendi ayakları üzerinde durup kimseye bağlanmayı sevmeyen bir mizacı vardı Maria’nın… Mareşal Tito, zamanla “Titi” oldu çevresinde ve ölene kadar da Titi kaldı. Başka ne bir ön ad ne de bir son ad… Tanıyan herkesin çok sevdiği Titi… Bilhassa Salı akşamları Çavdar’ların evindeki Yaşar Kemal’li, Sencer Divitçioğlu’lu, Asaf Savaş Akat’lı, dönemin daha pek çok yazar çizerinin buluştuğu o güzel toplantıların en vazgeçilmez ismi Titi… Hem despot, bir o kadar da matrak mı matrak, dostlarına canı gönülden nefis sofralar hazırlayan İstanbullu İtalyan…
Geriş’in tepelerinde bir Rum evi
Türkiye’ye ilk geldiğinde Sevim Çavdar’la birlikte İstanbul operasına kostüm hazırladılar. Ankara Operası’na da kostüm hazırladı Titi, ama o kadar becerikliydi ki tek işi bu değildi. “Ayşecik ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde” filmini hatırlarsınız belki. Ya da Keloğlan filmlerini… Oradaki makyajlar Titi’ndi.
Dönemin pek çok sanatçısının da makyajını yapmışlığı vardı. Ayrıca bir dönem As Kulüp ve Kulüp 12’de İtalyanca şarkılar söyledi. Sevim Butik açıldıktan sonra ise arkadaşının hazırladığı deri tasarımlara dikişler işlemeye başladı. Bir yandan derilere iş işleyip bir yandan da o galeri senin bu sergi benim İstanbul’un tadını çıkarıyordu Titi. O aralar Nişantaşı’nda tam İtalyan işi bir trattoria da açtı, Bodrum Torba’da Titi’s Bar da…
Yıl 1994 olduğunda 52 yaşına gelmişti artık. Bir gün “Ben Bodrum’a gidiyorum” dedi. En sevgili arkadaşlarından ressam Birol Kutadgu Geriş’te yaşamaya başlamıştı. Kutadgu’ya yakın tam bir Rum taş evi buldu kendine Titi. Tesadüf piyanist Emin Fındıkoğlu’nun, çevirmen Gülnar Önay’ın da ayrı ayrı zamanlarda aynı yere yerleştiği güzel bir çevre oluştu Geriş köyünün tepelerinde… Titi aynı Titi olarak buradaki dostlarını ve tanıştığı her Bodrumluyu etkilemeye devam etti. Aklına esti mi saçını maviye boyayan veya üzerinde blazer ceketi altında şalvarıyla pazara giden aynı gırgır, aynı hippi ruhlu Titi…
“Öyle bir devir bir daha olmayacak”
Evinde çok güzel bir dikiş makinesi vardı. Metin And’ın minyatür çizimlerinden esinleniyor, Aloş’unun ona İstanbul’dan gönderdiği veya Bodrum’dan kendisinin bulduğu her kumaşa birbirinden güzel desenleri bir hattat gibi işliyordu. Mesudiye zırhlıları, tavus kuşları, ibrikler, Şahmaranlar, besmeleler, zebaniler...
Giderek özel siparişleri arttı Titi’nin… Gülsen Çapa’nın galerisinde sergi açtı. Bu arada kansere yakalandı, bir böbreğini kaybetti, ama Milano’nun dağlı kızının bünyesi çok kuvvetliydi. Bir 10 yıl daha o tepedeki taş evde bilhassa tüm kış zorluklarına rağmen yaşamaya devam etti. Ancak iki yıl önce, yani artık yaş 80’e dayandığında o evi satıp daha kolay bir eve taşınmayı kabul etti Titi ve 16 Temmuz günü de o evde hayata gözlerini kapadı.
Şimdi Geriş’in köy mezarlığına emanet İstanbullu İtalyan kızı… Mimar Aloş Çavdar, pazartesi günü hiç incitmeden büyük bir sevgi, saygıyla son yolculuğuna uğurladı “annesi”ni… O kadar çok arayan olmuş ki taziye için… İlber Ortaylı’sından Ayhan Sicimoğlu’na kadar pek çok tanıdık isim, pek çok yazar çizer dost…
Sizce dedim, ne iz bıraktı Titi bizim dünyamıza? Aloş Çavdar şöyle yanıtladı: “Ayhan Bey çok güzel söyledi bunu aslında… ‘Ne annen gibi ne Titi gibiler bir daha gelmeyecek… Öyle bir devir bir daha olmayacak.’ Ben de buna şahit oldum. Hepsi çok güzel insanlardı ve o insanların hepsinin hayatına Titi çok güzel dokundu. İstanbul’un güzel günlerinden kalma bir hatıra gibi…”
NOT: Bu yazıyı hazırlarken Aloş Çavdar, Gülnar Önay, Bike Zoto’nun bizle paylaştıkları anılarıyla Figen Batur, Mirey Meseyyah, kedilimutfaklar bloğu ve arkiv.com.tr’nin yazılarından yararlanıldı.