


Bodrum’un butikliği gitti
Şimdi ne yapıyorsunuz? İşleri iyice sıfırlayarak emekli olmaya çalışıyorum. Geçen yıl sadece bir tekne kataloğu çektim mesela. Bir ara emlakçılıkla ilgilendim, ama şimdi onu da bitirdim gibi bir şey. Siz ve emlakçılık? Türkiye’nin ilk doktorlarının torunusunuz, anlatmanız iki dakika sürmedi, emlak işini nasıl yaptınız acaba? Benim bodrum-bodrum.com diye bir sitem vardı, gerçi hala var. Öyle çok pazarlamacı biri değildim ama ben de internette arama yapıldığında ilk sıralarda çıkmayı falan beceriyordum. Sonra insanlara diyordum, “Arsa bu, ama bana inanmayın, bir de haritacı getirip araştırın” diye… Ciddi söylüyordum bunu, fakat nedense daha çok güveniyordu insanlar ve sekiz yıl yaptım bu işi. Bodrum’u 36 yıldır havadan, karadan, denizden karış karış biliyorsunuz; Yalı’da oturmayı niye tercih ettiniz? İlk geldiğimde Bodrum’da Umurça mahallesinde oturdum. Sonra tam Merkez’e geçtim, balıkçıların arkasına… Oradan Bitez’e taşındım. Bitez’de o zamanlar ayda 100 dolara, 8 dönüm mandalina bahçesinin içinde, duvarlarının kalınlığı 60 santim olan eski bir taş evde 14 yıl yaşadım. 1998’de Nihan’la (Prof. Dr. Nevzat Atlığ’nın piyano sanatçısı kızı Nihan Atlığ Simpson) evlendik. 2000 yılında kızımız Melisa doğdu. Artık ikimiz de daha tenha, tabiatın içinde kendi evimizi yapabileceğimiz bir yerde yaşamak istiyorduk. Bu özelliklere en uygun yer burasıydı. Karşılaştırmak için Bodrum’da hep merak edilir; burayı ne kadara aldınız? 2000 yılında 6.5 dönüm araziyi 20 bin dolara aldık. Tabii etrafta herhangi bir market yok, hastaneye veya bir AVM’ye gitmek isteseniz onlar yok… O yüzden hala tenha ve güzel zaten… Ne kadar zamanda bir Bodrum’a iniyorsunuz? Merkez sadece 20 dakika uzaklıkta, fakat mümkün olduğu kadar az. Neden; bir zamanlar Amerika’ya tercih ettiğiniz Bodrum’u artık sevmiyor musunuz? Hala seviyorum, ama Bodrum artık gezmek için zamanının kollanması gereken bir yer oldu. Tenha zamanlarını, bozulmamış yerlerini bilip, ona göre hareket edeceksiniz. Fazla kalabalık, fakat tabii yapacak bir şey yok. Biz tanıttık, insanları biz çağırdık, şimdi “Niye geliyorsunuz” diye söylenmek ayıp olur. Yani yerleşmek için Türkiye’nin en gözde turizm merkezini seçtiysek biraz da olacak bu, öyle değil mi? Bu şikayet Bodrum’da hiç bitmez. 86’da da “Ay ne kadar doldu Bodrum baksana, her yer bina oldu” deniyordu. 90’da da aynı, 95’te de aynı, şimdi de aynı… Üstelik daha da ev yapılıyor, bitmiyor. Peki sınırı nereden çizmek lazım sizce? Bodrum için doğru şehirleşme kuralları koymak ve herkesin eşit bir şekilde o kurallara bağlı yaşaması; çizgi bu. Ama Türkiye’deki “Bir tanıdık ayarlayayım, işimi hallederim” sorunu bitmediği sürece Bodrum’daki sorunlar da bitmez. Baksanıza insanlar ikinci imar affını bekliyor, ona göre şimdiden vaziyet alıyorlar. Geriye dönüp baktığınızda en çok neyini kaybetti sizce Bodrum? Butikliği gitti… O butik olma kalitesini kaybetti. 85’te anahtarlarımızı kapının üzerinde bırakıp giderdik. İşten çıktığımızda tek bir caz kafe vardı, hepimiz orada buluşurduk. Düşünün, bazen ben Kale’nin müdürüne “Rica etsem bu akşam ışıkları erken yakar mısınız, fotoğraf çekeceğim” derdim, o da “Olur George” deyip erken yakardı. O kadar butikti ki birbirine bir şeyler rica edebileceğin yakınlıkta yaşıyordun. Ama yine de sürekli eski iyiydi yeni kötü diye yorum yapmayı ben sevmiyorum. Ne değişmedi ki; İstanbul da değişti. Neyse o! Sadece söylenmenin bir faydası olacak mı?