“Goethe’nin Hayatı ve Eserleri” kitabının üzerinde iki çevirmenin adı yazar: Mediha ve Şerif Önay. Mediha aslında Almanca’dan nefret eder, ta ki Şerif onu Dresden’de “Hoch Deutsch”un konuşulduğu bir tiyatro oyununa götürüne kadar. Sonra tıpkı Fransızcası gibi Almancası da çok iyi olur. 1900 doğumlu bir Osmanlı kadınıdır Mediha, Şerif’le evlenmek için 16 yaşında tek başına bindiği trenden Dresden’de indiğinde üzerinde çarşaf değil, lacivert bir tayyör vardır. Şerif Ankara’da Mülkiye’den mezun olmuş, ama “Türkiye Mülkiye’yle kurtulmaz, sanayi lazım” deyip, Almanya’da ilk makine mühendisimiz olan, o da yetmez deyip makina tasarımını öğrenen bir Meşrutiyet aydınıdır. Cumhuriyet’ten sonra Sanayi Umum Müdürü olur. Hatta Birinci Sanayi Planımız hazırlanırken Rusya’nın gönderdiği uzmanların kontrpartı olarak Sanayi Heyeti’nin Başkanlığını yapar.
Buradan Bodrum’un çim sorununa birazdan geleceğim, ama hazır bulmuşken “Cumhuriyet’i nasıl bir kuşak kurmuş” başlığı altında ve gıptayla azıcık daha devam edelim. Önay çiftinin oğulları Doğan Zürih’te jeoloji okur. İsviçre’ye hukuk tahsili için gelmiş olan Afitap ile tanışıp evlenirler. Tüm Önay ailesi için iki büyük haz vardır: Kitap okumak ve müzik dinlemek. Mediha Babanne’den kalan şu söz hepsinin kulağına küpedir: “Klasikleri bir 20, bir 40, ama mutlaka 60’lı yaşlarınızda bir daha okuyun, bu size vasiyetimdir.” Bu haftaki Bodrum konuğumuz Gülnar Önay tam da o babaannenin yetiştirdiği bir “kır çiçeği.” Yani başına buyruk, kalabalıklardan uzak, doğanın içinde. Sainte Pulcherie Fransız Lisesi mezunu. İstanbul Edebiyat’ta felsefe okuyor. Resim sanatının öyle büyük hayranı ki sergilerden çıkmaya çıkmaya sonunda Urart, Vakko, Arkeon gibi çağdaş Türk resimlerinin sergilendiği galerilerin yöneticisi oluyor. Kendisine “Türkiye 94 krizinde, galerinin şu alt katını kafe mi yapsan” dendiği gün karar veriyor: Bu iş bitmiştir. Yapı Kredi’den sanat müşavirliği teklifi geldiğinde o çoktan Bodrum Geriş’teki evinin inşaatına başlamış oluyor. 

